TKP
 
Yeniden Merhaba
Yayın İlkelerimiz
Yazılar - Arşiv
 
İşçinin Sesi Yayınları
Kitaplar
İşçinin Sesi
Çek-Al
Kavga - Kervan
Kaynak
İşçi Yaşamı
İşçinin Gezetesi
Binçiçek
cddrt
dtd
Isha Bulletin

Soviet News
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yusuf Zamir’in Marksist Eleştiri sitesinde yayınlanmış olan yazısına sitemizde aynen yer veriyoruz.

Demokrasinin toplumsal temeli

Yusuf Zamir

Sömürü, karşılığı ödenmemiş emeğe el konulması demektir. Sınıflı bir toplumdaki bağımlılık ilişkisini çözmek ve buradan hareketle ona uygun devlet biçimini tanımlamak için, o toplumdaki sömürünün çeşitini tespit etmek gerekir:

“Karşılığı ödenmemiş artı-emeğin doğrudan üreticilerden çekilip alınmasının özgül ekonomik biçimi, yönetenler ile yönetilenlerin ilişkisini belirler. … Bütün toplumsal yapının, onunla birlikte egemenlik ve bağımlılık ilişkisinin siyasal biçiminin, kısacası, ona tekabül eden devletin özgül biçiminin en içteki sırrını, gizli temelini açık eden şey, daima, üretimin koşullarına sahip olanlar ile doğrudan üreticiler arasındaki ilişkidir.” (K. Marks, Kapital, İng., c. 3, s. 791.)

Kapitalizm öncesi toplumlardaki doğrudan üreticiler, tabiyet ilişkisiyle egemenlere, köle ilişkisiyle köle sahiplerine, serf ilişkisiyle de feodal beylere doğrudan-kişisel olarak bağımlıdırlar. Bu toplumlarda “karşılığı ödenmemiş artı-emeğin doğrudan üreticilerden çekilip alınmasının özgül ekonomik biçimi” dolayımsız-çıplak el koymaya dayalıdır. Bundan ötürü, mülk sahiplerinin mülksüzler üstündeki egemenliği doğrudandır, açık seçiktir, kolayca anlaşılırdır. Örneğin, egemen sınıf üyeleri hem mülk sahipleri olarak hem de siyasal iktidar sahipleri olarak doğrudan doğruya devleti oluştururlar.

Ancak meta ilişkileri geliştikçe, toplumsal güç yavaş yavaş kişilerin elinden kayıp gayri şahsi toplumsal güçler olarak metada, değerde, parada, piyasada, sermayede yoğunlaşmaya başlar. Meta üretiminin genelleşerek egemen hale geldiği kapitalist toplumlarda insanlar arasındaki ilişkiler, artık eskisi gibi kişisel bağımlılık ilişkileri değil, fakat meta, değer, para, piyasa, ücretli emek, sermaye gibi nesnel bağımlılık ilişkileridir. Kapitalist toplumlarda bireylerin “hakimi ve efendisi” artık ağa, paşa, bey gibi örfen, siyaseten güçlü-mülklü kişiler değil, fakat nesnel-toplumsal dolayımlardır:

“Kişisel bağımlılık ilişkilerinden (kapitalizm öncesi ilişkilerden – YZ) farklı olarak, nesnel bağımlılık ilişkileri (kapitalizmdeki ilişkiler – YZ) şöyle karakterize edilirler: Bireyler eskiden birbirlerine bağımlı iken, şimdi artık soyutlamaların tahakkümü altındadırlar. (Bu nesnel bağımlılık ilişkisi, toplumsal ilişkilerin bireylerden bağımsızlaşıp, görünürde bağımsız olan bireylerin karşısına çıkmasından başka bir şey değildir. Yani bireylerin karşılıklı üretim ilişkilerinin bireylerden kopması ve bireylere karşı bağımsızlaşması.) Soyutlama ya da idea ise, bireyin hakimi ve efendisi olan bu maddi ilişkilerin teorik ifadesinden başka bir şey değildir.” (K. Marks, Grundrisse, 1857-1858, çev. Martin Nicolaus, İng., s. 164.)

