TKP
 
Yeniden Merhaba
Yayın İlkelerimiz
Yazılar - Arşiv
 
İşçinin Sesi Yayınları
Kitaplar
İşçinin Sesi
Çek-Al
Kavga - Kervan
Kaynak
İşçi Yaşamı
İşçinin Gezetesi
Binçiçek
cddrt
dtd
Isha Bulletin

Soviet News
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

SOSYALİZM DEĞİL “DEVLET KARTELİ”

 
Y. Zamir

Devlet ve Devrim, komünist toplumun ilk aşamasını şöyle tasavvur eder:

“Komünist toplumun ilk evresinin düzgün işlemesi, ‘aksaksız çalışması’ için başta gelen gereklilik, muhasebe ve denetimdir. Bütün yurttaşlar, silahlı işçilerden oluşmuş devletin ücretli çalışanlarına dönüşürler. Bütün yurttaşlar ülke çapındaki tek devlet ‘kartel’inin çalışanları ve işçileri olurlar. Bütün gereken, yurttaşların eşit çalışarak kendi paylarına düşen işi yapmaları ve eşit ücret almalarıdır…

“Toplumun tamamı, emek ve ücret eşitliğiyle, tek bir büro ve tek bir fabrika haline gelecektir.” (V. İ. Lenin, “Devlet ve Devrim”, Ağustos – Eylül 1917, Toplu Yapıtlar, İng., c. 25, s. 478-479.)

1. Komünist toplumun ilk aşamasında herkes “ülke çapındaki tek devlet ‘kartel’inin çalışanları ve işçileri” haline geldiğine göre, üretim araçlarını fiilen tasarruf eden doğrudan üreticiler değil, fakat devlet kartelidir. O halde, komünist toplumun ilk aşamasında toplumsal mülkiyet değil, fakat devlet mülkiyeti vardır.

Devlet ve Devrim‘e göre, komünist toplumun ilk aşamasında devlet üretimin maddi koşullarını fiilen elinde tutan taraf olarak işçilerin karşısındadır. İşçiler de üretimin sadece öznel koşuluna, yani işgücüne sahip taraf olarak devletin kapısındadır. Eğer doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşulları bu şekilde karşılıklı konumlanmışsa, mülkiyet, meta, değer, para, ücretli emek, sermaye gibi sapkın toplumsal ilişkiler ortadan kaldırılmış, yani komünist toplumun ilk aşamasına geçilmiş olmaz.

2. “Muhasebe ve denetim”: Alıntının bütünündeki yurttaş – devlet tasnifinden, muhasebe ve denetim ile hayata geçirilecek olan “merkezi plân”ın devletin üst katlarında hazırlanacağı anlaşılmaktadır.

Komünal toplumu ortaya çıkaran komünal faaliyet kendisine dışsal hiçbir plânlamayı kaldırmaz. Komünal faaliyetin yarattığı dünyada insana dışsal hiçbir karar mercii yoktur. Komünal toplumda “plânlama” işi, topluma tepeden bakan profesyonellerin “uzmanlık” alanı değildir. Komünal toplumda komünal üretim ve tüketim plânlamasını doğrudan doğruya komünal iradenin kendisi yapar.

3. “Bütün yurttaşlar”: Yabancılaşmış faaliyet, insanları yalıtık birey ve sivil toplum halinde vazeder. Yalıtık birey, siyaset alanında “yurttaş”a tekabül eder. Devlet de sivil toplumun siyaset alanındaki resmi özetidir.

Komünist toplumun ilk aşamasına, ancak yabancılaşmış faaliyetin -dolayısıyla onun yaratımları olan yalıtık birey ile sivil toplumun, yurttaş ile devletin- ortadan kaldırılıp yerine komünal faaliyetin getirilmesiyle geçilebilir. Komünal faaliyet içindeki insanlar, artık yalıtık birey ya da yurttaş değil, fakat komünal bireydirler.

4. “Silahlı işçilerden oluşmuş devletin”: Doğrudan üreticiler, uzun ve zahmetli bir tarihsel geçiş dönemi sonunda dünya çapında komünleşerek kendi faaliyetlerini kendi komünal iradelerine tabi kılmışlar, böylece her türlü tahakkümü ortadan kaldırmışlar, fakat, o da ne, ortalıkta kendilerine “biz devletiz” diyen silahlı işçiler dolaşmaktadır!

