TKP
 
Yeniden Merhaba
Yayın İlkelerimiz
Yazılar - Arşiv
 
İşçinin Sesi Yayınları
Kitaplar
İşçinin Sesi
Çek-Al
Kavga - Kervan
Kaynak
İşçi Yaşamı
İşçinin Gezetesi
Binçiçek
cddrt
dtd
Isha Bulletin

Soviet News
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Bütün eleştirilerin öncülü”

Yusuf Zamir’in Marksizmin din eleştirisi ve eleştirinin amacı üzerine yazdığı yazıyı aynen yayınlıyoruz. Marks bu konuda özlü olarak şöyle yazıyordu: “Dünyanın (geleceğinin – YZ) dogmatik bir öngörüsünde bulunmuyoruz, fakat yeni dünyayı eski dünyanın eleştirisi yoluyla bulmak istiyoruz…”

Marks’a göre “dinin eleştirisi bütün eleştirilerin öncülüdür”. Marks’ın aşağıdaki din eleştirisi, Marks’ın eleştiriden ne anladığının ipuçlarını verir:

“Dine karşı eleştirinin temeli şudur: Dini insan yaratır, din insanı yaratmaz. Din, gerçekte, kendini henüz bulamamış ya da tekrar kaybetmiş kişinin kendi hakkındaki bilinci ve kendine saygı duymasıdır. Fakat insan, bu dünyanın dışında mekân tutmuş soyut bir varlık değildir. İnsan, insanın dünyasıdır, yani devlettir, toplumdur. Bu devlet, bu toplum, dünyanın tersine dönmüş bilinci olan dini yaratır. Çünkü devletin, toplumun kendisi tersine dönmüş dünyadır.

“Din, bu dünyanın (bu tersine dönmüş dünyanın – YZ) genel teorisidir, ansiklopedik veri dökümüdür, popüler biçimdeki mantığıdır, manevi anlamda onur meselesidir, heyecanıdır, moral onaylanmasıdır, kutsal tamamlayıcısıdır. Din, bu dünyanın (bu tersine dönmüş dünyanın – YZ) mazeret ve tesellisinin evrensel temelidir. Din, insani öz sahici bir gerçeklik kazanamadığı için, insani özün fantastik biçimde gerçekleşmesidir. Bu nedenlerle, dine karşı mücadele, dolaylı olarak, ruhsal aroması din olan dünyaya (tersine dönmüş dünyaya – YZ) karşı mücadeledir.
Dinsel ıstırap çekme, aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın ifadesidir hem de gerçek ıstıraba karşı protestodur. Din, ezilmişlerin of çekmesidir, kalpsiz dünyanın kalbidir, ruhsuz koşulların ruhudur. Din halkın afyonudur.

“Halkın illüzyon biçimindeki mutluluğu olarak dinin ortadan kalkmasını istemek, halkın sahici mutluluğunu talep etmek demektir. Halkı içinde bulunduğu koşullar hakkındaki illüzyonlarından vazgeçmeye çağırmak, illüzyonu gerektiren koşulları terk etmeye çağırmak demektir. Dinin eleştirisi, bu nedenle, dinin hâlelediği bu acılar vadisinin embriyonik eleştirisidir.

“Eleştiri, zincirlerin üstündeki hayali çiçekleri koparıp atıyor. Bunu, insanlar zincirleri fantazileri ya da tesellileri olmaksızın taşısınlar diye değil, fakat zincirlerin kendisini kaldırıp atsınlar ve sahici çiçeği çekip alsınlar diye yapıyor. Din eleştirisi, insanın illüzyonlarından kurtulup aklı başına gelerek kendi gerçekliğini düşünmesi, kendi gerçekliğini etkilemesi, kendi gerçekliğini biçimlendirmesi için, kendi gerçek güneşi olarak kendi çevresinde dönmesi için insanın gözünü açıyor. Din, insan kendi çevresinde dönmediği sürece, insanın çevresinde dönen aldatıcı bir güneşten başka bir şey değildir.

