TKP
 
Yeniden Merhaba
Yayın İlkelerimiz
Yazılar - Arşiv
 
İşçinin Sesi Yayınları
Kitaplar
İşçinin Sesi
Çek-Al
Kavga - Kervan
Kaynak
İşçi Yaşamı
İşçinin Gezetesi
Binçiçek
cddrt
dtd
Isha Bulletin

Soviet News
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye Komünist Partisi Programı

IV.Program İkinci Basımı

 

1992 yılında toplanan TKP 8.Kongresi’nin IV.Program’da yaptığı değişikliklerle ortaya çıkan metin IV.Program’ın İkinci Basımı’dır.

 

 

İÇİNDEKİLER

 

GİRİŞ

 

 

1. Çağımız kapitalizmden komünizme geçiş çağıdır

Emperyalizm ve savaş tehlikesi

Emperyalizmin dünyayı geri çekici rolü

Dünya komünist hareketinin durumu ve oportünizme karşı savaş

Dünya devrimi

 

2. Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizmi

2.1. Türkiye kapitalizminin gelişme özellikleri

2.2. Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizminin sonuçları

 

3. Türkiye devriminin karakteri

3.1. Devrimci aşama: İleri demokratik halk devrimi

Devrimin ilk ve temel sorunu iktidar sorunudur

            Siyasal devrim gerçek demokrasi sorunudur

            Neden ``ileri demokratik'' ve neden ``halk devrimi''

3.2. Sınıfların konumu ve halkın birliği

            Burjuvazi          

            Küçük burjuvazi

            İşçi Sınıfı

            Proletarya hegemonyası ve birlik

 

4. İleri demokratik istemler - devrimci dönüşümler

4.1. İşçi sınıfının acil istemleri

      Acil istemler

            Dış ülkelerdeki işçiler

            Göçmen işçi istemleri

4.2. Gençlik

            Gençliğin hakları

4.3. Kadın

      Kadın ikinci sınıf vatandaştır

4.4. Küçük üreticiler ve kooperatifler

4.5. Alevilik

4.6. Ulusal sorun

      Ulusal ve dinsel azınlıkların hakları için savaş

4.7. Barışçı-bağımsız bir dış siyaset için

Kıbrıs'ın işgaline karşı savaş

4.8. Çevre sorunları

4.9. İleri demokratik anayasa

      Devlet aygıtının örgütlenişinde demokrasi

      Siyasal sistemin örgütlenişinde demokrasi

4.10. Genel ekonomik önlemler

4.11. Demokrasi savaşımının ve ileri demokratik halk devrimi programının mantığı

 

5. Sosyalist toplum ve sosyalist devlet

5.1. Sosyalizm: Komünizme dönüşüm dönemi

      Sosyalizmde sınıflar ve sınıf savaşımı sürer  

            ``Herkese çalışması kadar``

      Sosyalist devlet proletarya diktatörlüğüdür

5.2. Sosyalist demokrasi

            Sosyalizmde demokrasi komünizme ilerleyebilmenin zorunlu koşuludur

5.3. Türkiye'de sosyalizm kuruculuğu ve sosyalist demokrasi

            Türkiye’de proletarya diktatörlüğünün bazı özellikleri

 

6. Komünist partisi

            TKP Türkiye işçi sınıfının öncü örgütüdür

      TKP tüm işçilerin partisidir

      TKP enternasyonalisttir

      TKP Leninci örgütlenme ilkelerine bağlıdır

            Propaganda ve ajitasyon

              Merkez organ 

              Hücre  ilkesi

              Profesyonel devrimciler örgütü

              Endüstriyel yoğunlaşma

              Eleştiri-özeleştiri

                                Partide kadın-erkek ayrımı yoktur

              Legalite-illegalite

              Özgürlük

                                Yönetim örgütlenmesi

              Kadro  anlayışı    

                                Örgütlenmenin şeması yoktur

      TKP demokratik-merkeziyetçidir

            Komünist disiplin

TKP ve sendikalar         

TKP ve din


 

GİRİŞ

 

Türkiye Komünist Partisi, Büyük Ekim Sosyalist Devrimi'nin doğrudan etkisi altında, 10 Eylül 1920'de kuruldu.

 

Bu program, Türkiye Komünist Partisi'nin IV.Programı’nın 8. “Kongre’de yapılan değişikliklerle ikinci basımıdır. I.Program, 1920'de Bakü'de Mustafa Suphi Yoldaş'ın liderliğinde toplanan I. Kongre'de kabul edildi. II. Program’ın hazırlanması kararı, 1926 yılında, Viyana'da Şefik Hüsnü Yoldaş'ın  katıldığı konferansta alındı. II. Program 1929'da örgütlere sunuldu. 1930'da yayınlandı.

 

1932'de toplanan IV. Kongre, II. Program'ın değiştirilmesini kararlaştırdı, ancak 'parti yönetiminde uzun süre oportünistlerin program ve tüzük yenilenmesi önerilerine aldırmamaları' nedeniyle, 41 yıl bu karar gerçekleştirilemedi. III. Program, 1973 yılında parti örgütlerinin onayı ile yürürlüğe girdi. III. Program'ın fikir liderleri Yakup Demir ve İ. Bilen yoldaşlar olmuşlardır.

 

Oportünizmin partimize getirdiği zarar yalnız 41 yıl programın yenilenmemesi değildir. I. Program dışında öteki iki program kongrece onaylanmamıştır. Partimizde 52 yıl kongre toplanmamıştır. III. Program'ın kendisi de eklektik, oportünist bir program olmuştur.

 

Partinin oportünizmin elinden çekilip alınması için komünistler, 1979 yılında örgütlü-disiplinli bir kavga başlattılar. 1980 yılında toplanan TKP I.Leninciler Konferansı, IV.Program’ın hazırlanmasını ve V.Kongre'ye sunulmasını kararlaştırdı.

 

1981 yılında toplanan Türkiye Komünist Partisi Leninci örgütlerinin II. Konferansı bu kararı yineledi.

 

1985 yılında toplanan V. Kongre, partimizin IV. Program’ını kabul etti.

 

IV.Program, Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizminin oluştuğu, yönetici sınıfın emperyalistleşme gereksinimine vardığı, yayılmacı eğilimlerin belirginlik kazandığı, bu amaçlara erişemediği için de kapitalizmin çıkmazda olduğu, ekonomik-toplumsal açıdan sorunların ancak devimle çözülebileceği bir aşamanın programı oldu.

 

Uluslararası alanda sosyalist sistemin çökmesi, Dünya Komünist Hareketi’nin dağılması gibi olaylar, Türkiye’de yaşanan gelişme süreçleri, IV.Program’ın saptamalarının ne kadar doğru olduğunu kanıtladı.

 

1991 yılında toplanan VII. Kongre (VI. Kongre 1987'de toplandı), uluslararasý ortamda ortaya çıkan büyük değişiklikleri içerecek biçimde programın yenilenmesini istedi. 1992 yılında toplanan VIII. Kongre bu görevi yerine getirdi.

 

IV. Program’ýn ikinci basýmý, ideolojik çizgi, teorik yaklaþým ve siyasal çözümlemeleri açýsýndan, IV. Programdan bir farklýlýk göstermez.

 Başa git

 

1. Çağımız kapitalizmden komünizme geçiş çağıdır

 

Çağımız proleter devrimleriyle kapitalizmden komünizme geçiş çağıdır. Bu çağın temel çelişkisi, emek-sermaye çelişkisidir.

 

Dünya, emperyalizmle birlikte, bir bütün olarak sosyalizm için olgunlaştı. Yeni çağı Ekim Devrimi açtı.

 

II. Dünya Savaşı'nın ardından çeşitli ülkelerde gerçekleşen devrimlerle sosyalizm bir dünya sistemi oldu. İki dünya sistemi ama tek dünya pazarı. Kapitalist ve sosyalist sektörler bu pazarın birbirini karşılıklı olarak etkileyen parçalarıydı.

 

Dünya sosyalist sistemi, dünya işçi sınıfının en büyük kazanımıydı. Varlığıyla emperyalizme karşı işçi sınıfının ve halkların sağlam dayanağıydı.

  

Dünya kapitalist ekonomisi, sömürüye, zora dayalı organik bir hiyerarşidir. Bu hiyerarşinin değişik yerlerindeki ülkeler ya da ülke toplulukları, emperyalist sömürü sistemi içinde değişik rollere sahiptir.

 

Üretim güçlerinin gelişmesi ve bilimsel teknolojik devrimin etkileri altında, kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası uyarınca dünya kapitalist ekonomik sisteminde değişimler olmaktadır. Uluslararası işbölümünde, uluslararası ticaretin yapısında ve coğrafyasal dağılımında, sermayenin ve işgücünün bölgesel yer alımında yenilikler ortaya çıkmaktadır.

 

Bu gelişmelerin sonucunda artık bugün dünya işçi sınıfı tam anlamıyla bütünleşmekte, gerçek bir uluslararası sınıf olarak ortaya çıkmaktadır.

 

Emperyalist ülkelerde bunalımlar sıklaşmıştır. İşsizlik, üretim daralması, zorunlu kısa işgünü, yaşamın ayrılmaz parçası olmuştur. Toplumsal hizmetler, emeklilik, sağlık sigortası harcamaları giderek kısılmaktadır. Emperyalist tekellerin ise kârları, dış yatırımları, üretim kapasiteleri ve işgücü kullanımları artmaktadır.

 

Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleri de bu sisteme derin ekonomik bunalımlarıyla ama ancak orta derecede gelişmiş ülkeler olarak katıldılar.

 

Az gelişmiş ülkelerde işsiz ve gizli işsiz sayısı yüzmilyonları aşmakta, kapitalizm tarımın geleneksel yapısını çözdükçe, bu sayı artmaktadır.

 

Dünya kapitalist ekonomik sisteminin 'eski' işbölümünde sömürülen ülkeler tarım ve hammadde deposuydu. Şimdi aynı sömürü ilişkisi kendini endüstriyel düzeyde yaratıyor. Kapitalizmin dünya çapındaki gelişmesinde belirleyici olan tüm teknolojik, bilimsel ve endüstriyel dallar bugün de emperyalizmin egemenliğindedir. Az gelişmiş ülkelerin emperyalizme bağımlılığı değişmemiştir.

 

Azgelişmiş ülkelerde ortaya çıkan endüstrileşme, ekonomik-toplumsal sorunları çözmüyor, ağırlaştırıyor. Gelir dağılımı daha dengesizleşiyor. Toplumsal beklentiler yükseliyor ama karşılanamıyor.

 

Dolayısıyla azgelişmiş ülkeler ve özellikle gelişmenin hızlı olduğu orta kuşak ülkeleri, çelişkilerin, bunalımların odaklaştığı bölgeler oluyor. Böyle ülkelerde burjuva demokrasisi uzun süreli yaşamıyor. Bu ülkeler dünya emperyalist sisteminin zayıf halkalarıdır.

 

 Başa git

 

Emperyalizm ve savaş tehlikesi

 

Çağımızda savaşların ana kaynağı emperyalizmdir. Savaş emperyalizmin yeni pazarlar elde etme, rekabeti kırma, ekonomik boyunduruk altında tuttuğu ülkelerde egemenliği sürdürme siyasetinin şiddet araçlarıyla sürdürülmesidir. Emperyalizm için savaş, çözemeyeceği toplumsal sorunlardan toplumları kırarak kurtulma çabasının da bir aracıdır.

 

Emperyalizmin varlığı savaş tehlikesinin sürmesi demektir. Kapitalizm koşullarında barış bir ateşkes dönemidir. Savaştaki güç dengeleri temelinde gerçekleştirilen paylaşımların dondurulmasıdır. Emperyalizm için barış savaşa hazırlıktır.

 

Dünya Sosyalist Sisteminin ve Sovyetler Birliği’nin ortadan kalkmasıyla emperyalistler arası çelişkiler hızla derinleşiyor ve keskinleşiyor. Emperyalist savaş tehlikesi artıyor.

 

Savaşı önleyebilmenin tek kalıcı garantisi, kapitalizmi yok etmektir.

 

 Başa git

 

Emperyalizmin dünyayı geri çekici rolü

 

Emperyalist kapitalizm, kaçınılmaz devresel bunalımları içinde, insanlığın gelişmesini yavaşlatmakta, engellemektedir. Üretim güçleri önünde özel mülkiyet engeli durduğu için, onunla sürekli kavga içinde, zaman kaybederek ilerlemektedir.

 

Üretim güçlerinin engelsiz gelişebilmesi için üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyet ve üretim ve dağıtımın toplumsal planlaması gerekmektedir.

 

Bilimsel-teknolojik devrim, dünya ölçüsünde planlamayı dayatan, özel mülkiyeti ve onun türevi olan devletleri ve sınırları iyice gericileştiren, komünizmi yakınlaştıran en önemli olgulardan biridir.

 

Bilimsel-teknolojik devrimin sonucu olarak, üretimin toplumsal niteliği daha hızlı artıyor, mülkiyetin toplumsal temeli daha hızlı genişliyor. Üretim güçleri o denli büyüyor ki kıtasal çapta bir-iki ülke dışında, hiçbir ülkenin yapılması gereken üretime kaynakları yetmiyor. Üretim güçlerinin gelişmesi yalnızca ülke çapında değil, dünya çapında hammadde, enerji kaynağı ve pazarı birlikte olan bir üretim ve dağıtım planlamasını zorunlu kılıyor.

 

Toplumsal üretimde harcanması gereken emek zamanında ve emek miktarında azalma olağanüstü hızlandı. Ancak kapitalizm sömürüye dayalı bir sistem olduğu için bunu pratik sonucu işgününün gereğince kısalması değil, bir yanda işsizliğin, öte yanda artık-değer kitlesinin büyümesi olmaktadır.

 

Harcanması gereken emek zamanının ve emek miktarının azalması ve emeğin niteliğinin değişmesi, tarihsel bir gidiş olarak, ``üretimin en az enerji harcamayla'' ``insan yapısına layık koşullarda yapıldığı'' ``gerçek özgürlük dönemi''ne, komünizme doğru nesnel bir zorlamayı anlatıyor.

 

Öte yanda, emperyalist-kapitalizm bunalımlı yapısına rağmen, üretim güçlerini büyük adımlarla geliştirme yeteneğini göstermiştir.

 

Emperyalist sistemin gelişmesini azgelişmiş ülkelerde kurulan sosyalizmle kıyaslamamak gerekir.. Kıyaslama bu ülkelerin kendi olanaklarıyladır. İleri kapitalist ülkelerde sosyalizm gerçekleşmiş olsaydı, bugünkü üretim güçleriyle ulaşılacak düzey ne olurdu sorusu üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin gelişmeyi engelleyici rolünü açıkça ortaya çıkarır.