Dikkat edelim, kapitalist toplum ile komünist toplumun ilk aşaması arasındaki toplumsal devrim dönemini, yani proletarya diktatörlüğü dönemini konuşmuyoruz. Proletarya diktatörlüğünün hüküm sürdüğü tarihsel geçiş dönemi bitmiş, komünist toplumun ilk aşamasına geçilmiştir. Bütün aşamalarıyla komünist toplum sınıfsız, devletsiz, tahakkümsüz toplumdur. Komünist toplum başladıktan sonra ortalıkta gezinen “silahlı işçilerden oluşmuş devletin” işi ne!

5. “Devletin ücretli çalışanları”, “tek devlet ‘kartel’inin çalışanları ve işçileri”: İşçi, kapitalizmdeki ücretli emekçi demektir. Komünist (sosyalist) toplum, ücretli emek ilişkisinin, dolayısıyla işçi sınıfının ortadan kaldırılmasıyla başlar. Komünist (sosyalist) toplumda işçi yoktur, onun yerine özgürce birleşmiş komünal üreticiler vardır.

Marks’ın komünal insanlığı anlatırken kestirmeden “işçi” dediği vakidir ve bu, Marks’ı bilen kimsenin kulağını tırmalamaz. Çünkü Marks’ın arkasında, şimdiki tersine dönmüş dünyanın kavramlarını didik didik eleştiren binlerce sayfa vardır. Marks’ın komünal insanlık senfonisini seslendirirken, anlatım hızına yetişmek için, bir-iki yerde “komünal üretici” notası yerine “işçi” notasına basmış olması esere halel getirmez.

Ancak aynı şeyi Devlet ve Devrim için söyleyemeyiz. Çünkü Devlet ve Devrim seslere bir-iki yerde değil, çok yerde yanlış basıyor. Notanın Marks’ın çaldığıyla ilgisi yok. Devlet ve Devrim komünal insanlık senfonisi yerine gulgule dinletiyor.

6. “Bütün yurttaşlar ülke çapındaki tek devlet ‘kartel’inin çalışanları ve işçileri olurlar. Bütün gereken, yurttaşların eşit çalışarak kendi paylarına düşen işi yapmaları ve eşit ücret almalarıdır”:

Marks’a göre komünist toplumun bütün aşamaları sınıfsızdır. Devlet ve Devrim, Marks’ın sınıfsız toplum fikrini, yukarıdaki satırlarda, herkesin devlet kapısına işçi yazıldığı tek sınıflı toplum olarak karikatürleştirmiştir.

“Yurttaşların eşit çalışarak … eşit ücret almaları”, ücretli emek ilişkisinin eşitlik illüzyonu altında bütün topluma yayılması ve devletin soyut kapitalisti temsil eder hale gelmesi demektir. Ücretin varlığı, yabancılaşmış emeğin sürdüğünün, işgücünün meta olmaktan kurtulamadığının itirafıdır:

“Hatta Proudhon’un talep ettiği ücret eşitliği bile, günümüz işçisinin kendi emeği ile olan ilişkisini, bütün insanların emek ile ilişkisi durumuna dönüştürmekten başka bir sonuç vermez. Toplum o zaman soyut bir kapitalist olarak tasarlanmış olur.

“Ücret yabancılaşmış emeğin doğrudan bir sonucudur ve yabancılaşmış emek de özel mülkiyetin doğrudan nedenidir. Bunlardan birinin düşmesi, ötekinin de düşmesi demektir.” (K. Marks, 1844 Ekonomi ve Felsefe Elyazmaları, İng., s. 78.)

7. “Toplumun tamamı, emek ve ücret eşitliğiyle, tek bir büro ve tek bir fabrika haline gelecektir”:
Toplumu fabrika haline getirmenin ne anlama geldiğini Marks’tan okuyalım.

“Modern bir fabrikadaki işbölümü bütün bir topluma uygulanmak üzere model olarak alınırsa, zenginlik üretimi için en iyi örgütlenmiş toplum, hiç kuşkusuz, topluluğun değişik üyelerine önceden saptanmış bir düzenleme uyarınca görev dağıtımı yapan tek bir büyük patrona sahip toplum olurdu.” (K. Marks,

“Felsefenin Sefaleti”, 1847, METY, İng., c. 6, s. 184.)
Toplumun tamamının tek bir fabrika haline getirilmesi, toplumun tamamının tek bir şefin iradesi altında hiyerarşiye dizilmesi demektir.

İdealizasyonlardan sıyrılıp ayık gözle okununca anlaşılıyor ki, yukarıda Devlet ve Devrim‘den aldığımız pasaj, komünist toplumun ilk aşaması diye özgürlük toplumu değil, fakat düpedüz totaliter bir kâbus tasvir etmiştir.