“Öyleyse tarihin görevi, gerçeğin öteki dünyası yok olup gittikten sonra, bu dünyanın doğrusunu ortaya çıkarmaktır. Tarihin hizmetindeki felsefenin acil görevi, insanın kendinden yabancılaşmasının kutsal biçiminin maskesi düşürülünce yabancılaşmanın kutsal olmayan biçimlerinin de maskesinin düşürülmesidir. Böylece, cennetin eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine, teolojinin eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşür.” (K. Marks, “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisine Katkıya Giriş”, Şubat 1844, METY, İng., c. 3, s. 175.)

Marks, mevcut dünya için, yani mevcut toplumsal ilişkiler için “tersine dönmüş”, “baş aşağı”, “sapkın”, “insana aykırı”, “akıl dışı”, “mistik” gibi nitelemeler kullanır. Bunlar, mevcut dünyadaki yabancılaşmayı değişik çağrışımlar yoluyla zihinde canlandırmayı hedefleyen nitelemelerdir.

Marks’a göre bilinç, insanların içinde bulunduğu fiili ilişkilerin zihinsel yansımasıdır. Bu bağlamda, “din âlemi (dinsel bilinç – YZ), gerçek dünyanın (tersine dönmüş dünyanın – YZ) yansımasından başka bir şey değildir”. (K. Marks, “Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı”, Kapital, 1867, İng.,  c. 1, s. 83.)

Marks hiçbir yazısında “yanlış bilinç” tabirini kullanmamıştır. Çünkü Marks’a göre bilincin referansı, dünyaya nizam vermek için hazırlanmış olan bir doğru-yanlış cetveli değil, fakat insanların içinde bulundukları fiili ilişkilerdir. Eğer insanların içinde bulunduğu ilişkiler tersine dönmüş ise, bu garabeti yansıtan bilinç biçimleri de tersine dönmüştür, baş aşağıdır, sapkındır, insana aykırıdır, akıl dışıdır, mistiktir.

Dini zihninde yaratan insandır. Ama insana dini yarattıran ortam, insanın içinde bulunduğu toplumdur. O halde, dinsel bilincin tersine dönmüş bir bilinç biçimi olmasının nedeni, dinsel bilincin yansıttığı toplumun, yani dünyanın tersine dönmüş olmasıdır:

“İnsan, insanın dünyasıdır, yani devlettir, toplumdur. Bu devlet, bu toplum, dünyanın tersine dönmüş bilinci olan dini yaratır. Çünkü devletin, toplumun kendisi tersine dönmüş dünyadır.”

Dinsel bilinç, yansıttığı dünyanın tersine dönmüşlüğünü şifreli olarak yansıtır. Şifre, dinsel anlatıların arka plânında mistik bir “adil” toplum tasarımının bulunmasıdır. Dinsel anlatılardaki “insanca” yaşam menkıbeleri, bu yöndeki toplumsal ihtiyacı manen doyurma işlevi görür. İnsanların bu manevi doyuma sığınıyor olması, o insanların gerçek dünyada insanca yaşayamadıklarını dolaylı olarak ifşa eder.

Din, insana aykırı toplumsal ilişkiler içine hapsolmuş insanın sahici insanlığı çaresizce arayışıdır. Çünkü, bu tersine dönmüş dünyada “insani öz sahici bir gerçeklik” kazanamamıştır. Din, gerçek dünyada sahici insanlığı bulamamış olan insanın, özlediği insanlığı zihninde “fantastik biçimde” gerçekleştirmesidir.

“Din halkın afyonudur” ezberi, içinde bulunduğu anlam bütününden koparılarak, zihni tembelleştiren bir şehvetle tekrarlana tekrarlana Marks aydınlanmacı bir yavanlığa indirgenmiştir. Cahiliye devri solcuğu bu cümleyi aydınlanmacı sığlıkta kullanmıştır: Din, egemen sınıfların yığınlara enjekte ettiği zihinsel bir uyuşturucudur! Oysa cümle, ait olduğu bütün içinde daha derinlikli bir anlam taşımaktadır:

Dinsel ıstırap çekme, aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın ifadesidir hem de gerçek ıstıraba karşı protestodur. Din, ezilmişlerin of çekmesidir, kalpsiz dünyanın kalbidir, ruhsuz koşulların ruhudur. Din halkın afyonudur.”