 

Kendi haline bırakılırsa dünya kapitalizmi, bugün de gelişme ve yaşamı sürdürme yönünde kullanabileceği önemli bir rezerve sahiptir. Dünya emperyalist sisteminden devrimler yoluyla parçalar koparılmazsa, emperyalizm dünya pazarını alabildiğine derinleştirme yolundan yaşamını sürdürecek ve nesnel olarak komünizmi gitgide daha yakınlaştıracaktır.

 

Tarihin gittiği yön budur. Devrimci güçlerin görevi, bu gidişi kestirme, bilinçli bir gidişe çevirmektir.

 

 Başa git

 

Dünya komünist hareketinin durumu ve oportünizme karşı savaş

 

Tarihin gidişini kestirme, bilinçli bir gidişe çevirme görevi önündeki önemli bir engel dünya komünist hareketinin durumudur.

 

Uzun bir dönem bir bütün olarak sağa kayan Dünya Komünist Hareketi, uluslararası karşı-devrim dalgasına dayanamadı, çözüldü. Bununla birlikte, dünya devriminin genel ve temel çıkarlarının önüne parçaların dar ve kısa erimli çıkarlarını geçirmeye, oportünizme karşı savaş daha büyük önem kazandı.

 

Ancak bu savaşımın maddi güce dönüşmesi ve somut sonuç elde etmesi, dünya devriminin genel çıkarlarıyla üst üste düşen devrimlerin başarısıyla doğrudan bağlıdır. Önemli bir zayıf halka olan Türkiye'nin komünistleri oportünizme karşı savaşın emperyalizme ve burjuvaziye karşı savaştan ayrılmayacağının bilinciyle çalışıyorlar.

 Başa git

 

Dünya devrimi

 

Dünya devrimi, dünya çapında komünizm çağını açmak üzere dünya proletarya diktatörlüğünün oluşması sürecidir.

 

Dünya devrimi, sosyalist bir ülkenin ya da sistemin gelişmesine, kapitalizmi geçmesine indirgenemez. Çağın dönüşümünü hızlandırmak ve geri dönüşsüz kılmak için devrimler gerekmektedir.

 

Tekil ülkelerde kurulmuş proletarya diktatörlükleri yalnızca kesimsel başarılardır. Ne zaman ki, dünyanın ekonomik, toplumsal ve siyasal ilişkiler ağı dünya işçi sınıfının lehine ağırlık kazanır, işte o zaman kesimsel değil, bütünsel bir sonuç söz konusu olur. Bu süreç içinde oluşacak dünya proletarya diktatörlüğü sosyalizmin sonul zaferi anlamına gelir.

 

Dünya proletarya diktatörlüğünün kurulması ile kapitalizmden komünizme geçiş çağı kapanacak ve komünizm çağı açılacaktır. Emperyalizmin bir sistem olarak çöktüğü, savaş tehlikesinin ekonomik kaynağının ortadan kalktığı, insanlığın bayrağına ``herkese gereksinimi kadar'' ilkesinin yazılmaya başlanacağı bu çağda ordular, silahlar, baskı aygıtları, emeğin zorunlu yapısı da kalkacaktır. Üretim güçleri kapitalizm altında düşünülemeyecek boyutlarda gelişmeye başlayacaktır. Üretim güçlerinin değerlendirilmesinde devlet sınırlarının egoist engeli ortadan kalkacak, dünya ölçüsünde ekonomik yarar belirleyici olacaktır. Sınıflar ancak bu aşamada, bu üretim güçleri temelinde ortadan kalkacak ve dünya sınıfsız-sömürüsüz topluma, KOMÜNİZME ulaşacaktır.

 

 Başa git

 

2. Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizmi

 

Türkiye emperyalizmin sömürüsü altında, teknolojik açıdan emperyalizme bağımlı, orta derecede gelişmiş bir kapitalist ülkedir. Yerli finans-kapital devletle içiçe geçerek devlet-tekelci kapitalizmine yükselmiştir. Endüstri başı çeken sektördür.

 

 Başa git

 

2.1. Türkiye kapitalizminin gelişme özellikleri

 

Halk devrimine yol vermemek koşuluyla, kurtuluş savaşıyla emperyalist işgalcileri kovmak, pazarını başkasına kaptırmamak Türkiye burjuvazisinin işine geldi.

 

Emperyalist işgalciler kovulunca, burjuvazi devletin tüm olanaklarından yararlanarak kapitalizmi geliştirme yolunu tuttu. Ekonomik, toplumsal, siyasal her türlü şiddet ve kandırmacayı uygulayarak ilkel sermaye birikimini sürdürdü.

 

Cumhuriyetin ilk yıllarında devlete 1923 İzmir Ekonomi Kongresi’yle oldukça liberal bir siyaset biçildi. Devlet burjuvazinin güçlenmesi için elverişli koşulları “dolaylı” yoldan sağlamayı üstlendi.

 

Ne var ki, ülkede yeterli sermaye birikiminin yokluğu ve 1929 bunalımının etkileri, 1932’de burjuva devletini ekonomiye doğrudan katılmak, “devletçilik” (etatizm) siyasetini izlemek zorunda bıraktı.

 

Emperyalizmle bağlarını hiç öldürmeyen burjuvazi 1950'ye gelirken, yüklü bir sermaye birikimi sağlamıştı. Büyük burjuvazi ve bağlaşığı olan büyük toprak sahipleri bu dönemde emperyalizmle iyice kucaklaştılar.

 

Özellikle 1950 sonrasında Türkiye'de hızlı bir ekonomik gelişme yaşandı, ancak bu gelişmeye büyük dengesizlikler eşlik etti. Bu dönemde, emperyalizmle işbirliği içinde büyük burjuvazi hafif endüstri temelinde hızla tekelleşme yolundan yürüdü.

 

Kapitalizm Türkiye'de serbest rekabetçi dönemi yaşamadan daha baştan tekelci olarak gelişti. Bankalar, devlet ve yabancı sermaye ile birlikte, tekellerin doğuşunda ve gelişmesinde en önemli rolü oynadı. Bu nedenle tekelleşme sürecinin kendisi banka ve endüstri sermayesinin içiçe geçme, yerli finans-kapitalin ortaya çıkma süreci oldu. Bu süreç, 1960'larda ülke ekonomisinde tekellerin ağırlık kazanmasını, 1970'lerde finans-kapital egemenliğini getirdi. Aynı zamanda sermaye ve mal ihracı olarak dışa açılma, emperyalistleşme gereksinimi ağırlık kazandı.

 

1960-70 dönemi, finans-kapitalin egemenlik kurma çabalarıyla belirlenir. Bu dönemde, yeniden planlama ve genel olarak hızla artan devlet işletmeleri gözlenmektedir. Devlet, banka, endüstri, yabancı sermaye, ``ordu'' sermayelerinin karması kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Türkiye'de ordunun üst katlarını tutmuş militarist klik, finans-kapitalle kaynaşmıştır.

 

1970'lere geldiğimizde devletin rolü nitelik olarak farklıdır. Bu yeni aşama, tekellerle devletin her geçen gün biraz daha içiçe geçmesi, kaynaşması, devletin tekellerin eline geçmesiyle belirlenir. Tekellerin gücüyle devletin gücü tek bir mekanizmada bütünleşmiştir. Devlet, tekelci sermayenin genişletilmiş yeniden üretim sürecinde somut görev üstlenmiş, bu sürecin en önemli parçası olmuştur.

 

Finans-kapital, Türkiye'deki orta gelişmiş tabanın üzerinde doğmuş, o tabanı kendi çıkarlarına bağımlı kılmıştır.

 

Bugün Türkiye’de finans-kapitalin yanısıra yaygın bir küçük ve orta kapitalist ve ondan da yaygın bir küçük burjuva üretim vardır ve bu sonuncusu, ülkenin orta gelişmişliğinin önemli bir göstergesidir.

 

 Başa git

 

***

Emperyalist işgalcilerin kovulmasına bir köylü devrimi eşlik etmediği için, tarımda kapitalizmin gelişmesi evrimci yoldan oldu. Köylülük, bir karış toprak parçası üzerinde didinerek, sancılı bir süreç içinde ayrışmaya bırakıldı.

 

On dokuzuncu yüzyıldan bu yana sürmekte olan Prusya tipi kapitalistleşme ile, endüstride yaşanan süreç, kabaca 10 yıl geriden tarımda da izlendi. 1950'lerde kapitalist gelişme yolunda bir patlama geçiren ülke tarımına asıl gelişme 1960'larda geldi. Bugün tarımda da kapitalist üretim ilişkileri egemendir. Finans-kapital tarıma da dalmış, Türkiye tarımında tekelleşme oldukça ilerlemiştir.

 

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yarı-feodal kalıntılar yer yer sürmektedir. Ancak kapitalizm bu ilişkilerin hepsini kendi işleyişi içine almış, böylece sömürüsünü iyice barbarlaştırmıştır.

 

 Başa git

 

2.2. Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizminin sonuçları

 

Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizmi oluşumu Batı'daki sonuçları doğurmuyor. Emperyalist ülkeler geçmişte emperyalistleşme yoluyla iç savaşı, kapitalizmin yıkımını önlediler, ama bu sonuç Türkiye için geçerli değildir.

 

Dünya emperyalist sisteminin bugünkü gelişme aşamasında, Türkiye'nin emperyalistleşebilmesi çok güçtür. Yapılan kısıtlı ``sermaye ihraçları''yla da Türkiye, ``emperyalizmin atlama tahtası'' olmaktan öteye geçememektedir.

 

Olgunlaşmış ama gerçekleşmemiş olan ``emperyalistleşerek sorunları çözme'' isteği gerçekleşse de ülkeyi bir alt emperyalist ülke olarak yeni karmaşık çelişkiler içine sokacak bir istektir. Türkiye finans-kapitali varlığını sürdürebilmek için asıl olarak ülke içinde sömürüyü aşırı yoğunlaştırmak, bu arada iyice keskinleşen sınıf çelişkilerini de ``bastırmak'' zorundadır.

 

Aşırı yaygın küçük üretim tabanı üzerinde devlet-tekelci kapitalizminin ekonomiye egemen olduğu, finans oligarşisinin devleti elinde tuttuğu, emperyalistleşme gereksiniminin karşılanmadığı, üstelik yerli tekellerle içiçe geçmiş emperyalizmin her yoldan sömürdüğü ve askersel güdümü altında tuttuğu orta derecede gelişmiş bir ülke olan Türkiye, ekonomik, toplumsal ve siyasal bunalımların kıskacından kurtulamaz. Türkiye'de kapitalizm çıkmazdadır, devrimle çözülebilir bir durum süregendir.

 

Böyle bir ekonomik yapı sürekli olarak totaliter, faşizan, faşist rejimler üretmekte, kısa süreli yaşanan ``demokratik'' aralar ise burjuva anlamda bile güdük bir demokrasi olmaktan öteye gitmemektedir.

 

Kapitalizmin çerçevesi içinde ya emperyalistleşme, ya çürüme. Komünistlerin buna yanıtı: ``Ne emperyalistleşme, ne çürüme, Sosyalizm''dir. Sosyalizm Türkiye'de üretim güçlerinin gelişmesinin önündeki engeli aşmak için gereklidir. Emperyalizm ve yerli finans-kapital bağımlılığından kurtulmadan Türkiye'de gerçek bir gelişme yolu açılamaz. Türkiye  emperyalizmin zayıf halkası olmaktan kurtulamaz.

 

Türkiye'de orta yollar geçicidir. Türkiye toplumunun önünde iki yol vardır. Ya halkın aşırı sömürüsünü garanti altına alan baskıcı rejim,  ya halkın devrimci enerjisini seferber ederek sorunlarını çözecek devrim.

 

 Başa git

 

3. Türkiye'de devrimin karakteri

 

3.1. Devrimci aşama: İleri demokratik halk devrimi

 

Kapitalist bir ülke olan Türkiye'nin önündeki toplumsal devrim aşaması sosyalizmdir.

 

Türkiye'de sosyalizmin maddi önkoşulları vardır. Bu önkoşullar en somut anlatımını devletin ekonomideki rolünde ve devlet-tekelci kapitalizmde bulur.

 

 Başa git

 

Devrimin ilk ve temel sorunu iktidar sorunudur

 

Türkiye'de ana düşman yerli finans oligarşisi ve emperyalizmdir. Türkiye devriminin önündeki adım, halk sınıflarının savaş birliği ile bu düşmanı erkten alaşağı edecek, iktidarın sınıf karakterini değiştirecek siyasal devrimdir.

 

Türkiye'nin somut koşullarında partimizin ileri demokratik halk devrimi olarak adlandırdığı bu devrim her siyasal devrim gibi demokratik bir devrimdir. İDHD'nin amacı, nesnel mantığı toplumsal devrime yolu temizlemek, kesintisiz bir süreç içinde sosyalizme açılmaktadır.

 

Proletarya hegemonyası altında gerçekleşecek olan İDHD, toplumsal ruha sahip bir siyasal devrimdir. Öncülüğünü küçük burjuva radikalizminin ele geçireceği bir siyasal devrimin ise böyle bir derinliği olmaz.

 

Bu nedenle, işçi sınıfının toplumsal devrimdeki ilk adımı, kendisini yönetici sınıf konumuna yükseltmektir. Bu da demokrasi savaşımını kazanmak demektir.

 

 Başa git

 

Siyasal devrim gerçek demokrasi sorunudur

 

Türkiye'de yaşamın her alanında demokratikleşme, toplumsal gelişme için kesin bir zorunluluk olmuştur. Ülkemizde anti-feodal çerçeveden çoktan çıkmış olan demokrasi savaşımı artık ancak kapitalizmden sosyalizme geçiş olan bir üst çerçeve içinde verilebilir.

 

Türkiye'de siyasal devrim sorunu gerçek demokrasiyi yerleştirme sorunudur.

 

Kapitalizm, demokratik dönüşümlerle değil, ekonomik-toplumsal devrimle yıkılabilir. Ancak, demokrasi kavgasını başarıyla vermeyen bir işçi sınıfı halkın öncülüğünü kazanıp İDHD'yi gerçekleştiremez. Dolayısıyla, toplumsal devrime de yürüyemez. Siyasal devrimin başarılabilmesi, devrimin ardından yeni bir devletin kurulabilmesi halkın çoğunluğunun devrim sürecine ve devlet işlerine aktif katılımını gerektirir.

 

Siyasal devrimin toplumsal devrime ilerleyebilmesi de demokrasiyi geliştirmeyle doğrudan bağlıdır. Kapitalizm, üretim araçları üzerinden özel mülkiyeti kaldırmadan yıkılmaz. Üretim araçlarının yönetimi için tüm halkı devletin demokratik örgütlenmesi içinde seferber etmeden bu alanda hedeflerimizle tutarlı sonuçlara ulaşılamaz.