Sosyalizm bu mudur? İşçilere neredeyse seri numaralı üniforma giydirilmediği kalmış! Marks’ta böyle bir anlatım var mı? Sosyalist topluma zihinsel bir açılım mı okuyoruz, yoksa George Orwell’in 1984′ünden bir pasajla mı karşı karşıyayız?

Marks’ın teorisi, devletli, devlet mülkiyetli, politbürolu, gosplânlı “reel sosyalizm” aldatmacasını asla aklamaz. Onun için “reel sosyalizm”, kendisini meşrulaştıran ayrı bir teori geliştirmiştir. “Reel sosyalizm”in servis ettiği takma akıl, yukarıdaki zihinsel illüzyonları sağladığı için Devlet ve Devrim‘i amentü haline getirmiştir.

Azıcık hamilelik olmaz

Devlet ve Devrim, komünist toplumun ilk aşamasında devlete ihtiyaç olduğu iddiasını, katkıya göre dağıtımın yanı sıra üç başka gerekçeye daha dayandırmaktadır. Aşağıdaki alıntıya göre, komünist toplumun ilk aşamasında, birincisi, üretim araçlarının ortak mülkiyetini korumak için, ikincisi, emeği toplum üyeleri arasında bölüştürmek için, üçüncüsü, insanların toplum için çalışmayı öğrenmeleri için de devlete ihtiyaç vardır:

“Komünist toplumun (genellikle sosyalizm adı verilen) birinci evresinde, ‘burjuva hukuku’ tamamen değil, ancak kısmen, ancak ekonomik devrim yapıldığı ölçüde, yani ancak üretim araçlarıyla ilgili olarak yürürlükten kaldırılmıştır. ‘Burjuva hukuku’ üretim araçlarını bireylerin özel mülkiyeti olarak tanır. Sosyalizm üretim araçlarını ortak mülkiyet haline getirir. İşte bu ölçüde, işte ancak bu ölçüde ‘burjuva hukuku’ ortadan kalkar.

“Ama burjuva hukuku öteki yanıyla yürürlükte kalır: Ürünlerin dağıtımı ve emeğin toplum üyeleri arasında bölüşümünün düzenleyicisi (belirleyici unsur) olmak bakımından burjuva hukuku yürürlükte kalır. ‘Çalışmayan yemez’ sosyalist ilkesi, şimdiden (komünist toplumun ilk evresinde – YZ) gerçekleşmiştir. ‘Eşit miktarda emeğe, eşit miktarda ürün’ sosyalist ilkesi de şimdiden gerçekleşmiştir. Ama bu hâlâ komünizm değildir. Bu hâlâ ‘burjuva hukuku’nu ortadan kaldırmaz. Yani eşit olmayan bireylere eşit olmayan (gerçekte eşit olmayan) emek miktarı karşılığında eşit miktarda ürün veren ‘burjuva hukuku’nu ortadan kaldırmaz.

“Marks, işte bu ‘kusur’dur, der. Ama bu kusur, komünizmin ilk evresinde kaçınılmazdır. Çünkü, eğer ütopyaya düşmeyeceksek, insanların kapitalizmi yıktıktan hemen sonra herhangi bir hukuk kuralı olmaksızın toplum için çalışmayı bir anda öğreneceklerini düşünemeyiz. Kaldı ki, kapitalizmin ortadan kalkışı, böyle bir değişikliğin ekonomik önkoşullarını hemencecik yaratmaz.

“Oysa elde ‘burjuva hukuku’ kurallarından başka kural yoktur. Bu nedenle, bir yandan üretim araçlarının ortak mülkiyetini korurken, öte yandan emekte ve ürünlerin dağıtımında eşitliği koruyan bir devlete ihtiyaç hâlâ sürer.

“Kapitalistler, sınıflar, dolayısıyla bastırılacak bir sınıf artık kalmadığı ölçüde devlet söner.
“Ama, fiili eşitsizliği onaylayan ‘burjuva hukuku’ hâlâ korunduğuna göre, devlet henüz büsbütün yok olmamıştır. Devletin büsbütün sönmesi için, tam komünizmin gerçekleşmesi gerekir.” (V. İ. Lenin, “Devlet ve Devrim”, Ağustos – Eylül 1917, Toplu Yapıtlar, İng., c. 25, s. 472.)

1. Komünist toplumun ilk aşamasında üretim araçlarının ortak mülkiyetini korumak için devlete ihtiyaç olduğu iddiası şöyle ifade ediliyor:

“Bir yandan üretim araçlarının ortak mülkiyetini korurken, öte yandan emekte ve ürünlerin dağıtımında eşitliği koruyan bir devlete ihtiyaç hâlâ sürer.”

