Türkiye Komünist Partisi Programı
(1985 Yılında toplanan 5(1). Kongre’de kabul edilen IV.Program)
1. Çağımız kapitalizmden komünizme geçiş
çağıdır
Emperyalizm
ve savaş tehlikesi
Emperyalizmin
dünyayı geri çekici rolü
Dünya
komünist hareketinin durumu ve oportünizme karşı savaş
2. Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizmi
2.1. Türkiye
kapitalizminin gelişme özellikleri
Türkiye'de
devlet-tekelci kapitalizmi
2.2.
Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizminin sonuçları
3. Türkiye devriminin karakteri
3.1. Devrimci aşama:
İleri demokratik halk devrimi
Devrimin
ilk ve temel sorunu iktidar sorunudur
Siyasal devrim gerçek demokrasi sorunudur
Neden ``ileri demokratik'' ve neden ``halk devrimi''
Devrim iktidarının sınıf karakterini
işçi sınıfının bilinci ve örgütlülüğü
belirleyecektir
3.2.
Sınıfların konumu ve halkın birliği
Proletarya hegemonyası ve birlik
4. İleri demokratik istemler - devrimci
dönüşümler
4.1.
İşçi sınıfının acil istemleri
Kadın ikinci sınıf
vatandaştır
İDHD önemli bir adım
olacaktır
4.4. Küçük
üreticiler ve kooperatifler
4.5. Ulusal
sorun: Bir devlette iki ulus
Türkiye'de ulusal sorun
Kürt sorunudur
Kıbrıs'ın
işgaline ve sömürgeleştirilmesine karşı savaş
Ulusal ve dinsel azınlıkların
hakları için savaş
4.6.
Barışçı-bağımsız bir dış siyaset için
Devlet aygıtının
örgütlenişinde demokrasi
Siyasal
sistemin örgütlenişinde demokrasi
4.9.
Demokrasi savaşımının ve ileri demokratik halk devrimi
programının mantığı
5. Sosyalist toplum ve sosyalist devlet
5.1.
Sosyalizm: Komünizme dönüşüm dönemi
Sosyalizmde sınıflar ve
sınıf savaşımı sürer
Sosyalist
devlet proletarya diktatörlüğüdür
Proletarya diktatörlüğünün en uygun devlet biçimi
aktif yığın demokrasisidir
Sosyalizmde demokrasi komünizme
ilerleyebilmenin zorunlu koşuludur
5.3. Türkiye'de
sosyalizm kuruculuğu ve sosyalist demokrasi
Türkiye’de proletarya diktatörlüğünün bazı
özellikleri
TKP Türkiye işçi
sınıfının öncü örgütüdür
TKP
Leninci örgütlenme ilkelerine bağlıdır
Profesyonel devrimciler örgütü
Partide
kadın-erkek ayrımı yoktur
TKP
demokratik-merkeziyetçidir
Türkiye Komünist Partisi, Büyük
Ekim Sosyalist Devrimi'nin doğrudan etkisi altında, yeryüzünde yeni
bir çağın açıldığı bir dönemde, 10 Eylül 1920'de
kuruldu.
Bu program, Türkiye Komünist
Partisi'nin dördüncü programıdır. Birinci program, 1920'de Bakü'de
Mustafa Suphi Yoldaş'ın liderliğinde toplanan Birinci Kongre'de
kabul edildi. İkinci programın hazırlanması kararı,
1926 yılında, Viyana'da Şefik Hüsnü Yoldaş'ın liderliğinde toplanan, Nazım
Hikmet Yoldaş’ın da katıldığı konferansta
alındı. İkinci program 1929'da örgütlere sunuldu. 1930'da
yayınlandı.
1932'de toplanan Dördüncü
Kongre, İkinci Program'ın değiştirilmesini
kararlaştırdı, ancak 'parti yönetiminde uzun süre
oportünistlerin program ve tüzük yenilenmesi önerilerine
aldırmamaları' (III. Program,
s.4) nedeniyle, 41 yıl bu karar gerçekleştirilemedi. Üçüncü program,
1973 yılında parti örgütlerinin onayı ile yürürlüğe girdi.
III. Program'ın fikir liderleri Yakup Demir ve İ. Bilen
yoldaşlar olmuşlardır.
Oportünizmin partimize
getirdiği zarar yalnız 41 yıl programın yenilenmemesi
değildir. I. Program dışında öteki iki program kongrece
onaylanmamıştır. Partimizde 52 yıl kongre
toplanmamıştır. III. Program'ın kendisi de eklektik,
oportünist bir program olmuştur.