 

 Başa git

 

Neden ``ileri demokratik'' ve neden ``halk devrimi''

 

Her siyasal devrim, demokratik bir devrimdir. İçeriği, hangi sınıfın devrimi olduğuna göre değişir. ``Burjuva demokratik devrimin içeriği, ülkenin toplumsal ilişkilerinin (sistemlerinin, kurumlarının) feodalizmden arınmasıdır.'' İleri demokratik halk devriminin, kapitalizmin önündeki engelleri temizlemek gibi bir görevi yoktur. O, finans-kapitale karşıdır.

 

Kapitalizm feodalizme kıyasla, tekelci kapitalizm serbest rekabetçi kapitalizme kıyasla ilericidir. Finans oligarşisine karşı bir devrim, proletarya hegemonyasında sosyalizme doğru yürüyemezse, tekeldışı burjuvazinin ya da onunla doğrudan ya da dolaylı işbirliği içinde küçük burjuvazinin işine yarayan bir yola girer ki, bu da gericilik olur.

 

"Burjuva demokratik" devrim genel olarak orta burjuvazinin, özellikle kır burjuvazisinin de işine yarar. İlerici demokratik halk devriminin böyle bir işlevi yoktur.

 

Bunlar ileri demokratik halk devriminin ileri içeriğini gösterir.

 

Devrimimizi gerçek bir ”halk'' devrimi yapan temel özellik şuradadır: İDHD'nin canalıcı hedefi, siyasal devrim aşamasında burjuva devlet aygıtının parçalanmasıdır. Kapitalizm koşullarında, burjuvazinin bürokratik askersel aygıtının parçalanması, her devrimi gerçek halk devrimi yapan ilk koşuldur.

 

 Başa git

 

İDHD'nin ilk adımda gerçekleştireceği dönüşümler programı, kapitalizmin teorik çerçevesini aşmayan ama pratik çerçevesini aşan demokratik bir programdır.

 

İDHD programı, bu nedenle hâlâ sosyalizm değildir ama işçi sınıfı hegemonyasındaki iktidar altında artık kapitalizm de değil, sosyalizme doğru dev bir adımdır. İşçi sınıfı hegemonyasında İDHD ile toplumsal devrim, tek bir devrimin iki anıdır.

 

Türkiye'de proletarya ülkenin somut durumunun belirlediği bağlaşıklıklar içinde iktidarı alacaktır. Her devlet (diktatörlük) bir iktidar blokudur, ancak her devlet tek bir sınıfın diktatörlüğüdür. İki sınıfın birlikte iktidarı geçici bir durumdur.

 

Proletarya hegemonyasını sağlayamamış bir siyasal devrim toplumsal ruha sahip olamaz. Ya sınıf güçlerinin yeniden gruplaşması yolundan proletarya hegemonyasının güçlenmesiyle proletarya diktatörlüğünün bir çeşidine dönüşür, ya kazanımlarını burjuvaziye teslim eder.

 

Çağımız kapitalizmden komünizme geçiş çağıdır ve bu geçiş çok  değişik biçimler gösterecektir. Proletarya iktidarı alırken, bağlaşıkları ülkenin durumuna göre değişebileceği gibi, dünyanın durumuna göre de değişebilir. Türkiye işçi sınıfı, ülkenin yapısı ve dünya koşullarına göre belirlenen bağlaşıklıklar içinde iktidarı alıyorsa bu proleter devrimdir, proletarya diktatörlüğü kurulur.

 

Türkiye'de tarihsel olarak kapitalizm altında çözülmüş olması gereken sorunlar da vardır. Bunlar proleter devriminin açınım kazanması, tüm halkın ayağa kalkması için kaldıraç olacaktır.

 

Orta derecede gelişmiş bir ülke olan Türkiye'de proletarya devrimi yalnızca işçi sınıfının ve yoksul kır-kent emekçilerinin değil, tüm orta sınıfın (küçük burjuvazinin) da çıkarlarını temsil edecektir.

 Başa git

 

 

3.2. Sınıfların konumu ve devrimde halkın birliği

 

Burjuvazi

 

Türkiye halkının ana düşmanı yerli finans-kapital, emperyalizmle organik olarak bağlıdır. Bu bağlılık, uluslararası kapitalist işbölümü ve ekonomik zorunluluklar içinde ortaya çıkar.

 

Geneliyle Türkiye burjuvazisi tekeller üzerinden yürüyen bir ilişkiyle emperyalizme bağımlıdır. Türkiye sermayesi (tekelci ve tekeldışı) emperyalist finans-kapitalin genişletilmiş yeniden üretim sürecinin parçasıdır.

 

Bunun sonucu, yerli burjuvazinin elinde toplanan artık değerin bir bölümünün emperyalist sermayeye transferidir, ki bu, yerli burjuvazi ile emperyalizm arasındaki çelişkilerin ekonomik temelidir.

 

Türkiye burjuvazisinin emperyalizme bağımlılığının mekanizması, burjuvazinin çeşitli gruplarını değişik biçimde etkilemektedir. Türkiye'de emperyalizme bağımlı kapitalizm derinleştikçe, hem kendi içinde, hem  uluslararası alanda işbölümü ve entegrasyon ilerledikçe, burjuvazinin çelişkileri de giderek iç ve dış tekelci sermayenin içindeki çelişkilerin izdüşümü olarak ortaya çıkmaktadır.

 

Tekelci sermaye ile tekeldışı sermaye tekelci kapitalizmin egemen olduğu yapının parçalarıdır. İkisi arasında çelişkiler olduğu gibi, yarar ilişkisi de vardır. Aralarındaki çelişkiler bu yarar ilişkileri içinde doğmaktadır.

 

Bu durum, tekeldışı sermayenin bir bütün olarak tekelci sermayeye karşı direnişini olanaksızlaştırmış, siyasal birliğini kırmıştır.

 

Türkiye'de tekeldışı burjuvazi devrimci değildir, devrime karşıdır. Halk sınıflarının saldırısı şiddetlendikçe, bu kesimin daha büyük bölümü giderek daha aktif biçimde karşı-devrim saflarına geçecektir.

 

Türkiye'de tekeldışı burjuvazi demokrat değildir. Türkiye'de liberalizm ile demokratlık birbirinden ayrılmıştır. Tekeldışı burjuvazinin liberalizmi tekeller karşısında nefes alabilme isteğinden doğar ve hem ekonomik, hem de siyasal alanda iyi örgütlenmiş bir kurallar sistemi (yasalar vb.) isteğinde somutlaşır.

 

Türkiye'de tekeldışı burjuva liberalizminin demokratlıktan ayrılmış oluşunun göstergeleri, onun emperyalist siyasete olan gönüllülüğü, tekellere ve dolayısıyla faşizme karşı tutarlı bir savaş vermekten uzak oluşu, Kürt halkına karşı şövenist tutumudur.

 

Türkiye'de tekeldışı burjuvazi anti-emperyalist de değildir.

 

Tekeldışı burjuvazi sömürülen değil, sömüren bir kesimdir.

 

Türkiye'de tekeldışı burjuvazinin bu özelliklerini görmek, onu tekelcilerle aynı kefeye koymak değildir. Tekeldışı burjuvaziyle emperyalizm ve tekelci burjuvazi arasında önemli çelişkiler vardır ve bunların toplumsal siyasal yaşamda oynadıkları bir rol de vardır.

 

Tekeldışı burjuvaziyle sınırlı ve geçici uzlaşmalar yapılabilir. Ancak, böyle uzlaşmaların ``anti-tekel, anti-emperyalist'' bağlaşıklık gibi bir anlamı yoktur.

 

Sınıf savaşı çözümleyici ana yaklaştığı zamanlarda, egemen sınıf içinde, hatta baştan sona tüm eski toplum içinde çözülme öyle belirgin bir durum alır ki, egemen sınıfın küçük bir bölümü sınıfıyla bağlarını koparıp, geleceği elinde tutan sınıfa katılır. Bu tarihsel yargı Türkiye için de doğrudur. Ülke devrim anına yaklaştıkça tekeldışı burjuvazinin çoğunluğu ve etkin siyasal güçleri karşı-devrim safında aktif yer alırken, küçük bir kesim halk saflarına geçecektir. Bu gerçek ne genel yargıyı değiştirir, ne de komünistlerin siyasetlerini bu kesim üzerinde kurmalarını gerektirir.

 

Komünistlerin tekeldışı burjuvaziye karşı taktiğinin birinci ve temel yönü onu halk sınıflarından soyutlamak, ikinci yönü, onu ana düşman olan tekelci burjuvazi ve emperyalizmden tarafsızlaştırmaktır.

 

 Başa git

 

Küçük Burjuvazi

 

Türkiye’de kırsal alanlarda olduğu gibi kentlerde de yoğun bir küçük burjuva yığın bulunmaktadır. Bürokrasi ve aydınların büyük çoğunluğu küçük burjuvazi kapsamı içinde yer almaktadır.

 

Finans-kapitalin üstünde durduğu tabanı, küçük ve orta üretimi çıkarına uygun yönde biçimlendirmesiyle, geleneksel küçük burjuvazi hızla erimekte, proleterleşmektedir. Öte yandan, eriyen geleneksel küçük burjuvazinin yerini yenisi ve finans-kapital ağı içinde örgütlenmişi almaktadır. Bu iki yönlü etki, küçük burjuvazi içinde çelişkili süreçler yaratmaktadır. Genelinde tekelci burjuvazinin bu sınıf üzerine etkisi bunaltıcıdır.

 

Küçük burjuvazi ara sınıftır, sallantılıdır. Burjuva etkilenmelere her zaman açıktır. İdeolojik saldırılardan, siyasal baskılardan etkilenir. Tam ve tutarlı demokratlıktan uzaktır. Ancak tüm burjuva iktidarlar da bu sınıfın ekonomik-demokratik haklarına saldırmakta, hızla mülksüzleşmeye itmektedir. Bu, küçük burjuvazinin devrimci potansiyelini belirler.

 

Türkiye'de kent ve kır küçük burjuvazisi (Kürt halkının geniş bölümü de içinde olmak üzere) nesnel olarak halk sınıflarının özgürce örgütlenebilecekleri bir demokrasiden yanadır.

 

Küçük burjuvazi devrimimizin temel bir sorunudur. İşçi sınıfı küçük burjuvaziyi kendi yanına kazanmadan devrimi gerçekleştiremez. Bunun için, küçük burjuvazinin tekellere ve emperyalizme karşı olan çıkarlarını savunmak, geniş küçük burjuva yığınlar üzerindeki burjuva etkileri kırmak sonuç belirleyici önem taşır.

 

 Başa git

 

İşçi Sınıfı

 

Kapitalizmin iki temel sınıfından biri, tüm zenginliklerin gerçek yaratıcısı olan işçi sınıfı, Türkiye'de sayısal olarak en büyük sınıftır. Ayrıca üretimde tuttuğu yer nedeniyle toplumdaki ağırlığı sayısıyla da ölçülemez denli büyük olan, kapitalizmin tek devrimci sınıfıdır.

 

Tarım işçileri de içinde olmak üzere Türkiye işçi sınıfı devrimin ideolojik, siyasal, örgütsel, askersel öncüsüdür. Ülke koşulları buna bunu gerektirmektedir.

 

Finans oligarşisi emperyalizmle bir olmuş, tüm ülkeyi sömürüyor. Buna karşı endüstri proletaryası tüm sömürülenlerin hakkını savunma, onlara kurtuluş yolunu gösterme ve kurtuluş için ortak savaşı yönetme görevini, toplumsal gelişmenin bayrağını taşıyor.

 

Türkiye proletaryası yalnızca kendi çıkarlarını savunarak, dört bir yanında yürüyen haksızlığa, sömürüye, zulme seyirci kalarak tarihsel görevini yerine getiremez. Onun tarihsel gücü, her çeşit baskının, ezginin, sömürünün ardıcıl düşmanı olmaktan gelmektedir. İşçi sınıfının bu can alıcı görevini kavraması ve yerine getirmesi, devrim sürecinde proletarya hegemonyasını kurması anlamına gelir.

 

 Başa git

 

Proletarya hegemonyası ve birlik

 

İşçi sınıfının gerçek siyasal birliği, onun kendi partisi olan, Marksizm-Leninizm ve proletarya enternasyonalizmi temelinde çalışan komünist partisinde, onun sınıf siyaseti çevresinde oluşur.

 

Proletarya hegemonyası, işçi sınıfının iradesini öteki sınıf ve katmanlara benimsetmesidir. Bu, yaşamda, işçi sınıfı partisi ve onun çevresini saran örgütler aracılığıyla gerçekleşir.

 

TKP'yi, onun savaş yolunu olabildiğince geniş yığınlara maletmek, işçi sınıfı hegemonyasını sağlamanın en önemli aracıdır.

 

İşçi sınıfının hegemonyayı sağlaması, yığınların önüne geçebilmesi için, varolan güçlerin tutarsızlığını yığınlara gösterebilmesi, kendisini ayırabilmesi gereklidir.

 

Bağlaşıkların yetersizliğini yığınlara göstererek onların gerçek sınıf kavgasına yönelmelerini sağlama, aynı zamanda devrimi ilerletme sorunudur.

 

Hegemonya ile birlik çelişmez. Tam tersine hegemonyayı gerçekten sağlayacak güç olmadan kalıcı birlikler kurulamaz. İşçi sınıfının başı çekecek güçte olması, başarılı birlik için baş koşuldur.

 

 Başa git

 

 

4. İleri demokratik istemler-devrimci dönüşümler

 

4.1. İşçi sınıfının acil istemleri

 

Türkiye'de bir yandan devlet-tekel bütünleşmesi, öte yandan finans-kapitalin genel olarak ``zor kullanma'' eğilimi nedeniyle, ekonomik savaşımların nesnel olarak siyasal nitelik alış süreci hızlanmıştır. Bu durum, işçi sınıfımızın, ekonomik-siyasal savaşım bütünlüğünü daha derinden kavramasında kolaylıklar getirmektedir.

 

İşçi sınıfımız yoğun bir sömürü ve zorbalık altındadır. Sömürü oranı, ileri kapitalist ülkeler sömürü oranından çok daha yüksektir.

 

Kapitalizmin işçi sınıfının durumunda ``göreceli kötüleşme'' yasası Türkiye'de açıklıkla işlemektedir.

 

Türkiye'de işçi ücretleriyle işgücü değeri arasında büyük bir uçurum vardır. Resmi asgari ücret niteliksiz işgücü değerinden daha düşüktür ve tüm ücretleri geri çekici etki yapmaktadır. Üstelik, resmi asgari ücretin uygulamaya girmediği geniş kesimler vardır. Bu bakımdan, hem genel uygulanması, hem niteliksiz işgücü değerine uygun düzeyde saptanması için asgari ücret önemli bir savaşım odağıdır.