Yukarıda devlet mülkiyetinin ortak mülkiyet demek olmadığını açıklamıştık. Devlet ve Devrim ortak mülkiyet yerine devlet mülkiyetini koyunca, mülk sahibinin mülkünü korumak üzere komünist toplumun ilk aşamasının içine dalması kaçınılmaz oluyor.

Komünist toplum teorisinde gedik açıp içeriye burjuva hukukun alınması, teorinin iç tutarlılığını bozuyor. Azıcık hamilelik teoride de olmuyor. Teorik bünyeye aykırı fikirler içeride rahat durmuyor, mantıksal sonuçlarına doğru ilerliyor. Devlet, devlet mülkiyeti gibi komünist topluma yabancı kavramlar, burjuva hukukun içinden çıkarak teoriyi sakatlıyor.

2. Komünist toplumun ilk aşamasında emeği toplum üyeleri arasında bölüştürmek için devlete ihtiyaç olduğu iddiası şöyle dile getiriliyor:
“Emeğin toplum üyeleri arasında bölüşümünün düzenleyicisi (belirleyici unsur) olmak bakımından burjuva hukuku yürürlükte kalır.”

Devlet ve Devrim‘e göre, komünist toplumun ilk aşamasında toplumsal işgücünün farklı üretim dallarına dağıtımını doğrudan üreticilerin komünal iradesi yapmaz. Hangi somut işlerde ne kadar işgücünün istihdam edileceğini belirlemek için doğrudan üreticilerin dışında bir düzenleyiciye ihtiyaç vardır. Bu düzenleyici burjuva hukukudur.

Hukukun kendi bağrından fışkıran hiçbir fiili gücü yoktur. Hukukun koyduğu kurallara uymayı sağlayacak yaptırım gücü, hukukun arkasındaki devlettedir. Hukuka ve onun üzerinden devlete atfedilen düzenleme gücü, aslında, yaşamda fiilen hükmünü sürdüren insana yabancı ilişkilerin toplumsal gücüdür.

Kapitalist üretimde işgücünün farklı üretim dallarına dağılımını, insanlar üstünde tahakküm kurmuş olan değerin, paranın toplumsal gücü düzenler. Toplumsallaştırılmış üretimde ise insanların kontrolü dışındaki bir gücün insanlar üstünde tahakküm kurması yoktur. Örneğin para-sermaye gibi insana aykırı bir toplumsal gücün işgücüne hükmetmesi yoktur:

“Toplumsallaştırılmış üretimde para-sermaye ortadan kaldırılmıştır. İşgücü ve üretim araçlarını farklı üretim dallarına toplum dağıtmaktadır.” (K. Marks, Kapital, İng., c. 2, s. 362.)

Marks’a göre, toplumsallaştırılmış üretimde işgücünü farklı üretim dallarına toplum dağıtır. Devlet ve Devrim‘e göre ise, toplumsallaştırılmış üretimin ilk aşamasında işgücünün dağıtımını burjuva hukuku, dolayısıyla onun arkasındaki yaptırım gücü olan devlet düzenler.

Eğer komünist toplumun ilk aşamasına geçilmişse, özgürce birleşmiş doğrudan üreticilerin komünal iradeleri kendi komünal faaliyetlerinde dolaysız olarak dışa vuruyor demektir. Bu doğrudanlık koşullarında, toplumsal işgücünün çeşitli üretim dalları arasındaki dağıtımını, ne değer yasasının görünmez eli ne de herhangi bir devlet iktidarının yaptırım gücü düzenler. Toplumsal işgücünün çeşitli üretim dalları arasındaki dağıtımını, özgürce birleşmiş doğrudan üreticilerin komünal iradesi doğrudan örgütler.

3. Son olarak, komünist toplumun ilk aşamasında insanların toplum için çalışmayı öğrenmeleri için devlete ihtiyaç olduğu iddiasına gelelim:

“Marks, işte bu ‘kusur’dur, der. Ama bu kusur, komünizmin ilk evresinde kaçınılmazdır. Çünkü, eğer ütopyaya düşmeyeceksek, insanların kapitalizmi yıktıktan hemen sonra herhangi bir hukuk kuralı olmaksızın toplum için çalışmayı bir anda öğreneceklerini düşünemeyiz.”

Hukuk kuralları, insanlara dışsal bir zorlamayı, devleti ima eder. Dışsal zorlamaya, devlete dayalı toplumsal dönüşüm projeleri, tarihsel olarak aydınlanmanın burjuva toplum yaratma projeleridir. Devlete toplumu güdücü, toplumu eğitici, toplumsal dönüşüm sağlayıcı işlev yükleyen bu gibi projeler, toplum mühendisliği projeleridir. Toplum mühendisliği, topluma hamur gibi yoğurulup yeniden biçimlendirilecek bir nesne muamelesi yapmak demektir.