Partinin oportünizmin elinden
çekilip alınması için komünistler, 1979 yılında
örgütlü-disiplinli bir kavga başlattılar. 1980 yılında
toplanan TKP Leninci güçlerinin I.Konferansı, Marksizmi ve Türkiye'yi
doğru yansıtan IV. Program'ın hazırlanmasını ve
toplanması gereken V. Kongre'ye sunulmasını
kararlaştırdı.
1981 yılında toplanan
Türkiye Komünist Partisi Leninci örgütlerinin II. Konferansı bu
kararı yineledi.
IV. Program, Türkiye'de
devlet-tekelci kapitalizminin oluştuğu, yönetici
sınıfın emperyalistleşme gereksinimine
vardığı, yayılmacı eğilimlerin belirginlik
kazandığı, bu amaçlara erişemediği için de kapitalizmin
çıkmazda olduğu, ekonomik-toplumsal açıdan sorunların ancak
devimle çözülebileceği bir aşamanın programıdır.
1. Çağımız kapitalizmden komünizme geçiş çağıdır
Çağımız proleter
devrimleriyle kapitalizmden komünizme geçiş çağıdır. Bu
çağın ana çelişkisi, sosyalizmle emperyalizm
arasındadır.
Dünya, emperyalizmle birlikte,
bir bütün olarak sosyalizm için olgunlaştı. Büyük Ekim Sosyalist
Devrimi yeni çağı açtı, sosyalizmi teoriden pratiğe
indirdi. I. Dünya Savaşı ve asıl olarak Ekim Devrimi ile
kapitalizmin genel bunalımı başladı.
II. Dünya
Savaşı'nın ardından çeşitli ülkelerde gerçekleşen
devrimlerle sosyalizm bir dünya sistemi oldu. Bugün iki dünya sistemi ama tek
dünya pazarı vardır. Kapitalist ve sosyalist sektörler onun birbirini
karşılıklı olarak etkileyen parçalarıdır.
Sosyalist sistem, sömürü
ilişkilerine yer olmayan, halkların ve devletlerin proletarya
enternasyonalizmi temelinde işbirliğini gerektiren bir sistemdir.
Dünya sosyalist sistemi,
yaşayan sosyalizm dünya işçi
sınıfının en büyük kazanımıdır.
Varlığıyla emperyalizme karşı işçi
sınıfının ve halkların sağlam
dayanağıdır.
Dünya sosyalist sisteminin ana
gücü olan Sovyetler Birliği ekonomik ve toplumsal yönden en
gelişmiş sosyalist ülke olarak, işçi sınıfı
hareketinin en yüksek boyutlara ulaştığı yerdir, yani dünya
devrimci merkezidir. Sovyetler Birliği'nin dünya devrimci merkezi
oluşu nesnel bir konumdur.
Dünya devrimci merkezinin, dünya
devrim sürecine derin bir etkisi vardır.
TKP Sovyetler Birliği'nin
dünyada oynadığı rolü dünya devrimi açısından ele
alır ve bu temel hedef içinde değerlendirir. Dünya devriminin
çıkarı, Sovyetler Birliği dahil, tüm parçaların
çıkarından önde gelir.
Dünya kapitalist ekonomisi,
sömürüye, zora dayalı organik bir hiyerarşidir. Bu hiyerarşinin
değişik yerlerindeki ülkeler ya da ülke toplulukları,
emperyalist sömürü sistemi içinde değişik rollere sahiptir.
Dünya sosyalist sisteminin
giderek güçlenmesi, işçi sınıfının ve halkların
savaşımı ve bilimsel teknolojik devrimin etkileri altında,
dünya kapitalist ekonomik sisteminde değişimler olmaktadır.
Uluslararası işbölümünde, uluslararası ticaretin
yapısında ve coğrafyasal dağılımında,
sermayenin ve işgücünün bölgesel yer alımında yenilikler ortaya
çıkmaktadır.
Dünya kapitalist sisteminde
üretim ve ticaret giderek tekellerin dünya çapında
planladığı bir işbölümü içinde gerçekleşmektedir.
Dünyada kapitalizmin ortaya
çıkmasından bu yana geri kalmış ülkelerde yapılan
endüstriyel üretim uluslararası işbölümünde ilk kez anlamlı bir
yer tutmaktadır.
Bu gelişmelerin sonucunda
artık bugün dünya işçi sınıfı tam anlamıyla bütünleşmekte,
gerçek bir uluslararası sınıf olarak oraya
çıkmaktadır.
Emperyalist ülkelerde
bunalımlar sıklaşmıştır. İşsizlik,
üretim daralması, zorunlu kısa işgünü, yığınsal
işten çıkarmalar, emperyalist ülkelerde yaşamın ayrılmaz parçası
olmuştur. Toplumsal hizmetler, emeklilik, sağlık sigortası
harcamaları giderek kısılmaktadır. Emperyalist tekellerin ise kârları, dış yatırımları, üretim
kapasiteleri ve işgücü kullanımları artmaktadır.