 

İşçi sınıfımızın iş koşulları da aldığı ücret denli kötüdür. Türkiye, dünyanın en çok iş kazası olan ülkeleri arasındadır.

 

Sigorta kapsamına giren işçilerin büyük bir bölümü sigortasız, kaçak çalışmaktadır. Onların durumları daha da kötüdür.

 

Bir de kaçak bile çalışamayan milyonlarca işsiz vardır. İşsizlik hem ücretlerin düşüklüğünde yansımakta, hem o düşük ücretlerin bile işçi sınıfımızın yaşam düzeyini olduğundan daha yüksek göstermesini getirmektedir.

 

Ekonomik-sendikal haklar için savaşmak, işçi sınıfımızın sağlığı, yaşamı, geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Bu haklar uğruna savaş sınıfın geri kesimlerini savaşa çekmek için de güçlü bir araçtır.

 

Dünya pazarına bütünlenmiş Türkiye’de de teknolojik gelişme üretimde zorunlu emek zamanını azaltmaktadır. Bunun sonucunda iş saatlerinin kısalması gerekirken, kapitalizmin kâr yasası insanlığın önünde ufuk açan gelişmelerin çıkarları doğrultusundakullanılmasını engelliyor.

 

Rasyonalizasyon-otomasyon en başta yığınsal işten çıkarmalar anlamına geliyor. İşçi sınıfının yedek ordusu hızla büyürken, işli işçilerin ücretleri düşüyor, fazla mesai azalmadan sürüyor. Sömürü derinleşiyor.

 

İşçi sınıfı teknolojinin gelişmesine değil, faturanın kendisine ödetilmesine karşı çıkar. 35 saatlik iş haftası, işçi sınıfına sömürüyü ve işsizliği sınırlama, kendi bedensel ve zihinsel gelişmesine zaman ayırma ve pencereden bakan komünizmin önüne koyduğu görevlere daha hızlı hazırlanma açısından engin bir olanak olacaktır.

 

35 saatlik iş haftası işçi sınıfının gündeminde en önlerde yer alan yakıcı bir savağım odağıdır.

 

Komünistler ekonomik-sendikal savaşım hedefi olarak kapitalizmin ve sınıf savaşının ulaştığı gelişkinlik düzeyine uyarlı hedefler gösterirler. İstemlerini burjuvazinin kabul sınırları içinde tutmazlar.

 

Komünistler, zorba erk yıkılmadan istemlerin kalıcı olarak elde edilemeyeceğini bilirler. Tüm ekonomik-sendikal ve demokratik istemleri devrim hedefine bağlarlar.

 

 Başa git

 

Ekonomik savaşımın öneminin giderek arttığı koşullarda işçi hareketinin önündeki acil istemler şunlardır:

 

1. Tüm ücretli işçiler için en çok yedi saatlik işgünü, 35 saatlik iş haftası. Tehlikeli ve sağlığa zararlı işlerde işgününün dört ile altı saat arasına düşürülmesi.

 

2. Tüm ücretli işçilere, haftada 2 günün altına düşmeyen, kesintisiz hafta tatili.

 

3. Eşit işe eşit ücret.

 

4. Bugünkü biçimiyle fazla mesainin kaldırılması, zorunlu olduğu durumlarda çifte ücret, gönüllülük ve kısa süre esasına oturtulması.

 

5. Asgari ücretin, niteliksiz işgücü değerini yansıtması, bunun için iki çocuklu bir ailenin fiziksel ve toplumsal-kültürel tüm gereksinimlerini dikkate alması, net olarak saptanması ve tüm ücret belirlemelerinde ortak taban alınması.

 

6. İşçilerin tam sağlık ve sosyal sigortası:

 

a. Ücretli emeğin her türü için,

 

b. Hastalık, yaralanma, sakatlık, yaşlılık, iş hastalıkları, doğum, dul kalma, yetimlik, işsizlik için,

 

c. Sigorta bedellerinin tümünün kapitalistler ve devlet tarafından karşılanması.

 

7. İşverenin yasal yükümlülüğü altında işçiler için meslek eğitimi.

 

8. Çocukların çalıştırılmasının, 12 yaşından başlayarak, yaşa göre günde 2-6 saat arasında sınırlandırılması, eğitimle işin eşgüdümünün sağlanması ve çocuk sağlığına zararlı iş kollarında tümden yasaklanması.

 

9. İş ve çalışma yaşamıyla ilgili uyuşmazlıklara bakan tüm yargı ve hakemlik kurullarında işçilerin seçtiği temsilcilerin bu kurulların çoğunluğunu oluşturacak şekilde yer alması.

 

10. Tüm emekçilere grevli, toplu sözleşmeli tam sendikal haklar tanınması, lokavtın yasaklanması.

 Başa git

 

Dış ülkelerdeki işçiler

 

Çoğunluğu Batı Avrupa'da olmak üzere, emperyalist ülkelere ucuz işgücü satmak için gitmiş geniş bir Türkiye'li işçi yığını vardır. Dış göç ulusal farklılıkları törpüleyen, ulusal önyargıları kıran, Türkiye işçisini dünya işçi sınıfına bütünleyen ilerici bir olgudur.

 

Ancak, Türkiyeli göçmen işçilerin durumundan hem emperyalist ülke burjuvazisi, hem Türkiye burjuvazisi yararlanmaktadır. Türkiyeli göçmen işçiler en düşük ücretlerle ve en kötü koşullarda genellikle niteliksiz ve kötü işlerde çalışmakta, yoğun bir sömürü altında bulunmaktadır.

 

Emperyalist ülke burjuvazisi bir yandan hem göçmen işçilerin doğrudan sömürüsünden, hem onların rekabetlerinin sonuçları nedeniyle yerli işçilerin artan sömürüsünden büyük bir artı-değer elde etmekte, öte yandan işçi sınıfının bölünmüşlüğünden kendi erkini sürdürmek için yararlanmaktadır. Bu bölünmüşlüğü canlı tutmak için yabancı düşmanlığını körüklemektedir.

 

Türkiye finans-kapitali açısından Türkiyeli göçmen işçiler önemli bir döviz kaynağı oluştururken, işsizlik vb. sorunları hafifletmeye de yaramaktadır. Bu yüzden, Türkiye finans-kapitali göçmen işçilerin Türkiye'ye dönmesine karşıdır, ama ``entegre'' olmalarına da karşıdır. Emperyalist ülke işçileri ile Türkiyeli işçiler arasında bölünmüşlük ve düşmanlık onun da işine gelir. O da Türkiyeli işçiler arasında uluscu fikirlerin yayılması için çalışmaktadır.

 

İşçi sınıfı ``asimilasyon''a karşı değildir. Zora dayalı olmamak koşuluyla entegrasyonu ilerici olarak değerlendirir. İşçi sınıfının ``ulusal kültürü'',``ulusal benliği'' korumak gibi bir sorunu yoktur. Onun belgisi demokrasinin uluslararası kültürü, dünya işçi sınıfı hareketinin kültürüdür.

 

 Başa git

 

Türkiyeli göçmen işçiler sorununda şu istemler tarihin hareketine ve dünya işçi sınıfının çıkarlarına uygun olarak yükseltilmesi gereken istemlerdir:

 

1. Göçmen işçilere yerli işçilerle eşit ücret ödenmesi, Avrupa çapında ücret düzeylerinin ve çalışma saatlerinin aynılaştırılması,

 

2. Göçmen işçilerin gittikleri ülkede üç ay ikamet ettikten sonra, o ülkenin vatandaşlığına geçebilme hakkını kendiliğinden kazanmaları,

 

3. Bulunduğu ülkenin her türlü siyasal (seçme-seçilme vb.), toplumsal haklarından eşit düzeyde yararlanabilmesi,

 

4. Göçmen işçilerin sayısı, ülkeye giriş-çıkışları, serbest dolaşımları, ailelerinin getirtilmesi vb., konularındaki tüm engeller ve kısıtlamaların kaldırılması.

 Başa git

 

4.2. Gençlik

 

Gençlik halkımızın geleceğidir. Ülkemiz nüfusunun yarısından çoğu 20 yaşın altındaki gençlerden oluşmaktadır. Gençliğimizin büyük çoğunluğu halk sınıflarından gelmektedir.

 

İşçi sınıfının üzerindeki ağır sömürü, sınıfın genç kesimleri üzerinde daha katmerlidir. Çocuk emeği sömürüsü yaygındır. Genç işçiler her türlü sendikal haktan yoksun asgari ücret, sigorta, vb. uygulamalarının dışında tutulmaktadır. Çıraklık adı altında, en kötü koşullarda çalışmaktadırlar.

 

Emperyalizme, faşizme karşı eylemci bir geleneği olan yüksek öğrenim gençliğine, burjuva devletinin gericileşmesi oranında saldırılar artmaktadır.

 Başa git

 

 

Gençliğimiz için şu haklar acil önem taşımaktadır:

 

1. Genç işçilere işyerinden ücretli izinle eğitim hakkı,

 

2.  Öğrenimle endüstriyel  eğitimin kaynaştırılması,

 

3. Her düzeyde parasız eğitim, yaygın burs uygulaması, gençliğin ihtiyaçlarına yanıt verecek  ücretsiz yurt sağlanması,

 

4. Her isteyene yüksek öğrenim olanağı.

 

5. Eğitimin gerici içeriğinden arındırılarak toplumsal gelişmenin gerekleri yönünde yeniden örgütlenmesi. Gençliğin eğitimin planlamasına katılımı,

 

6. Üniversitelere tam özerklik verilmesi, seçimle oluşturulmuş öğrenci temsilciliklerinin öğrenim birimlerinin yönetimine doğrudan katılımı,

 

7. Tüm gençliğe ilk adımda orta öğrenim  zorunluluğu,

 

8. Gençliğin siyasal yaşama aktif katılımının önündeki engellerin kaldırılması ve seçme yaşının 16'ya, seçilme yaşının 18'e indirilmesi,

 

9. Gençlik için tüm ülkede yaygın spor ve kültür merkezleri ağının kurulması ve bu merkezlerin gençlerin seçeceği temsilcilerce yönetilmesi, gençlerin toplumsal hayatın tüm alanlarına aktif katılımının sağlanması,

 

10. Ailesini yitirmiş, ya da ailesiyle birlikte yaşamak istemeyen çocuk ve gençlerin tüm gereksinimlerinin devletçe karşılanması, geleceklerinin garanti altına alınması.

 

 Başa git

 

4.3. Kadın

 

Kadınların ezilmeleri, insanın insan tarafından sömürülmesiyle bağlı olduğundan, sömürünün ortadan kaldırılması, kadınların kurtuluşunun başlangıcı olacaktır. İşçi sınıfının ve kadınların kurtuluşu bu nedenle birbirine bağlanmıştır.

 

Kadın sorunu yalnızca kadınların değil, erkeklerin de sorunudur. Kadın eşitliğe ve özgürlüğe kavuşmadan erkek de eşit ve özgür olmayacaktır.

 

Bilimsel teknolojik devrim ile, kadının ekonomik ve toplumsal kurtuluşunun maddi temelleri daha olgunlaşmıştır. Bu dev ilerleme sömürücü sınıfın üretim araçlarının özel mülkiyeti ile birlikte uyguladığı aile biçiminin ve kadına verdiği rolün, siyasal ve toplumsal yaşamdan onları uzak tutuşunun her biçiminin parçalanmasına olanak açıyor.

 

Ancak, işbölümü ortadan kalkmadan, burjuva hakkın dar çevreni aşılmadan, yani hak katkıya bağlı olmaktan çıkmadan kadın tam kurtulamaz. Kadının gerçek kurtuluşu komünizmdedir.

 

 Başa git

 

***

 

Türkiye'de kadın toplumun her alanında ``ikinci sınıf'' vatandaştır. İşinde, evinde, okulunda, yasalar karşısında, her zaman eşitsizlikle, haksızlıkla, ezgiyle karşı karşıyadır.

 

Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte kadının ekonomiye katılımında nicel ve nitel bir gelişme olmuştur. Kapitalistlerle doğrudan karşı karşıya gelmekte, kurtuluşunun öteki sınıf kardeşleriyle birlikte savaşımından geçtiğini yaşayarak görmektedir.

 

Kadınların işçi-emekçi olmaktan kaynaklanan, sınıflı toplumlara özgü sorunları, istemleri vardır. Bu özgül istemler işçi sınıfının istemleriyle çelişmeyen, onlara boyut kazandıran istemlerdir.

 Başa git

 

***

 

İleri demokratik hak devrimi kadın sorununun çözümünde önemli bir adım olacaktır:

 

1. Kadınların yasalar karşısında tam eşitliğinin sağlanması, kadınları aşağılayan boşanma uygulaması, meşru-gayrimeşru çocuk ayrımı, zina yasası vb, kaldırılması, yeni medeni hukukun hak ve görevlerde tam bir kadın erkek eşitliği anlayışı içinde yeniden yazılması,

 

2. Ekonomik, kültürel, toplumsal, siyasal yaşamın her alanında kadın-erkek eşitliği, fırsat eşitliği sağlanması. Kadınların gece kurslarına, parti, sendika ve dernek toplantı ve çalışmalarına katılmalarını sağlayacak yatılı kreş, yuva ve ilkokullar açılması ve kadının siyasal yaşama aktif katılmasının önündeki engellerin kaldırılması,

 

3. Ülkenin somut koşulları gözönünde bulundurularak, tüm yönetim, yasama ve yargı organlarında, parti, sendika, meslek örgütü ve derneklerin karar organlarında kadın ve erkeğin eşit oranda yer alması için gerekli çalışma ve eğitimin gerçekleştirilmesi.

 

4. Ordu dağıtılıp, yeni halk ordusu, halk milisleri kurulurken, kadınların da katılımının sağlanması,

 

5. Ev işlerinin toplumsallaştırılması için kollektif yemekhaneler, kollektif çamaşırhaneler açılması,

 

6. Ev işleri ve çocuk bakımı tam anlamıyla toplumsal bir karaktere sahip olana dek, bu işlerin erkek ve kadın tarafından ortak yürütülmesi konusuna gerek yasalarda, gerekse ideolojik eğitimde ağırlık verilmesi,

 

7. Doğum kontrolü ile hamilelik sürecini kaldırmanın, tüm kadınlara eşit ve parasız bir hizmet olarak sunulması ve bu konularda yaygın eğitim olanakları sağlanması,

 

8. Kadınların kazançlarından kaybetmemek ve bedelsiz ilaç ve tıbbi yardım almak koşuluyla doğumdan önce ve sonra 8'er haftalık süre için işten serbest bırakılmaları,

 

9. Tüm kuruluşlarda kreşler kurulması, emziren analara üç saati geçmeyen aralıklarla, yarım saatin altına düşmeyen izin böyle anaların işgünlerinin 6 saate düşürülmesi,

 

10. Kadınları aşağılayan her çeşit işin yasaklanması, ayrıca kadınların çalıştıkları tüm mesleklerin bu açıdan ele alınarak kadını aşağılayan içerikten çıkarılması,

 

11. Fahişelerin topluma yeniden kazandırılmaları ve üretime katılmaları için özel önlemlerin alınması.

 

12. Gereksinimi olan kadınların geçici olarak barınacakları koruma evlerinin açılması.

 

 Başa git

 

4.4. Küçük üreticiler ve kooperatifler

 

Kırda ve kentte küçük burjuvazi tarafından kurulan kooperatifler bir yanıyla tekeller karşısında daha iyi ekonomik konum kazanmaya yaramakta, bir yanıyla finans-kapitalin egemen olduğu bir ekonomide tekellerin işine yaramakta, nesnel olarak küçük üretimi tekellerin tabanı yapmaktadır.