Yukarıdaki anlatıma göre, mevcut toplumda gerçek bir ıstırap çekilmektedir. Din, bu gerçeği kendi fantastik anlatı ve ritüelleriyle hem ifade hem de protesto etmektedir. Din, ezilmişler açısından, bu kalpsiz dünyada tahayyül edilebileceği kadarıyla insanca özlemlerin paylaşılmasıdır. Alıntıdaki afyon metaforu, bir yanıyla, bu haksız dünyayı tevekkülle kabullenmeleri için halkın dinle uyuşturulmasını, bir yanıyla da ezilmişlerin dinsel ritüellerde yan yana gelerek ruhen dayanışmalarını, çeşitli kolektif avuntu pratikleriyle çektikleri gerçek acıları bir nebze olsun hafifletmelerini anlatır.

Din, bilinci olduğu tersine dönmüş dünyanın insana aykırı karakterinin zımnen farkındadır. “Asr-ı saadet” özlemi, “öbür dünya”daki sonsuz mutluluk vaadi, şimdiki gerçek dünyada bir şeylerin ters gittiğinin duyumsandığına işaret eder. Dindeki ezoterik-bâtıni yorumlar, toplumdaki insana yabancılaşmış karakterin yalnızca farkında olmanın da ötesindedir. Ezoterik-bâtıni yorumlar, tarih boyunca yabancılaşmış karaktere karşı direnişin, dinsel görünümlü halk ayaklanmalarının zihinsel gıdası olmuştur.

Aydınlanmacı eleştirinin eleştirisi

Burjuvazi on yedinci yüzyılda yükselirken dine karşı aklı savunuyordu. Çünkü, eski egemenleri egemen kılan geleneksel yaşam tarzı, din örtüsüyle kutsallaştırılmıştı. Bundan ötürü din eleştirisi özellikle burjuvazinin ilk yükseliş dönemlerinde revaçtaydı.

Burjuvazinin aydınlanmacı sözcülerine göre din, halkı kasvetli bir uyuşukluk içinde tutan, eski düzene kölece boyun eğdiren zihinsel bir prangaydı. Eski egemenler, bu zihinsel prangadan yararlanarak, toplumu itaatkâr cemaat yapılanmaları içine hapsetmişti. Toplumun özgürleşmesi için eski egemenlerle birlikte din de devlet alanından kovulmalı, yani laiklik benimsenmeliydi.

Aydınlanma akımının cumhuriyet ve laiklik söylemiyle şifrelediği toplum burjuva toplumdu. Aydınlanma akımı, toplumun özgürleşmesinden, kişisel bağımlılığa dayalı eski düzen yerine nesnel bağımlılığa dayalı ücretli emek – sermaye düzeninin gelmesini anlamaktaydı.

Aydınlanmacı eleştiri dini yanlış bilinç olarak görür. Aydınlanmaya göre insanlar cehalet yüzünden gerçek dünyanın doğru bilincine varamamış, onun yerine, egemenlerin manipülasyonlarıyla din denen yanlış bilinçle doldurulmuşlardır. Aydınlanma akımı, bu tespitten hareketle, “yanlış”ı zihinlerden kovarak yerine “doğru”yu yerleştirmeye çalışır. Marks ise dini yanlış bilinç olarak ele almaz. O nedenle, dinsel hurafelerin mantıken çürütülmesiyle uğraşmaz.

Marks’ta eleştiri, eleştirdiği görüşlerin yanlışlığını göstererek, onların yerine konması gereken doğruları vaaz etmek değildir. Marks’ta eleştiri, demistifikasyon, yani gizemden arındırma demektir. Marks’ın eleştirisi, ele aldığı toplumsal olgunun büründüğü mistik örtüleri teker teker kaldırarak, mistik sislerin gizlediği toplumsal gerçekliği çırılçıplak ortaya çıkarmak içindir.

Örneğin, dinsel bilinç sahipleri kaderlerinin ilahi bir gücün elinde olduğuna inanırlar. Marks, bu inancın mistik kabuğunu soyarak, onun gerçek yaşamdaki mistik kaynağını şöyle ortaya çıkarır:
“Tıpkı dinde insanın kendi beyin ürünleri tarafından yönetilmesi gibi, kapitalist üretimde de insan kendi elinden çıkma ürünler tarafından yönetilir.” (K. Marks, Kapital, 1867, İng., c. 1, s. 582.)