Az gelişmiş ülkelerde
işsiz ve gizli işsiz sayısı yüz milyonları
aşmakta, kapitalizm tarımın geleneksel yapısını
çözdükçe, bu sayı artmaktadır.
Dünya kapitalist ekonomik
sisteminin 'eski' işbölümünde sömürülen ülkeler tarım ve hammadde
deposuydu. Şimdi aynı sömürü ilişkisi kendini endüstriyel
düzeyde yaratıyor. Kapitalizmin dünya çapındaki gelişmesinde
belirleyici olan tüm teknolojik, bilimsel ve endüstriyel dallar bugün de
emperyalizmin egemenliğindedir. Az gelişmiş ülkelerin
emperyalizme bağımlılığı değişmemiştir.
Azgelişmiş ülkelerde
ortaya çıkan endüstrileşme, ekonomik-toplumsal sorunları
çözmüyor, ağırlaştırıyor. Gelir
dağılımı daha dengesizleşiyor. Toplumsal beklentiler
yükseliyor ama karşılanamıyor. Bu endüstrileşme ne denli
derinleşirse derinleşsin gelişme o denli ”süregen az
gelişmişlik” olarak kendini yeniden üretiyor.
Dolayısıyla
azgelişmiş ülkeler ve özellikle gelişmenin hızlı
olduğu orta kuşak ülkeleri, çelişkilerin, bunalımların
odaklaştığı bölgeler oluyor. Böyle ülkelerde burjuva demokrasisi
uzun süreli yaşamıyor. Bu ülkeler dünya emperyalist sisteminin
zayıf halkalarıdır.
Emperyalizm ve savaş tehlikesi
Çağımızda
savaşların ana kaynağı emperyalizmdir. Savaş
emperyalizmin sosyalizmi yok etme, yeni pazarlar elde etme, rekabeti
kırma, siyasal ve ekonomik boyunduruk altında tuttuğu ülkelerde
egemenliği sürdürme siyasetinin şiddet araçlarıyla
sürdürülmesidir. Emperyalizm için savaş, çözemeyeceği toplumsal
sorunlardan toplumları kırarak kurtulma çabasının da bir aracıdır.
Emperyalizmin
varlığı savaş tehlikesinin sürmesi demektir. Kapitalizm
koşullarında barış bir ateşkes dönemidir.
Savaştaki güç dengeleri temelinde gerçekleştirilen
paylaşımların dondurulmasıdır. Emperyalizm için
barış savaşa hazırlıktır. Ancak sosyalizmin sonul
utkusunun gerçekleştiği bir dünyada kalıcı ve adaletli bir
barış sağlanabilir.
Günümüzde, emperyalizm tüm
ideolojik, askersel, ekonomik, diplomatik alanlarda savaş
hazırlığı içindedir.
Buna karşılık
sosyalist ülkeler, dünyanın yeni bir savaşa çekilmemesi için büyük
bir enerjiyle çok yönlü savaşım veriyorlar. Ancak sosyalist sistemin
savaşa karşı oluşturduğu denge, hassas ve emperyalist
gücün gerisinden gelen bir dengedir. Savaşı
önleyebilmenin tek kalıcı garantisi, kapitalizmin yok edilmesindedir.
Emperyalizmin dünyayı geri çekici rolü
Emperyalist kapitalizm,
kaçınılmaz devresel bunalımları içinde,
insanlığın gelişmesini yavaşlatmakta, engellemektedir.
Üretim güçleri kapitalizm altında, önünde özel mülkiyet engeli
durduğu için, onunla sürekli kavga içinde, zaman kaybederek
ilerlemektedir.
Üretim güçlerinin engelsiz
gelişebilmesi için üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyet ve
üretim ve dağıtımın toplumsal planlaması
gerekmektedir.
Bilimsel-teknolojik devrim,
dünya ölçüsünde planlamayı dayatan, özel mülkiyeti ve onun türevi olan
devletleri ve sınırları iyice gericileştiren, komünizmi
yakınlaştıran en önemli olgulardan biridir.
Bilimsel-teknolojik devrimin
sonucu olarak, üretimin toplumsal niteliği daha hızlı
artıyor, mülkiyetin toplumsal temeli daha hızlı genişliyor.