 

Komünistler küçük üreticinin ekonomik örgütlenmelerinin ikili işlevinin bilincinde olarak buralarda devrimci ajitasyon-propaganda yürütürler. Küçük üreticilerin ancak işçi sınıfının öncülüğünde gerçekleşecek anti-tekel devrimle kurtulabileceklerini, somut deneylerle birleştirerek açıklarlar. Onların ve ekonomik örgütlerinin tekellere ve emperyalizme karşı olan ve işçi sınıfının savaşımına ters düşmeyen çıkarlarını desteklerler.

 

İDHD ile, nesnel olarak kapitalizme yarayan işlevinden soyunacak olan üretim ve tüketim kooperatiflerini devlet düşük faizli kredi, ucuz tarım girdileri ve makinalar ve istikrarlı bir fiyat politikasıyla teşvik edecek, kooperatifsiz üretici kalmamasını sağlayacaktır. Bunların tekellere ve devlete olan borçlarını silecek, ağır vergi yükünü kaldıracaktır. Küçük üreticilerin mallarının pazarlanması devlet tarafından güvence altına alınacaktır.

 

 Başa git

 

4.5  Alevilik

 

Alevilik, tarihimizde ezilen yığınların haksızlığa karşı başkaldırı bayrağıdır.

 

Alevi-Bektaşi yolu özünde insan sevgisidir. Tüm insanlar kardeştir, ortak bir yurt olan dünya tüm insanlığın ortak kullanımı içindir. Bu nedenle din, dil, ırk, renk ayrılıkları yersizdir.

 

1000 yıllık savaşımıyla Anadolu’da demokratik savaşım geleneğinin taşıyıcısı olan Alevilik, öğretisiyle ve yarattığı büyük halk hareketleriyle tarihimizde gururlanacağımız bir kazanımdır. Bir çeşit köylü sosyalizmi olan Alevilik, ülkemizde sosyalizmin dünüdür, Türkiye işçi sınıfının atasıdır.

 

Aleviliğe yönelik demokratik istemlerimiz

 

İşçi, köylü, yoksul insan Sünni de olsa, Alevi de olsa, sınıfsal konumundan ötürü ezilmektedir. Öte yanda, Aleviler bir de inançları yüzünden ezilmektedirler. Bugün Türkiye’de 22 milyon Alevi hâlâ ikinci sınıf vatandaştır.

 

Ülkemizde Aleviliğin inanç ve yaşam biçimi hâlâ meşru sayılmamaktadır. Toplumun gerici kesiminden Alevileri ve onların geleneklerini, cemlerini aşağılayıcı, kirletici yalanlar, saldırılar yoğun olarak gelmektedir.

 

Türkiye Cumhuriyeti gerçek laik bir devlet değildir. Devletin güdümünde ve desteği altında tüm ülkede Sünnilik merkezi yapı içindedir. Tüm camiler, imam hatip okulları ve ilahiyat fakülteleri, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Eğitim Bakanlığı aracılığıyla bu merkezi yapının parçalarıdır. Devletin resmi bir dini vardır.

 

Laik bir devlet ve toplumsal ilişkiler ağı yaratabilmek için şunlar sağlanmalıdır:

 

- Cemler ve öteki Alevi inanç ve davranış biçimleri üzerindeki tüm yasaklar, baskı ve tehditler kaldırılmalıdır. Cem ve kültür evleri açılmalıdır.

 

- Tüm devlet-din ve eğitim-din birliği kaldırılmalıdır. Diyanet İşleri kapatılmalı, merkezi hiyerarşi dağıtılmalı, devletin eğitim sistemi içindeki imam hatip okulları ve ilahiyat fakülteleri kapatılmalı, devlet okullarında din dersleri kaldırılmalıdır. İsteyen dinsel çevre, belli koşullara uyarak kendi okullarını açabilmelidir.

 

- Devletin ne resmi, ne gayrıresmi dini olmamalı, nüfus kağıdına otomatik olarak “İslam” yazmak gibi uygulamalar kaldırılmalıdır.

 

- Her çeşit düşüncenin, bu arada dinsel inançların da önündeki yasal engeller kaldırılmalı, dinsel inanç özgürlüğü getirilmelidir. Ancak gerçekten laik bir devlette bunun ayrılmaz parçası olarak anti-din ve ateist düşünce özgürlüğü de sağlanmalıdır.

 

- Dinsel örgütlenmeler, camiler vb., yalnızca inananların mali katkılarıyla yaşamalıdır. Öte yanda, toplanacak bu gönüllü katkılardan vergi de alınmamalıdır. Din görevlileri hizmet verdikleri bölgenin inananları tarafından seçilip göreve getirilmeli ve ücretleri de onlar tarafından karşılanmalıdır.

 

- Alevilerin cenazelerini kendi törelerine göre kaldırmalarının önündeki tüm baskı ve engeller kaldırılmalıdır.

 

- Tüm öğretim sistemi tarihimizi çarpıtmakta, Aleviliğe yalan ve iftiralarla saldırmakta, Sünnilik propagandası yapmaktadır. Toplumun gerici kesiminden gelen ve eğitim sisteminin de körüklediği, Alevi inanç ve geleneklerini aşağılayıcı saldırılar, yalanlar vb. Anayasa ve ceza yasasında gerekli en ağır cezayı gerektiren insanlık suçları sayılmalıdır.

 

Tüm eğitim ve öğretim sisteminin bu gerici Sünni vurgudan kurtulması için, tüm kitapların yalanlardan arındırılarak yeniden yazılması için, gerçekten laik ve bilime dayalı bir eğitimin yerleşmesi için savaşım vermeliyiz.

 

- Aynı baskılar işyerlerinde, özellikle devlet sektöründe, memurlar arasında da yaygındır. Rahat nefes alınabilen tek yer işçilerin arasıdır. Bu baskıların kalkması yolunda mücadele verilmelidir. Alevilerin önemli görevlere alınmamaları yönündeki resmi olmayan yaygın uygulamaya karşı çıkılmalı ve toplum çapında fırsat eşitliği sağlanmalıdır.

 

- Alevi toplumunu özüyle, Hacı Bektaş düşüncesiyle uygun bir zeminde geliştirebilecek, danışma nitelikli bir kurul oluşturulmalıdır. Bu kurulda, her biri bir ocağı temsilen gelen 12 Dede, Bektaşiliğin düşünsel kaynaklarını hakkıyla bilen bilim adamları, Alevi özünü dinsel çarpıtmaya boğmadan yaymakta olan ünlü halk ozanları, Hacı Bektaş soyu Çelebilerin başıyla birlikte yer almalıdır. Bu kurul düºünsel ve örgütsel konularda topluma raporlar, öneriler sunmalýdýr.

Alevi toplumunun, Türkiye'de karþý karþýya olduðu sorunlarla savaþmak iþçi sýnýfýnýn temel görevleri arasýndadýr. Alevilik sorunu, bir din sorunu deðil, temel insan haklarý ve demokrasi sorunudur.

 

 Başa git

 

4.6. Ulusal sorun

 

Ulusal baskının, ezilen ulusların varlığı, emek-sermaye çelişkisini bulandırır, gözlerden saklanmasını kolaylaştırır, halklar arasına düşmanlık sokar. Ulusal sorunun demokratik yoldan çözümü, uluslar arasındaki düşmanlıkları ortadan kaldırmanın tek yoludur. Ulusların kendi yazgılarını belirleme hakkına saygı, toplumun demokratikleşmesi için zorunludur.

 

Komünistler, her türlü ulusal eşitsizliğin, ulusal baskının, ayrıcalığın düşmanıdırlar. Ezen ulus şövenizmine karşı ezen ulus proletaryasının enternasyonalist eğitimini vazgeçilmez  bir görev sayarlar. Her türlü ezilen ulus dar görüşlülüğüne de karşı çıkarlar.

 

Komünistler ulusal sorunda, yaşanan anda varolmayan sorunları yapay olarak zorlamaz, tarihsel gelişmenin önlerine koyduğu sorunları proletaryanın çıkarları doğrultusunda çözmek için savaşırlar.

 

 Başa git

 

 

Türkiye'de ulusal sorun Kürt sorunudur. Türkiye devleti sınırları içinde Kürt ulusu ezilen ulustur. Türkiye Kürdistan’ı Türkiye'nin iç sömürgesidir.

 

Ulusal sorunda komünistlerin ilkesi, ``ulusların yazgılarını kendilerinin belirlemesi'' hakkıdır. Bu hakkın özü, ayrılma, ayrı devlet kurma hakkıdır.

 

Ulusların kendi yazgılarını özgürce çizme hakkını savunmak, ayrılmayı savunmak anlamına gelmez. Ayrılma hakkının öteki yüzü birleşme özgürlüğüdür. Pratikte ayrı devlet kurulmasını destekleme, işçi sınıfının genel çıkarları çerçevesinde belirlenir. Komünistler genel olarak ulusların küçük ulusal devletlere parçalanmasını değil, onların kardeşçe, her türlü ulusal baskıdan kurtulmuş olarak gönüllü birliğinin sağlanmasını isterler.

 

Komünistler, Kürt sorununda ayrılmayı değil özgür birleşmeyi istiyorlar. Ayrılma özgürlüğünün olmadığı yerde birleşme özgürlüğünden sözedilemeyeceğini biliyorlar.

 

Kürt komünistlerinin görevi, Kürt ulusunun öteki uluslarla birleşme özgürlüğünü ve tüm ülkelerin işçilerinin birliğini savunmak, ezilen ulus dar görüşlülüğüne ve ulusçuluğa karşı savaşmaktır. Bunlar, proletarya enternasyonalizminin yüklediği görevlerdir.

 

 

 

Kürt sorunu Türkiye devriminde kilit bir sorundur. Düşman ortaktır. Tek seçenek, tek bir devrim hareketinde güçleri birleştirmektir.

 

Ayrılma hakkı da, birleşme özgürlüğü de, ancak tam demokratik bir ortamda yaşama geçebilir. Türkiye'de finans-kapital erki yıkılmadan Kürt halkı kendi yazgısını özgürce çizemez. Kürt sorununun çözümü, Türkiye'de ileri demokratik halk devriminin zaferinden geçmektedir.

 

 Başa git

 

 

Ulusal ve dinsel azınlıkların hakları için savaş

 

Türkiye'de çok sayıda ulusal ve dinsel azınlık süregen baskı altında yaşamaktadır. Zor yoluyla Türkleştirme ve İslamlaştırma-Sünnileştirme bu baskının değişmez yönüdür.

 

Tüm ulusal ve dinsel azınlıkların kendi kültürlerini, dillerini geliştirme, dinsel inançlarını özgürce sürdürme haklarını, her çeşit azınlık haklarını savunmak komünistlerin görevidir. Sosyalizme açılan ileri demokratik halk devrimi, dinsel ve ulusal azınlıkların haklarını da yaşama geçirecektir.

 

 Başa git

 

 

4.7. Barışçı-bağımsız bir dış siyaset için

 

Emperyalizmin serüvenci siyasetinin önüne set çekmek, dünya halklarının geleceğini korumak için yürütülen barış savaşımı demokratik, anti-emperyalist, enternasyonalist bir savaşımdır.

 

Ülkemizde egemen tekelci burjuvaziye karşı savaş, emperyalizme karşı savaşla içiçedir. Devletin baskı araçları emperyalist sistemin bir bütün olarak çıkarlarını savunmaktadır. Bu sistemi oluşturan bağlardan askersel bağa karşı savaş,  ülkemizde sistemi yok etmek için verilen ileri demokratik halk devrimi savaşına yığınları hazırlayan genel demokratik bir savaştır. Ülkemizin kasırgalı siyasal ortamında barış savaşımı ile devrim savaşımı arasındaki bağ, ileri kapitalist ülkelerde olduğundan daha somuttur.

 

Yığınların barış istemini devrim hedefiyle bağlamak, kalıcı barışın ancak dünya devriminin utkusuyla sağlanabileceğini göstermek, haklı savaş ayrımını yapmak komünistlerin görevidir.

 

Bir geçiş kuşağı ülkesi olan Türkiye'de yayılmacı eğilimlerin egemen olmaya başlaması, barış savaşımının doğru yönlendirilmesinin önemini arttırmaktadır.

 

 Başa git

 

Türkiye Komünist Partisi:

 

1. Burjuvazinin, sosyal-şövenistlerin ve sosyal-pasifistlerin demagojilerini sergiler,

 

2. İlhaklara karşıdır, ulusların ayrılma hakkı dahil tüm hakların kabulü için çalışır,

 

3. Gerçek demokratik ve kalıcı barışı devrimlerde arar.

 

Devrimden sonra dış siyasetimizin yönelimi dünya devrimine aktif yardım etmek ve dünya barışı için savaşmak olacaktır. NATO ve benzeri, ülkemizi emperyalizme bağlayan her çeşit ilişki kopartılacak, barışçı ve bağımsız dış siyaset izlenecektir.

 

 Başa git

 

Kıbrıs'ın işgaline karşı savaş

 

İşgalci ülkenin komünist partisi olarak partimiz, Kıbrıs Rum ve Türk halklarının kendi yazgılarını, birlikte ya da ayrı ayrı, özgürce belirleme haklarını savunur. İşçi sınıfımızın ``kendi'' burjuvazisinin Kuzey Kıbrıs'ı işgaline karşı enternasyonalist sesini yükseltmesinin, Türkiye'de devrimi başarıya götürebilmesi için zorunlu olduğuna inanır.

 

 Başa git

 

 

4.8. Çevre sorunları

   

“Kapitalist üretim teknolojiyi geliştirir, farklı süreçleri bir toplumsal bütün halinde biraraya getirir ama bunları ancak tüm zenginliklerin orijinal kaynaklarını-toprağı ve işçiyi kemirerek yapar.”