Marks’a göre insanların kendi faaliyetleri, insana yabancılaşarak, meta, değer, para, piyasa gibi insanlardan bağımsız “toplumsal” güçler haline gelmekte ve dönüp insanların kaderine hükmetmektedir. İnsanların kontrol edemedikleri doğa güçleri nasıl insanlara mistik, yani gizemli olgular olarak görünürse, aynı şekilde, insanların kontrol edemedikleri meta, değer, para, piyasa gibi toplumsal güçler de insanlara garip, tuhaf, mistik güçler olarak görünmektedir.

Dinsel bilinç, insana yabancılaşmış faaliyetin yarattığı insana aykırı, sapkın, akıl dışı, mistik toplumsal ilişkilerin zihinlerdeki fantastik yansımasıdır. Ekonomi politik gibi pozitivist yaklaşımlar da aynı mistik toplumsal ilişkilerin, yani metaın, değerin, paranın, piyasanın zihinlerdeki “bilimsel” yansımasıdır.

Marks’taki din eleştirisi, tersine dönmüş dünyanın yalnızca dinsel bilincini reddeden ateizm savunusu değildir. Marks’taki din eleştirisi, tersine dönmüş dünyadaki mistik toplumsal ilişkilerin dinsel ifadesine karşı çıkan, ama aynı mistik ilişkilerin “bilimsel” teorisini yapan pozitivizm savunusu da değildir.

Dinsel argümanların mantıken çürütülüp yerine pozitif bilimlerin yol göstericiliğinin konulması, zihinleri içinde bulunduğu mistik sislerden kurtarmaz. Gerçek dünyanın tersine dönmüş hali fiilen düzeltilmediği sürece, zihinlerdeki mistik sisler dağılmaz. İnsan faaliyeti sapkın halden kurtarılıp insana yaraşır faaliyet haline getirilmediği sürece, toplumdaki mülkiyet, meta, değer, para, piyasa gibi akıl dışı toplumsal ilişkiler ve o ilişkilerin akıl dışı zihinsel yansımaları sürekli olarak yeniden üretilir.

Aydınlanmacı eleştiri, içinde doğduğu tersine dönmüş dünyayı yaratan insana yabancılaşmış faaliyeti pozitifinden okuduğu için, tersine dönmüş dünyayı, yani meta, değer, para, piyasa gibi insana aykırı, akıl dışı, mistik toplumsal ilişkileri sorgulamaz.

Marks’ın eleştirisi ise, insana yabancılaşmış faaliyeti negatifinden okuduğu için, insana aykırı dünyanın tamamını sorguya çeker. Marks’ın eleştirisi, negatif güzergâhta ilerlediği için, pozitif güzergâhta tersi yönde giden aydınlanmacı eleştirinin devamı değildir. Marks, aydınlanmacı eleştiriyi, burjuvazinin nefesinin tükendiği yerden alıp aynı pozitif okuma temelinde ilerletmiş değildir.
Mevcut insana aykırı gerçekliği negatifinden okumak, fiili gerçeklik içindeki inkâr mücadelesinin açılımlarını okumak demektir. İnkâr mücadelesi, insana aykırı gerçekliği inkâr ederek insana ait gerçekliği yaratmaya yönelen eleştirel, devrimci, kurucu mücadele demektir.

Marks’ın eleştirisi, insana aykırı gerçekliğin pratik eleştirisini yapmakta olan mücadelenin teorik ifadesidir. Marks’ın eleştirisi, aydınlanmacı eleştirinin içine hapsolduğu pozitif güzergâhta değil, fakat mevcut gerçekliği inkâr etmekte olan eleştirel, devrimci, kurucu mücadelenin açtığı negatif güzergâhta hareket eder.

“Var olan her şeyin acımasızca eleştirisi”

Marks’a göre, toplumu saran mistik sis perdelerinin arkasında insanın insanlığı katledilmektedir. Marks, bunu ortaya çıkarmak için, toplumdaki “var olan her şeyin acımasızca eleştirisi”ni yapar:
“Dünyanın (geleceğinin – YZ) dogmatik bir öngörüsünde bulunmuyoruz, fakat yeni dünyayı eski dünyanın eleştirisi yoluyla bulmak istiyoruz…

“Var olan her şeyin acımasızca eleştirisini kastediyorum. Hem eleştirinin varacağı (teorik – YZ) sonuçlardan hem de iktidarlarla çatışmadan korkmamak anlamında acımasızca eleştiriden konuşuyorum.” (K. Marks, “Arnold Ruge’ye Mektup”, Eylül 1843, Marxists’ Internet Archive.)