Komünist toplumun ilk aşamasına, bütün yeryüzü insanlığının dönüştüğü uzun bir toplumsal devrim dönemi sonunda geçilir. Komünist toplumun ilk aşamasına geçilmiş olması, özgürce birleşerek komün haline gelmiş olan doğrudan üreticilerin kendi komünal faaliyetlerini kendi komünal iradelerine tabi kıldıklarını kanıtlar. Komünal irade toplum için çalışmayı içselleştirmiş olan iradedir. Komünal iradeyi ortaya çıkaran komünal bireyler, insana yabancı hiçbir dış gücün “öğretmesine” hacet kalmaksızın, içselleşmiş bilinçleri sayesinde toplum için, yani komünal insanlık için çalışır.

“Halk kitlelerini terbiye etmek”
Şimdi bir toparlama yapalım. Devlet ve Devrim‘e göre, komünist toplumun ilk aşamasında aşağıdaki işlevleri görmesi için devlete ihtiyaç vardır:

1. Katkıya göre dağıtımı örgütlemek için.
2. Üretim araçlarının ortak mülkiyetini korumak için.
3. Emeği toplum üyeleri arasında bölüştürmek için.
4. İnsanlara toplum için çalışmayı öğretmek için.

Bir zamanlar “kutsal doğrular”ın içtihat makamı sayılan Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 1961′de kabul edilen programı şöyle der:

“Devlet, genel halk teşkilatı olarak, komünizmin tam zaferine kadar muhafaza edilecektir. Halkın iradesini ifade ederek, devlet, komünizmin maddi-teknik temelini yaratma, sosyalist münasebetleri komünist münasebetlerle değiştirme işlerini teşkilatlandırmak, emek ve tüketim ölçülerini kontrol etmek, refahın artırılmasını sağlamak, Sovyet vatandaşlarının hak ve hürriyetlerini, sosyalist hukuk düzenini ve sosyalist mülkiyeti korumak, halk kitlelerini şuurlu disiplin ve emeğe komünistçe yanaşmak ruhunda terbiye etmek, memleketin güçlü savunmasını ve güvenliği garantilemek, sosyalist memleketlerin kardeşçe işbirliğini geliştirmek, genel barış davasına dört elle sarılmak ve bütün memleketlerle normal münasebetler kurmak ödevleriyle yükümlüdür.” (Aktaran: R. Yürükoğlu, Yaşayan Sosyalizm, s. 111.)

Yukarıda sıraladığımız birinci ve üçüncü maddeler “emek ve tüketim ölçülerini kontrol etmek” ibaresinde, ikinci madde “sosyalist mülkiyeti korumak” ibaresinde, dördüncü madde “halk kitlelerini şuurlu disiplin ve emeğe komünistçe yanaşmak ruhunda terbiye etmek” ibaresinde yansımalarını bulmuştur.

Devleti halk kitlelerini terbiye etmekle yükümlü gören parti, işçi sınıfı partisi değil, ancak devlet partisi olabilir!

İşçi sınıfının kitabında, devletin halk kitlelerini terbiye etmesi yazmaz. İşçi sınıfının kitabında “halk tarafından gayet acımasız bir eğitime tabi tutulması gereken devlettir” diye yazar. (K. Marks, “Gotha Programının Eleştirisi”, 1875, MESY, İng., c. 3, s. 28.)

İşçi sınıfının, mülksüzlerin, ezilenlerin kurtuluşu, doğrudan doğruya yığınların kendi otonom mücadelesinin eseri olacaktır. Devlet, insanın kurtuluşu yolunda terbiye alınacak değil, fakat tam tersine, eleştirel, devrimci, kurucu mücadeleyle terbiye edile edile sönümlendirilecek olan insana aykırı bir toplumsal ilişkidir.

Yukarıdaki belgede görüldüğü gibi, Sovyetler Birliği’ndeki devlet partisi, komünist toplumun ilk aşamasının gerçekleştiğini iddia ettiği düzende, komünist toplumun daha ileri aşamasına geçişi devletin örgütleyeceğini ilân edecek kadar arsızlaşabilmiştir. 1961 programı, toplum işe karışmasın, “sosyalist münasebetleri komünist münasebetlerle değiştirme işlerini teşkilatlandırma”yı devlet yapar diyebilmiştir.

17 Mayıs 2011