 

Kapitalizmin üretim anarşisinden, aşırı kâr güdüsünden, eşitsiz gelişmesinden büyüyerek bugün “çevre sorunları” olarak karşımıza çıkan sorunlar, başta işçi sınıfı olmak üzere halkın, tüm canlıların yaşamını tehdit ediyor.

 

Ozon tabakasının delinmesi, “sera” etkisi, asit yağmuru gibi tüm insanlığı acil olarak ilgilendiren sorunlar, ekonominin tüm dünya çapında merkezi ve planlı olarak örgütlenmesi gerektiğini göstermektedir. Bu yakıcı sorunlar, bireyciliğin ve onun türevi ulusçuluğun gericiliğini ortaya sermekte ve insanlığı ya yok olmaya ya da komünizme çekmektedir.

 

Durumdan doğrudan etkilenenler sorunların bilincine vardıkça tepki artıyor, çevre sorunları alanında da sınıf savaşımı yükseliyor. Kâr için çevreyi kirleten burjuvazi, bu tepki karşısında bazı göstermelik önlemler almaya çalışırken, cazip bir pazar durumuna getirdiği çevre endüstrisiyle de kârlarına kâr katıyor.

 

Çevre sorunları bugün Türkiye'de birçok emperyalist ülkeden daha vahim boyutlardadır. Denizler, nehirler, göller, toprak fabrika atıkları nedeniyle rengini değiştirdi. İçinde yaşayan canlıların nesli şimdiden tükenmeye başladı. İçme ve kullanma sularına karışan fabrika atıkları insan sağlığını doğrudan etkiliyor.

 

Ülkemizde çevre sorunları en başta işçi sınıfının sorunu, önemi giderek artan bir demokratik savaşım odağıdır.

 

Komünistler çevre sorunlarının çözümünü devrime ertelemezler. Bu sorunların kapitalizm altında kaderinin ya ihmal edilmek, ertelenmek, “çözümlenirken” başka bir şekilde yeniden üretilmek ya da hiç çözümlenmemek olduğunu, kapitalizmin somut pratiği temelinde sergilerler.

 

Çevre sorunlarının kalıcı çözümüne giden yol, bir yanda işçi sınıfının enternasyonal savaşımıyla, öte yanda işçi sınıfımızın ve emekçi halkımızın iş ve yaşam koşullarını iyileştirme savaşımıyla doğrudan bağlıdır.

 

En başta insan sağlığı olmak üzere, işçi sınıfı ve emekçi halkın doğal çevresini koruma savaşımı, komünist partisinin ve sendikal hareketin acil görevlerindendir.

 

4.9. İleri demokratik anayasa

 

Devrim sorunu nasıl demokrasi sorunu ise, demokrasi sorunu da başta devrim sorunudur.

 

Anayasa, devletin ve siyasal yaşamın örgütleniş biçiminin belgesidir. Demokratik anayasa devrimle doğrudan bağlıdır.

 

 Başa git

 

Devlet aygıtının örgütlenişinde demokrasi

 

1. Devlette üstün güç, halkın seçeceği ve her an geri çağırabileceği temsilcilerden oluşan halk meclisinde olacaktır.

 

2. Yetkin merkezi otorite ve bunun yanında yerel organlara geniş özerklik yaratılacaktır. Bu özerkliği güvence altına alacak maddi kaynak, personel vb. sağlanacaktır.

 

3. Üst düzeyde devlet görevlileri (yönetim, yargı, eğitim) seçimle göreve gelecekler ve seçmenler bunları her an geri çağırma hakkına sahip olacaklardır.

 

4. En yüksek devlet memurunun aylığı nitelikli işçinin aylığını geçmeyecektir.

 

5. Mahkemelerde halk temsilcilerinin yer alması, yargılamada jüri sistemi getirilecektir.

 

6. Ordu dağıtılıp yeni halk ordusu kurulacaktır. Yeni halk ordusunun halktan soyutlanmaması, halkın dışında bir güç olmaması için önlem alınacaktır.

 

7. Herkesin silah taşıma hakkını yaşama geçirir biçimde halk milisi örgütlenmesi sağlanacaktır. Silah üretimi ve dağıtımı proletaryanın bilgisi ve denetimi altında olacaktır. Ordu cephaneliklerinin tümü işçi kollektiflerinin bekçiliğine devredilecek, fabrika ve işyerlerindeki işçi kollektifleri tahrip gücü yüksek modern silahlara sahip olacaktır.

 

8. Devletin tüm üye uluslarının özgürce ayrılma ve ayrı devlet kurma hakkı tanınacaktır.

 

9. Resmi dil kavramı kaldırılacak ve herkese kendi dilinde konuşma, yayın ve eğitim hakkı sağlanacaktır.

 

10. Ülke bütününü ilgilendiren çok önemli kararlarda halk oyuna başvurulacaktır.

 

11. Devlet işleyişinde açıklık ilkesi güvence altına alınacaktır.

 Başa git

 

 

Siyasal sistemin örgütlenişinde demokrasi

 

1. Çok partili sistemi kabul. TKP devrimden sonra da, çeşitli sınıf ve katmanların varlığı ve hatta aynı sınıf içinde farklı yanaşımlar olabileceği nedeniyle çok partili sistemi kabul eder.

 

2. Çok partili sistemin doğal sonucu olarak:

 

a) Devrim devletinin demokratik düzenine karşı çıkmayan tüm partilere serbest çalışma hakkı verilecektir.

 

b) Her partiye toplumda sağladığı destek oranında basında, televizyonda, radyoda yer sağlanacaktır.

 

c) Seçimlerde halkın iradesine tam saygı gösterilecektir.

 

3. Seçim sistemi, tek dereceli seçim, eşit genel oy hakkı (mahpuslar ve silah altındakiler dahil), parti sistemine dayalı nispi temsil, gizli oylama açık sayım ve her an geri çağırma hakkı ilkelerini içerecektir.

 

4. Devlet dışı toplumsal örgütlenmelerin gelişmesi için somut özendiriciler geliştirilecektir. Örneğin derneklere devlet yardım edecek, toplantı yeri, yayın olanağı sağlayacaktır.

 

5. Demokrasi sürekli karar oluşturma demektir. Toplumda her konuda serbest tartışmaya olanak tanımak, azınlık görüşlerin çoğunluk haline gelebilmesinin olanaklarını yaratmak için, belli oranda destek bulmuş her görüşe devlet basımevlerinde görüşlerini basma ve yayma hakkı tanınacaktır.

 

6. Toplumsal ve siyasal yaşamda açıklık ilkesi güvence altına alınacaktır.

 

7. Kişi ve konut dokunulmazlığı, özel yaşamın özelliği güvence altına alınacaktır.

 

8. Düşünce ve inanç suçu kavramı kaldırılacak, düşünce, söz, basın, toplanma özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükler güvence altına alınacaktır.

 

9. Ölüm cezası ve insan onuruyla bağdaşmayan tüm cezalar kaldırılacak, işkence en ağır biçimde cezalandırılacaktır.

 

10. Ülke içinde ve dışına gezi  ve yerleşme özgürlüğü güvence altına alınacaktır.

 

11. Kişisel ve kurumsal dinsel inanç ve ibadet özgürlüğü, devletin laikliği güvence altına alınacaktır. Devrim devleti dinsel kurum ve derneklere, camilere hiçbir parasal, maddi yardım yapmayacaktır. Bu kurumlar gelirlerini kendi sorunları olarak çözümleyeceklerdir.

 

12. Halkın egemenliğini yokeden ya da sınırlayan tüm uluslararası antlaşmalar yırtılacak, bu nitelikteki örgütlenmelerden çıkılacaktır.

 

13. Devrimden sonra işçi sınıfının ve halkın yararına imzalanacak antlaşmaların, girilecek örgütlenmelerin halkın oyuna sunularak bağlayıcılık kazanması ve belirli aralarla yeniden halk oyuna sunulması, dolayısıyla ``gizli'' anlaşmaların olmaması sağlanacaktır.

 Başa git

 

 

4.10. Genel ekonomik önlemler

 

1. Yerli ve yabancı bankalar devletleştirilecektir.

 

2. Tüm yerli ve yabancı tekeller bir sıra içinde devletleştirilecektir.

 

3. Sigortacılık, toptan ticaret, dış ticaret, madenler ve maden çıkarma endüstrisi, enerji üretim endüstrisi devletleştirilecektir.

 

4. Tüm haberleşme ve ulaşım devletin elinde adım adım merkezileştirilecektir.

 

5. Tüm topraklar üzerinde özel mülkiyet kaldırılacak, büyük kapitalist çiftlikler devletçe işletilecek, geri kalan topraklar isteyen tarım emekçisine ve tarım kollektiflerine gereksinimi oranında kullanım hakkıyla dağıtılacaktır.

 

6. Sendikalara, işçi komitelerine işletmelerin tüm çalışanlarını denetleme yetkisi verilecektir.

 

7. Sendikaların, ekonominin örgütlenmesi ve denetimindeki yetki ve sorumlulukların giderek artması güvence altına alınacaktır.

 

8. Önceden belirlenen bir plan içinde devletin elindeki ekonomik işletme ve makinalar arttırılacak ve işlenmeyen topraklar üretime açılacaktır.

 

9. Yükseldikçe artan oranda gelir vergisi getirilecektir.

 

10. Miras hakkı sınırlandırılacaktır.

 

11. Sağlığı elverişsizler ve emekliler dışında herkes için çalışma zorunluluğu konacaktır.

 

12. Ticaret gizliliği kaldırılacaktır.

 

13. Çek ve kredi kartıyla ödeme yaygınlaştırılacak, özellikle varlıklılar için yasal zorunluluk durumuna getirilecektir.

 

14. Devrim devletinin demokratik düzenine başkaldıranların tüm mallarına el konacaktır.

 

15. Küçük üreticinin kooperatifleşmesi, özellikle üretim kooperatifleri kurması özendirilecek, küçük üreticiye en uygun koşullarda kredi olanakları hızlı ve yaygın biçimde sağlanacaktır.

 

16. Önceden belirlenen bir plan içinde tarım ile yapım endüstrisi entegre edilecektir.

 Başa git

 

 

4.11. Demokrasi savaşımının ve ileri demokratik halk devrimi programının mantığı

 

Komünist partisi, demokratik savaşımı devrim savaşımına bağımlı kılar, demokratik hedefleri devrim hedefini akılda tutarak öne sürer.

 

Siyasal demokrasinin tüm önemli istemlerinin kapitalizm altında kaderi uygulanmamak, ya da eksik uygulanmaktır. Komünistler bu gerçekten kalkarak demokratik istemleri kapitalist düzenin verebileceği düzey ile sınırlamak yerine bu gerçeği, demokrasi savaşımını devrim hedefine bağımlı kılmanın somut tabanı olarak görürler. Demokratik istemleri reformcu değil devrimci biçimde, burjuva legalitesinin sınırlarını yıkıcı biçimde öne sürerler. Böylece, yığınları hedefi burjuvaziyi alaşağı edip mülksüzleştirmek olan savaşa gitgide daha kararlı ve geniş olarak çekerler. İDHD'nin sonucunda uygulanması gereken program İDHD'nin devrimci demokratik dönüşümleridir. Bu program ekonomik-toplumsal-siyasal açılardan ana düşmanın belini kırmada ilk adım, halk sınıflarının devrimci birliğini kurma ve korumada en geniş çerçeve ve sosyalizme ilerlemede dev bir sıçramadır. Siyasal devrim iktidar sorunudur, toplumsal devrim-sosyalizm ise uzun ve tedrici bir süreçtir.

 

Toplumsal devrimin uzun bir süreç olmasının nedeni, üretim araçları üzerinden özel mülkiyetin bir hamlede kaldırılamamasıdır. Bunu yapabilmek için, üretici güçleri bir hamlede ortak mülkiyeti olanaklı kılan bir düzeye çıkarmak gerekir ki, bu zaman işidir. Proleter devrimi toplumu yavaş bir süreçle değiştirecek ve özel mülkiyeti, ortak mülkiyete olanak veren üretim güçleri geliştiği oranda ortadan kaldıracaktır.

 

Proletarya hegemonyasında gerçekleşecek İDHD en başta demokratik bir anayasayı, demokratik devleti ve böylelikle dolaylı yoldan proletaryanın siyasal egemenliğini getirecek, toplumu demokratikleştirecektir.

 

Demokrasi ise, üretim güçlerinin gelişme düzeyinin elverdiği ölçüde giderek genişleyen biçimde özel mülkiyeti kaldıran, emekçilerin yaşam  ve çalışma araçlarını sağlama alan önlemleri uygulamaya koymanın aracı olarak kullanılmazsa, işçi sınıfının bir işine yaramaz.

 

Doğal olarak programdaki önlemlerin tümü bir anda uygulanamaz. Ancak her zaman biri ötekine yolu açacaktır. Özel mülkiyete ilk saldırı ardından proletarya daha ileri gitmek, tüm sermayeyi, tüm üretimi ve değişimi, tüm ulaşımı devletin elinde giderek daha fazla yoğunlaştırmak durumunda olacaktır. Bu önlemler adım adım, üretici güçlerin gelişmesi oranında gerçekleştirilecektir.

 

Böylece, proletarya siyasal üstünlüğünü kullanarak sermayeyi burjuvaziden derece derece  söküp alacak, tüm üretim araçlarını devletin elinde merkezileştirecek ve üretim güçlerini en hızlı biçimde geliştirecektir. Bu nedenle bu önlemler, ekonomik olarak yetersiz gibi görünen, fakat kavganın gelişimi içinde eski toplum düzenine yeni saldırılar gerektiren, üretim biçimini tümüyle devrimcileştirmede kaçınılmayacak önlemlerdir.

 Başa git

 

 

5. Sosyalist toplum ve sosyalist devlet

 

5.1. Sosyalizm: Komünizme dönüşüm dönemi

 

Sosyalizm, tarihte bağımsız yer tutan bir toplumsal-ekonomik yapı, bir üretim biçimi değil, komünizmin alt aşamasıdır.

 

Sosyalizm, yaşanacak, bitirilecek ve bir sonraki aşamaya geçilecek bir aşama değildir. Kapitalizmden komünizme geçiş, proletarya diktatörlüğü altında, sürekli ilerleyen ve genişleyen bir dönüşümdür. Sosyalizm, içinde kapitalist toplumun kalıntılarını taşıyan komünizmdir.

 

Sosyalizm, genel olarak, ``işçi sınıfının iktidarı, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve planlı ekonomi`` diye tanımlanabilir.

 Başa git

 

 

Sosyalizmde sınıflar ve sınıf savaşımı sürer

 

Sosyalizm döneminde en başta kentle kır, kafa ile kol emeği arasındaki çelişkilerde kendisini dışarı vuran işbölümü ve bu temel üzerinde sınıflar ve katmanlar, bölgesel ve ulusal farklılıklar sürmektedir.