Marks’a göre, eğer din eleştirisinde tutarlı olunacaksa, eleştiriyi, dini doğuran akıl dışı toplumsal koşulların eleştirisine doğru geliştirmek gerekir. Dinsel bilinç, toplumu saran mistik sis perdelerinin zihinsel yansımalarından sadece biri ve en kolaylıkla teşhis edilenidir. Bir toplumsal olgu olarak dinin mistik kabuklarını soyunca, altından öteki mistik toplumsal ilişkiler çıkmaktadır. Bu nedenle Marks, eleştiriyi dinin eleştirisinden hareketlendirerek, ekonomi politiğin, sivil toplumun, hukukun, siyasetin, devletin eleştirisine doğru her cephede saldırıya dönüştürür. Marks, toplumu bir muammaya çeviren mistik ilişkilerin tamamına ve onları mazur gösteren bütün teorik sistemlere taarruz eder:

“Tarihin hizmetindeki felsefenin acil görevi, insanın kendinden yabancılaşmasının kutsal biçiminin maskesi düşürülünce, yabancılaşmanın kutsal olmayan biçimlerinin de maskesinin düşürülmesidir. Böylece, cennetin eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine, teolojinin eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşür.”

Aydınlanmanın dine hurafe teşhisi koymasının mantıksal sonucu, halka “doğru” bilgiler öğretmenin çare olarak görülmesidir. Bu nedenle, aydınlanmanın laiklik mücadelesinde eğitim unsuru belirgin bir vurgu taşır. Maarifçi yaklaşım, pozitif bilimle aydınlanmış bireyler yetiştirerek toplumun dönüştürülebileceğini savunur. Aydınlanmanın etkilerini taşıyan ilk ütopik sosyalistler de sabırlı eğitim çalışmasıyla insanları sosyalizme ikna edebileceklerini sanmışlardır. Oysa, insanlara “doğru”ların öğretilmesi yoluyla gerçek dünyanın tersine dönmüş hali düzeltilemez.

Zihinlerin mistik sislerden arınması, eğitim-öğretim faaliyetine değil, fakat mistik toplumsal olguları fiilen ortadan kaldırmaya yönelen eleştirel, devrimci, kurucu mücadelenin gelişmesine bağlıdır. Gerçek yaşam fiilen dönüştürüldükçe, insana aykırı ilişkiler adım adım ortadan kaldırıldıkça zihinlerdeki mistik sisler de dağılmaya başlayacaktır.

İnsanları tahakküm altına alan mülkiyet, meta, değer, para, piyasa, devlet gibi mistik toplumsal ilişkiler evrensel bir devrim süreci içinde tamamen ortadan kaldırılınca, insan faaliyeti doğrudan doğruya insanların ortak denetimine girecektir. Evrensel insanlığın kendi faaliyetini ortak denetime almasıyla, sahici insan faaliyeti ortaya çıkacak, böylece gerçek dünyanın zihinsel yansıması saydam, açık ve anlaşılır olacaktır:

“Günlük yaşamdaki pratik ilişkiler insanın insanla ve insanın doğayla ilişkilerini mükemmelen anlaşılır ve makul bir ilişki olarak sunduğu zaman, işte ancak o zaman, gerçek dünyanın dinsel yansıması tamamen kaybolup gidecektir.

“Özgürce birleşmiş insanlar saptanmış bir plâna uygun olarak ve bilinçli bir biçimde üretimi düzenlenmedikçe, maddi üretim sürecine dayanan toplumun yaşam süreci kendini saran mistik tülü (mülkiyet, meta, değer, para, piyasa, ücretli emek, sermaye gibi mistik toplumsal ilişkileri ve onların mistik bilincini – YZ) sıyırıp atamaz.” (K. Marks, “Metaların Fetişizmi ve Bunun Sırrı”, Kapital, 1867, İng.,  c. 1, s. 84.)

21 Ocak 2012