Kapitalizm öncesi toplumlardaki sömürü, mülk sahiplerinin mülksüzler üstündeki kişisel tahakkümüne, dolayımsız-çıplak el koymaya dayanır. Kapitalist toplumlardaki sömürü ise, bireylerin “hakimi ve efendisi” olan gayri şahsi toplumsal ilişkilerin nesnel zorlamasına dayanır. Kapitalist toplumlarda mülk sahiplerinin mülksüzleri sömürmesi, meta, değer, para, ücretli emek, sermaye gibi ekonomik ilişkilerin dolayımıyla gerçekleşir.

Kapitalizm öncesi toplumlardaki köle ya da serflerin işgücü, pazarda serbestçe alınıp satılan bir meta değildir. Köle ya da serfler kişisel olarak mülk sahiplerine bağımlı oldukları için, onların işgüçleri de mülk sahiplerinin tasarrufu altındadır.
Kapitalist toplumda ise doğrudan üreticilerin işgücü meta biçimini almıştır. Doğrudan üreticiler kapitalist toplumda işgüçlerinin “özgür” satıcısı olarak artık işçi kimliği kazanmışlar, yani kişisel bağımlılıktan kurtularak “özgür” birey haline gelmişlerdir. Ne var ki, “özgür” işçiler mülksüz oldukları için, yani üretim ve geçim araçlarından yoksun bulundukları için, yaşayabilmek için işgüçlerini kapitalistlere satmak zorundadırlar.

Kapitalist toplumdaki sömürünün “özgül ekonomik biçimi”, işgücü metaı satıcısı işçiler ile işgücü metaı alıcısı kapitalistlerin birbirleriyle yaptıkları ücretli emek sözleşmesine dayanır. İşçiler ile kapitalistler arasındaki işgücü metaı alım satım sözleşmeleri, yabancılaşmış faaliyet içinde aptallaşmış olan yalıtık bireylere sanki eşit şartlarda yapılıyormuş gibi görünür. Oysa, gerçekte, taraflar arasında üretimin maddi koşullarına sahiplik bakımından eşitsizlik vardır.

İşgücü metaının alınıp satıldığı dolaşım alanındaki eşitlik ve özgürlük illüzyonu, üretim alanında gerçekleşen artı-değer sömürüsünün üstünü mistik sislerle örter. Bu mistik sislerden ötürü içyüzü kolayca anlaşılamayan kapitalist sömürü mekanizması, “özgür” işçiler ile kapitalistler arasındaki zahiri eşitlikten kendisine bir toplumsal meşruiyet illüzyonu üretir.

Dolaşım alanı, işgücü metaı satıcısı işçiler ile işgücü metaı satın alıcısı kapitalistler arasında formal eşitliği öngörür. Bu durum, meta alışverişine taraf olan bütün mübadelecilerin görünürde eşit yurttaş olarak siyaset-devlet alanına katılma hakkını tanıyan demokrasiyi doğurur.

Demokrasinin üstünde yükseldiği maddi temel, meta ilişkilerinin genelleşerek bütün toplumu tahakküm altına alması, yani nesnel bağımlılık ilişkilerinin yayılmasıdır. Nesnel bağımlılık ilişkileri, bireylerin karşılıklı üretim ilişkilerinin bireylerden koparak bireylerden bağımsızlaşması ve dönüp, görünürde bağımsız olan bireylerin karşısına insana yabancı güçler olarak çıkması demektir.

Mevcut demokrasiler, ilkel komünal toplulukların çözülüşünden bu yana gelişegelen tarihsel yabancılaşma sürecinin günümüzdeki yaratımlarıdır. İlkel komünal toplulukları çözen mübadelenin, metaın, değerin, paranın, pazarın tarihsel inkâr süreci içinde gelişmeye koyulmasıyla birlikte, demokrasi de demlenmeye başlamıştır. Demokrasinin ayakları üstüne dikilmesi, değer yasasının teorize ettiği insana aykırı toplumsal ilişkilerin yaygınlaşmasıyla, böylece yalıtık bireylerin çoğalmasıyla bağlıdır.
Demokrasi, yurttaşa ait hak ve özgürlükleri, yurttaşlar arasında biçimsel eşitliği kabul eden devlet ve toplum düzenidir. Burjuva toplumla birlikte yükselen yurttaşa ait hak ve özgürlükler, yalıtık bireylerin birbirleriyle ve devletle olan reel ilişkilerinin idealize edilmiş ifadeleridir.

07 Kasım 2016