 

Sosyalizmin sınıfları, üretim araçları karşısındaki konumlarıyla, emeğin toplumsal örgütlenmesindeki rolleriyle ve gelir dağılımı biçimleriyle farklılık taşıdıkları için farklı sınıftırlar.

 

Sosyalizm, sınıfların varolduğu, dolayısıyla sınıf kavgasının sürdüğü bir dönemdir. Ancak bu, komünizme gidiş sürecinde kişilikleri değişmekte olan sınıfların kendine özgü kavgasıdır.

 

Sosyalizm döneminde yaşanan bu kendine özgü sınıf kavgasında uluslararası ve ülke içi göçler dengesine ve izlenen sınıf siyasetine göre, kapitalizme geri dönmek, yerinde saymak ve komünizme yürümek olasılıkları vardır. Komünizmin ilk aşaması sosyalizmden komünizme yürüyüş kendiliğinden bir gelişme olmayıp, izlenen siyasal çizgiye ve geliştirilen aktif yığın demokrasisine doğrudan bağlıdır.

 

Sosyalizm, farklı çıkarlar temelindeki sınıflararası çelişkilerin gelişmeyi hızlandıracak biçimde çözülebilmesinin nesnel temelini yaratmıştır. Ancak, bu çelişkilerin zamanında görülüp doğru bir siyasetle çözülmesi gerekir.

 

Sınıflar komünizmde kalkar.

 Başa git

 

``Herkese çalışması kadar``

 

İlk aşamasında komünizm ekonomik olgunluğa erişmiş, kapitalizmin geleneklerinden ve kalıntılarından kurtulmuş değildir. Bundan dolayı, komünizmin, ilk aşamada, ``burjuva hukukun dar çevrenini`` korur.

 

``Hak`` kavramı (insanların neyi yapmaya, neyi istemeye ve neyi elde etmeye hakları olduğu anlayışı) sosyalizmde ekonomik gelişmenin yetersiz düzeyi nedeniyle sürer. Herkesin ancak topuma verdiği kadar almaya hakkı vardır. Hak, katkıya bağlanmıştır. Bu kısıtlamanın aşılması emek üretkenliğinin yükselmesine bağlıdır.

 

Sosyalizm, meta üretiminin ortadan kalkışına gidiş süreci içinde, ama meta üretimi üzerine oturmuş bir dönemdir. Ekonomik özendiriciler, ekonomik muhasebe, para, kredi, ticaret gibi unsurlar meta üretiminin unsurlarıdır.

 

Sosyalist toplumun üretici güçleri, ``herkese gereksinimine göre`` ilkesinin uygulanamayacağı bir düzeyi temsil eder. Emeğin farklılaşmışlığı sürdüğünden toplumsal emek, doğrudan harcanan emek zamanı ile değil, ancak toplumsal olarak zorunlu ortalama emek ile ölçülebilir.

 

Bu nedenle değer yasası sosyalist toplumda emek, doğrudan harcanan emek zamanı ile ölçüldüğü zaman, komünizmde ortadan kalkacaktır. O zaman, üretim yalnızca toplumsal tüketim için üretilen bir emek ürünü olacak, alınıp satılan mal olmaktan çıkacaktır.

 Başa git

 

 

Sosyalist devlet proletarya diktatörlüğüdür

 

Sosyalizmin (komünizmin alt aşamasının), içinde kapitalist toplumun kalıntılarını taşıyan komünizm oluşunun başta gelen göstergesi, bu dönemde devletin varlığıdır.

 

Proletarya diktatörlüğü (sosyalist devlet) iktidarı ele alışın belirli bir yolunun dayattığı sorun değil, devlet olmaktan gelen gerçekliktir.

 

Devletin baskı rolü, kapitalist sınıfın varlığıyla değil, sınıfların varlığıyla bağlıdır. Sosyalizm proletarya diktatörlüğüdür.

 

Bireyler arası ilişkilerin toplumsal işbölümü yoluyla maddeleşmiş ilişkiler durumunu alması ve bunların düzenlenme, baskı gerektirmesi ancak bireylerin yeniden maddesel güçleri ve ilişkileri kendi egemenlikleri altına almaları ve işbölümünü ortadan kaldırmalarıyla ortadan kalkacaktır.

 

Toplumsal işbölümü ve sınıflar sürdükçe, çalışma yaşamın başta gelen zevki durumuna gelmedikçe, devlete (baskı rolüne) gereksinme vardır. Hukuk, iş yasaları, mahkemeler, çalışma disiplini, çalışma zorunluluğu, vb., zora dayalı emek demektir. Hak kavramının sürmesi bu zoru anlatır.

 

Devleti yalnızca düşman sınıflara karşı baskı olarak ele alma son çözümlemede doğrudur. Devlet, topluma, toplumun tüm bireylerine karşı bir soyutlamadır. Kendine egemen olan sınıfın bireylerine karşı da zorlamayı temsil eder.

 

Proletarya diktatörlüğü işçi sınıfının kendi devletini kurmasından komünizmin üst aşamasına dek uzanan süreyi kapsar. Bu sürede kendi içinde değişimlere uğrar, ülke içi ve dışında sınıf savaşının gelişmesine bağlı olarak işlevi değişir. Bu süreç, dünya ölçüsünde emperyalizmin çökmesiyle yeni aşamalara büyüyecektir.

 

Dünya proletarya diktatörlüğü, sosyalizmin her alanda emperyalizme üstün geldiği, geri dönüşsüz egemenlik anınıdır. Tam da bu nedenle, bu aşamadan önce hiçbir ülkede devlet ortadan kalkmaz.

 

Devletin kuruyup gitmesi de, sınıfların ortadan kalkması gibi üretim güçlerinin dünya çapında gelişmesi temelinde gerçekleşecektir. Dolayısıyla komünizm ancak dünya çapında gerçekleşebilir.

 

Tek ülkede komünizm olmaz.

 Başa git

 

 

5.2. Sosyalist demokrasi

 

 

Proletarya diktatörlüğünün en uygun devlet biçimi aktif yığın demokrasisidir. Her devlet gibi proletarya diktatörlüğü de çok farkı biçimlerde örgütlenebilir. Proletarya devleti çoğunluğun devletidir, dolayısıyla içeriğinde en demokratik devlettir, ama biçiminde demokrasi de, çıplak diktatörlük de (geçici süreler için) olabilir.

 

Proletarya diktatörlüğü çoğunluğun çıkarlarını temsil eder. Demokrasi de çoğunluğun yönetimidir. Yaşanan ortama, partinin izleyeceği hatta vb. bağlı olarak içerikle biçim arası derece derece açılabilir. Proletarya devleti olma içeriğiyle, biçim olarak demokrasinin uygulanması arasında açıklığın ortaya çıkması, devletin proletaryanın girişimi dışına çıkması demektir. Uzmanlık dalı olmaya devam eden devlet işleyişinin proletaryanın yeterince ağırlığını koymadığı, aktif olarak katılmadığı bir biçimde yürümesi demektir. Bu bürokratik deformasyondur.

 

Sosyalizmde demokrasi, çoğunluğun yönetimi, en başta, emekçiyi çeşitli oyunlarla yönetimden uzak tutan ve onu ezmede araç olan burjuva devletini dağıtıp yerine proletarya devletini kurarak sağlanacaktır. Çoğunluğun devletini kurmak başlıbaşına dünyanın en demokratik kazanımıdır.

 

Ancak bununla bitmez. Amaç çoğunluk adına bir gurubun (bürokrasi) değil, çoğunluğun kendi yönetimi olduğu için, yalnız eski devlet bürokrasisini yoketmek için değil, yenisinin de halka karşı dönmesini engellemek için önlemler alınacaktır.

 

Bunların yanında, insanlık tarihinin kazanımları olan tüm demokratik haklar ve özgürlükler, hiçbir burjuva devletinin veremeyeceği ölçüde emekçi halka sağlanacaktır. Böylece çoğunluğun yönetimi olan demokrasi, her alanda azınlık görüşlerin de çoğunluk haline gelebilmesinin olanaklarını içinde taşıyacaktır.

 

Demokrasi yalnızca oy verme vb. gibi anlaşılamaz. Demokrasi sürekli bir fikir oluşturma ve karar verme sürecidir. Böyle olduğu için her alanda, her düzeyde geniş tartışma olanağı ister. Tartışma ortamını yaratamamış, farklı görüşlerin ortaya getirileceği platformları olmayan, açık tartışmayı kurumlaştıramamış bir demokrasi en iyi biçimiyle rıza demokrasisi olur. Oysa sosyalizmin gereği yığın demokrasisidir.

 

Tutarlı bir demokrasi (çoğunluğun yönetimi), ezilen çoğunluğun erki olan proletarya diktatörlüğünü gerektirir. Ezilen çoğunluğun devleti olan proletarya diktatörlüğü de, çoğunluğun yönetimi demek olan demokrasiyi gerektirir. Bu nedenle, proletarya diktatörlüğünün en uygun devlet biçimi aktif yığınsal demokrasidir.

 Başa git

 

 

Sosyalizmde demokrasi komünizme ilerleyebilmenin zorunlu koşuludur

 

a) Sosyalizm sınıflı ve sınıf çatışmalı bir toplumdur. Demokrasi ise sınıf savaşının daha özgür, daha açık, daha geniş örgütlenmesi demektir.

 

Sosyalist toplumda da, sınıfların ve katmanların çıkarları en yoğunlaşmış biçimiyle siyaset alanında belirlenir. Sosyalist devlet sınıf ve katmanların özel çıkarlarını siyasal alanda dikkate almak zorundadır. Bu ancak merkezi işleyişle, her düzeyde (örgütsel, bölgesel ya da toplumsal) yığın girişimini birleştirebilmekten geçer.

 Başa git

 

b) Devlet mülkiyeti sosyalizmde tüm halkın mülkiyetini temsil eder, kendisi değildir. Bu nedenle işgücü ve üretim araçları arasında ayrılığı tam anlamıyla ortadan kaldırmaz. İşçi üretim araçlarının mülkiyetini kendi adına kullanması için devlete verir.

 

Zaten toplumun üzerinde bir kurum olan devlet bürokratikleşirse, işçi sınıfından uzaklaşırsa işgücü ile üretim araçlarının bütünleşmesi o ölçüde biçimselleşir.

 

Sosyalizmde toplumun ve üretimin örgütlenmesi ve yönetimi de hâlâ uzmanlık işidir. Üreten-yöneten ayrımı azalarak sürmektedir.

 

Devletin sınıf egemenliği sorunu, devletin işletilmesi sorunundan farklıdır. Komünizme devrimci dönüşüm aşamasının önemli bir çelişkisi budur. İşçi sınıfı, egemen sınıftır ama devleti işletmeye hazır değildir. Onun adına bu işi yapacak bir kesimi (bürokrasi) kabul etmek zorundadır. Bunları ne derece denetleyebildiği onun komünizme ne denli ilerleyebileceğini belirleyecektir. Ne derece denetleyebildiği de demokrasinin ne denli uygulandığıyla, işçi sınıfı-devlet bütünleşmesinin ne denli derinleştiğiyle eş anlamlıdır.

 Başa git

 

c) Sosyalizmde işgücü ile üretim araçlarının bütünleşmesinin nesnel temeli vardır. Üretim araçlarının proletarya diktatörlüğü mülkiyetine girmesi, tarihte ilk kez yığınlarla devlet arasındaki uçurumu kapatma olanağı sağlamıştır. Emek alanında, ekonomik gelişme de, siyaset alanında gelişme de artık birbirine doğrudan bağlanmıştır. Dolayısıyla ekonomi de, devlet de ilerleyebilmek için halkın aktif katılımına bakmaktadır.

 

Komünizmin ilk aşamasında demokrasinin giderek genişleyen biçimde uygulanması, halkın demokratik pratiğinin genişlemesi, sınıfsız ve devletsiz topluma yürüyebilmesinin zorunlu koşuludur.

 Başa git

 

 

5.3. Türkiye'de sosyalizm kuruculuğu ve sosyalist demokrasi

 

Her uygulama gibi Sosyalist Türkiye de sosyalizmin evrensel özelliklerini ve toplumumuzun gelişiminden kaynaklanan özellikleri birlikte barındıracaktır.

 

Sosyalizm kapitalizmin geliştirdiği taban üstünde, ondan ileri bir aşamadır. Türkiye'de sosyalizmin kurulabilmesi için gerekli minimum taban vardır. Ancak gelişmiş-yaygın üretim güçlerine dayalı gerçek sosyalizmi kurmak uzun bir tarihsel süreç alacaktır. Önce kapitalizmin yetersiz hazırladığı tabanı son hızla döşemek gerekecektir. Türkiye'de sosyalizm kuruculuğu devrimi yapmaktan daha zor olacaktır.

 

Türkiye'de özel mülkiyetin ortadan kaldırılması, toplumsal mülkiyetin kurulması, üretim ilişkilerini toplumda varolan üretim güçlerinin ancak bir bölümüyle uyumlu duruma getirecektir. O bölüm kapitalist makinalı üretimin varolduğu alandır. Bu nedenle ve özellikle üretim güçlerinin en hızlı biçimde geliştirilmesine zaman tanımak için çeşitli kapitalist mülkiyet biçimlerinden geçici olarak yararlanılacaktır. Buna bağlı olarak, tekeller dışında özel işletmeler, uzun bir sürede ve adım adım devletleştirilecek, kollektifleştirme hareketi özellikle yavaş ve gönüllü yürütülecektir. Kapitalist ülkelerden egemenlik haklarımıza karışma oluşturmayan kredi kullanılacaktır.

 

Türkiye toplumu kendi içine kapatılmayacak, halkımızın tüm dünya ile doğrudan tanışması her yoldan teşvik edilecektir.

 

Türkiye'de sosyalizm zaman içinde üretim güçlerinin gelişmesine, üretim biçiminin olgunlaşmasına, kültürel düzeyin yükselmesine paralel olarak partinin bilinçli-aktif çabasıyla her geçen gün gelişecektir.

 

 Başa git

 

***

 

Proletarya diktatörlüğü, hem çoğunluğun çıkarlarını temsil ettiği için, hem tüm kapsamıyla demokrasiyi varsaydığı için demokratik burjuva devletinden bin kat daha demokratiktir.

 

Türkiye’de ülkenin geri ve küçük burjuva karakterinden dolayı, proletarya diktatörlüğünün bazı özellikleri kaçınılmaz olarak gelişmiş ülkelerde olacağından farklı olacaktır.

 

Türkiye'de sosyalist demokrasi açısından kısa ve orta dönem farkları yanında uzun dönem farklarını da dikkate almak gerekir. Uzun dönem farkları, ancak kuşaklar boyu çalışma içinde kapatılabilecek farklardır. Bunlar azgelişmişlik-gelişmişlik farklarıdır.

 

Türkiye toplumunda demokratik yan çeşitli tarihsel-kültürel-ekonomik-toplumsal-uluslararası nedenlerle geride kalmıştır. Bu geri kalışın önemli bir göstergesi olarak sivil toplum çok cılızdır. Sivil toplum örgütlenmelerinin, devlet işlevlerinin ve toplumsal yaşamın her alanında giderek daha fazla yer tutması gerekir. Sosyalist demokrasi ancak böyle sağlanır, geliştirilir, haklar yığınların aktif katılımı-denetimiyle yaşama geçebilir.

 

Sivil toplum, ekonomik gelişme ve kültürel gelişme, üçü birlikte Türkiye'de proleter demokrasisini sosyalizme yakışan bir düzeye ulaştıracaktır.

 

Partinin, Türkiye toplumunun demokratik gelişmesinin bilinçle önünde yürümesi gerekir, çünkü demokrasi sosyalizmin, demokrasinin kendini yadsıyacağı sınıra dek genişletilmesi ise komünizme geçişin vazgeçilmez koşuludur.

 

Komünizm ülke çapında büyük ölçekli üretimin olabilen en yüksek merkeziliğini gerektirir ve varsayar. Ancak, sosyalist ekonominin gelişmesine paralel olarak merkezi otoritenin etkinliği, merkezileşme arttıkça, tabanın etkinliği, demokrasi de artmak zorundadır. Tabanda yaratıcı eylem, yeni kamu yaşamının temel unsurudur. Canlı, yaratıcı sosyalizm, Türkiye halkının kendi ürünü olacaktır.

 

Proletarya diktatörlüğünün en uygun devlet biçimi olan aktif yığın demokrasisi programımızın Türkiye'de ilk anda ne derece uygulanabileceği, devrim sırası ve sonrası koşullara bağlıdır. Ulaşmak istediğimiz budur. Tüm engelleri aşarak kuracağımız budur.

 Başa git

 

 

6. Komünist partisi

 

TKP Türkiye işçi sınıfının öncü örgütüdür

 

Türkiye Komünist Partisi, Marksizm-Leninizm ve proletarya enternasyonalizmine bağlı komünistlerin gönüllü birliği, işçi sınıfının ideolojik-siyasal öncüsü olan bir sınıf partisidir.

 

Komünist partisinin proletaryanın bir bütün olarak çıkarlarından öteye çıkarı yoktur. İşçi sınıfının burjuvaziye karşı savaşının çeşitli gelişme aşamalarında her yerde ve her zaman hareketin bir bütün olarak çıkarlarını temsil eder.

 

Dolayısıyla komünistler, işçi sınıfının en ileri, en sınıf bilinçli ögeleri olarak TKP'de biraraya gelmişlerdir.

 

Her dönemde, her koşul altında işçi partisi olan TKP’nin işçi üye sayısı, örgütlerinin başarısının temel bir ölçütüdür.

 Başa git

 

 

TKP tüm işçilerin partisidir

 

Komünistler her zaman proletaryanın en büyük, en güçlü, en merkezi birimlerde örgütlenmesinden yanadırlar. Ayrı örgütlenmeyi zorunlu kılan nesnel koşullar yoksa, proletarya tek partide örgütlenir. Bu proletarya enternasyonalizminin gereğidir.

 

Bir hareket, aynı devlet sınırı içindeki işçilerin örgütsel birliğini savunmuyorsa burjuva ulusçuluğundan kopmamış demektir.

 

Türkiye'de nesnel koşullar tüm uluslar ve ulusal azınlıklar proletaryasının Türkiye çapında tek bir partide örgütlenmesini zorunlu kılmaktadır.

 

 Başa git

 

TKP enternasyonalisttir

 

TKP, tüm uluslardan işçilerin sömürüyü yoketme ve sınıfsız toplumu yaratma kavgasında ideoloji, siyaset ve örgüt birliği demek olan enternasyonalizme sımsıkı bağlıdır.

 

Proletarya enternasyonalizmi ülkedeki proleter savaşımın çıkarlarının, dünya ölçüsündeki aynı savaşımının çıkarlarına bağlı kılınmasını zorunlu tutar.

 

İşçi sınıfı çıkar ve amaçlarının enternasyonal birliği anlayışı ulusal sınırlar içindeki hareketten kendiliğinden doğmaz. Bu nedenle, TKP işçi sınıfına proletarya enternasyonalizmi fikirlerini aşılamak, ulusçulukla uzlaşmasız savaşmak görevini inatla yürütür. Dünya işçi ve komünist hareketinin Marksçı-Leninci temeldeki birliğine zarar veren akımlarla savaşmayı görev bilir. Ulusçulukla oportünizm ve revizyonizmin derin bağının bilincindedir.

 

TKP, dünya proletaryasının, dünya ölçüsünde strateji ve örgütlenmeye sahip olması gerekliliğine inanır. Bugün merkezi bir uluslararası örgüt, bir dünya partisi olmadığından, komünist partilerinin bağımsızlığı ile komünist hareketin Marksizm-Leninizm ve proletarya enternasyonalizmi temelinde birliğini bağdaştırma sorunu daha büyük önem kazanmıştır. TKP, dünya devriminin çıkarını her zaman, herşeyin üstünde tutar.

 

Proletarya enternasyonalizmi, her komünist partisinin önüne öncelikle ülkesinde devrimi yapmak görevini koyar.

Başa git

 

TKP Leninci örgütlenme ilkelerine bağlıdır

 

Propaganda ve ajitasyon

Komünistlerin baş ve değişmez görevi, sistemli, çok yönlü, ilkeli propaganda ve ajitasyon ajitasyon yürütmektir. Burjuva ideolojisine karşı sürekli ve tutarlı savaş, devrimin önkoşuludur.

 Başa git

 

Merkez organ  

Parti propaganda ve ajitasyon çalışmasını merkez organ temelinde yürütür. Merkez yayın organı, ``yalnızca kollektif bir propandacı  değil, aynı zamanda kollektif örgütçüdür.``

 

Merkez organın dağıtım ağı çevresinde örgütlenme, merkez organ temelinde eğitim, partimizin sürekli ortak eyleminin temelini oluşturur.

 Başa git

 

Hücre  ilkesi

Komünist partisinin temel örgütsel birimi hücredir. Hücre tüm parti üyelerinin içinde yer almaları gereken tek birimdir. İşyeri ve yerleşim esasına göre kurulan temel örgüt, partinin emekçi yığınlarla en yakın, en profesyonel geniş ilişkisini kurar.

 Başa git

 

Profesyonel devrimciler örgütü

Aynı zamanda üyelerinin kendini eğitmiş, devrimci savaşın özel sanatlarını öğrenmiş, yaşamının tümünü partisine adamış profesyonel devrimciler olarak yetişmesi için çalışır.

 Başa git

 

Endüstriyel yoğunlaşma

Partimiz özellikle işçi devrimcilerin yetişmesine önem verir. Bu, işçi sınıfı içinde, fabrikalarda örgütlenmeyi başa almayı getirir. Parti bunu endüstriyel yoğunlaşma ilkesine göre yapar. Örgütlenmesini kilit fabrikalarda ve stratejik işkollarında yoğunlaştırır.

 Başa git

 

Eleştiri-özeleştiri

Bireysel ve kollektif düzeyde eleştiri-özeleştiri, komünist partisinin birliği, gelişmesi, büyümesi için ilk koşuldur. Amacı partinin işçi sınıfına, insanlığa hizmet yeteneğini sürekli olarak güçlendirmektir.

 

Eleştiri, eleştirilen bireyi ya da kollektifi yıkmak değil, partinin ortak amacına katkısını arttırmak amacını güder. Eleştirilen tutumun sınıfın ve partinin çıkarlarına neden uymadığını gösterir.

 

Burjuva ve küçük burjuva etkiler sürekli olarak partinin üzerinde basınç yapar, partiye sızar. Bireylerin ya da kollektiflerin raslantısal hataları, düzeltilmezse eğilim, hatta sapma durumunu alabilir. Eleştiri-özeleştiri bu tehlikeye karşı en etkin silahlardan biridir.

 Başa git

 

Partide kadın-erkek ayrımı yoktur

Partide kadın-erkek ayrımı yoktur. Erkek komünistler eşitliği pratikte uygulamalı, kadın komünistler uygulanmasında ısrarlı olmalıdırlar. Böylece partinin savaşım gücünün sınırları genişler.

 Başa git

 

Legalite-illegalite

TKP, gizlilik-açıklığı, legalite-illegalite ile birbirine karıştırmaz. Legal partinin de, illegal partinin de çalışması değişik derecelerde gizli ve açık çalışmalardan oluşur. Ağır illegalite koşullarında çalışan partimiz, burjuva toplumunda en illegal olan budanmamış ideolojisini, siyasal tutumunu en açık biçimde ortaya koyar.

 Başa git

 

Özgürlük  

Burjuvazi komünist partisine devrim yapma özgürlüğü tanımaz. Devrimini yapmamış komünist partisi, burjuva yasallığın sınırlarından bağımsız olarak, devrimci amaca yönelik    savaşımı kadar özgürdür.

 Başa git

 

Yönetim örgütlenmesi

Komünist partisi yönetimi partinin ideolojik-siyasal-örgütsel öncüsüdür.

 

Güvenilir ve yetenekli, profesyonel olarak eğitilmiş, uzun bir deneyim okulundan geçmiş, uyum içinde çalışan liderler olmaksızın modern toplumda hiçbir sınıf kararlı bir savaşım yürütemez.

 

Hiçbir hareket, sürekliliğini sağlayan kalıcı bir yönetim örgütlenmesi olmadan yaşayamaz.

 

Partimiz yönetim kadrolarının her düzeyde yönetim ve çalışma biçimlerini modernleştirmelerine büyük önem verir. Bu, profesyonel devrimciler örgütü olabilmenin gereğidir. TKP'de bilimin ilerletilmesinde parti yönetimi sürekli ve ağırlıkla rol alır.

 Başa git

 

Kadro  anlayışı

Kadrolar, o kadroları oluşturan bireylerin eksikleri ve yanlışları düzeyinde değerlendirilmez. Bir kadronun ileriliği ya da geriliği, o kadronun toplumsal gelişmenin dayattığı görevleri önüne koyup gerçekleştirmek için çalışıp çalışmadığıyla belli olur.

 Başa git

 

Örgütlenmenin şeması yoktur

TKP, Leninci örgütlenme ilkelerini pratikte uygular. Somut örgütlenme biçimleri açısından, örgütlenmenin değişmeyecek bir şeması olmadığı gerçeğinden hareketle, yapısını yeni koşullara sürekli olarak uyarlar.

 Başa git

 

 

TKP demokratik-merkeziyetçidir

 

TKP illegalite koşullarında partinin yukarıdan aşağıya örgütlenmesi ilkesine bağlıdır. Partiye yoldaşça güven göstererek çalışacaklar parti saflarına katılır.

 

TKP, demokratik-merkeziyetçilik ilkesini benimser. Savaşmak isteyenler için demokratikliğini zamana, yere, yaptığı işe uygun olarak biçimlendiren merkeziyetçi ve  demir disiplinli örgütlenme gerekir.

 

İllegal partide işlevlerin ayrımı ve karşılıklı denetim, yerel örgütlerin kendi alanlarında özerkliği, merkez yönetim organının seçimle işbaşına gelmesi, tartışma, kongre ve toplantılarının yığınlara açılması demokratikliğin dayandığı ilkelerdir.

 Başa git

 

Komünist disiplin

Komünist disiplin, ideolojik birlik, doğru siyaset ve yığınlarla bağ temelinde gelişir.

 

İşçi sınıfının örgütlenme gücüne inanan, karşılıklı saygıya dayanan disiplin, savaşımda yetki ve sorumluluk devrini, girişkenliği arttırır.

 Başa git

 

 

TKP ve sendikalar

 

Parti ve sendikalar aynı sınıfın farklı örgütleridir. 

 

Komünistler sendika ile parti arasındaki sınırların yok edilmesine, sendikaların partinin görevini üstlenmesine de, partinin sendika görevlerini üstlenmesine de karşıdırlar. Böyle tutumlar hem sendikaları, hem partiyi güçten düşürür.

 

Komünistler sendikaların er ya da geç kendi görüşlerini benimseyeceğini bilirler, geleceğin kendi düşüncelerine ait olduğuna inanırlar ve sendikaları bölmez, sürekli ve güvenli Marksist propaganda yürütürler.

 

Komünistler sendikaların örgütsel bağımsızlığını, siyasette partiye bağımlılığını savunurlar.

 

Komünistler sendika içi demokrasiyi, üyelerin sendikalarda söz ve karar sahibi olmasını, kendi örgütlerini denetlemelerini isterler. Sendikalarda siyasal görüşler nedeniyle tasfiyeciliğe karşıdırlar.

 

Komünistler sendikal birliği gözetirler. İşçilerin büyük sendikalarda toplanmasından yanadırlar. Kapitalizm koşullarında sendikaların bölünmüşlüğünün bitmeyeceğini de bilirler.

 

Komünistler, sendikalarda, yönetiminde kimin olduğuna bakmadan aktif çalışma yürütür, burjuva görüşlerin işçi sınıfı içinde zehir saçmasını önlemek için savaşırlar. Ücretli kölelik sistemi yıkılmadan hiçbir sendikal istemin kalıcı olarak elde edilemeyeceğini anlatırlar. Tüm ekonomik, sendikal ve demokratik istemleri ana göreve bağlarlar.

 

Komünistler sendikalara savaşım hedefi olarak kapitalizmin ve sınıf savaşının ulaştığı gelişkinlik düzeyine uyarlı hedefler gösterirler. Gerçekçi istem, ne burjuvazinin verebileceği kadarıyla ne de işçi sınıfının o anda alabileceği kadarıyla sınırlı değildir. Toplumsal gelişmenin çıkarlarına uygun olarak saptanmış istemdir.

 Başa git

 

 

TKP ve din

 

Komünist partisi açısından din kişisel sorun değildir. Komünist partisi dinsel inanç biçiminde ortaya sürülen bilinç yoksunluğuna, bilgisizliğe kayıtsız kalmaz, ateist propaganda yapar.

 

Partimiz, işçi sınıfının kapitalizmin güçlerine karşı kendi savaşımı ile aydınlanmadıkça, ateist propagandanın, işçi sınıfını bu yolda yeterince aydınlatamayacağına inanır. Yığınların sermaye egemenliğinin her türlüsüne karşı savaşımına öncülük eder. Ateist propagandayı temel görevine, sömürücülere karşı sınıf savaşımını geliştirmek görevine bağlar.

 

Partimiz, dinsel inancın sınıf savaşımında öteki sınıf kardeşleriyle birlikte yer almaya engel olmadığına inanır.

 Başa git