Üretim güçleri o denli büyüyor ki kıtasal çapta bir-iki ülke
dışında, hiçbir ülkenin yapılması gereken üretime
kaynakları yetmiyor. Üretim güçlerinin gelişmesi yalnızca ülke
çapında değil, dünya çapında hammadde, enerji kaynağı
ve pazarı birlikte olan bir üretim ve dağıtım
planlamasını zorunlu kılıyor.
Toplumsal üretimde
harcanması gereken emek zamanında ve emek miktarında azalma
olağanüstü hızlandı. Ancak kapitalizm sömürüye dayalı bir
sistem olduğu için bunu pratik sonucu işgününün gereğince
kısalması değil, bir yanda işsizliğin, öte yanda
artık-değer kitlesinin büyümesi olmaktadır.
Harcanması gereken emek
zamanının ve emek miktarının azalması ve emeğin
niteliğinin değişmesi, tarihsel bir gidiş olarak,
``üretimin en az enerji harcamayla'' ``insan yapısına layık
koşullarda yapıldığı'' ``gerçek özgürlük dönemi''ne,
komünizme doğru nesnel bir zorlamayı anlatıyor.
Öte yanda,
emperyalist-kapitalizm bunalımlı yapısına rağmen,
üretim güçlerini büyük adımlarla geliştirme yeteneğini
göstermiştir.
Emperyalist sistemin
gelişmesi azgelişmiş ülkelerde kurulan sosyalizmle
kıyaslanamaz. Kıyaslama bu ülkelerin kendi olanaklarıyladır. İleri kapitalist ülkelerde sosyalizm
gerçekleşmiş olsaydı, bugünkü üretim güçleriyle
ulaşılacak düzey ne olurdu sorusuyla üretim araçları üzerinde
özel mülkiyetin gelişmeyi engelleyici rolü açıkça ortaya çıkar.
Kendi haline
bırakılırsa dünya kapitalizmi, bugün de gelişme ve
yaşamı sürdürme yönünde kullanabileceği önemli bir rezerve
sahiptir. Dünya emperyalist sisteminden devrimler yoluyla parçalar
koparılmazsa, emperyalizm dünya pazarını alabildiğine
derinleştirme yolundan yaşamını sürdürecek ve nesnel olarak
komünizmi gitgide daha yakınlaştıracaktır.
Tarihin gittiği yön budur.
Devrimci güçlerin görevi, bu gidişi kestirme, bilinçli bir gidişe
çevirmektir.
Dünya
komünist hareketinin durumu ve oportünizme karşı savaş
Tarihin gidişini kestirme,
bilinçli bir gidişe çevirme görevi önündeki önemli bir engel dünya
komünist hareketinin durumudur.
Dünya komünist hareketi bir
bütün olarak sağa kaymıştır. Dünya devriminin genel ve
temel çıkarları önüne parçaların dar ve kısa erimli
çıkarları geçirilmiştir. Farklı görüşler vardır ama
bu farklılıklar da, dünya devriminin genel çıkarı önüne
hangi parçanın kısa erimli çıkarı geçirilecek sorusuna
verilen farklı yanıtlardan öteye anlam taşımamaktadır.
Oportünizme karşı
ideolojik savaşım büyük önem taşımaktadır. Ancak bu
savaşımın maddi güce dönüşmesi ve somut sonuç elde etmesi,
dünya devriminin genel çıkarlarıyla üst üste düşen devrimlerin
başarısıyla doğrudan bağlıdır. Önemli bir
zayıf halka olan Türkiye'nin komünistleri oportünizme karşı
savaşın emperyalizme ve burjuvaziye karşı savaştan
ayrılmayacağının bilinciyle savaşım yürütüyorlar.
Dünya devrimi, dünya
çapında komünizm çağını açmak üzere dünya proletarya
diktatörlüğünün oluşması sürecidir. Sosyalist ülkelerin her alanda ilerlemeleri ve yeni ülkelerin emperyalist
sistemin zayıf halkalarında gerçekleşen devrimlerle sosyalist
topluluğa katılmaları sürecidir. Dünya devriminin bu iki
öğesi, karşılıklı olarak birbirlerinin gelişimine
ivme kazandırır.
Dünya devrimi, varolan sosyalist
ülkelerin gelişmesine indirgenemez. Dünya sosyalist sisteminin yeni
devrimlerle beslenmeden kapitalizmi geçmesi bir yana, çözülme tehlikesi
vardır. Çağın dönüşümünü hızlandırmak ve geri
dönüşsüz kılmak için devrimler gerekmektedir.
Kurulmuş proletarya diktatörlükleri
yalnızca kesimsel başarılardır. Ne zaman ki,
dünyanın ekonomik, toplumsal ve siyasal ilişkiler ağı dünya
işçi sınıfının lehine ağırlık
kazanır, işte o zaman kesimsel değil, bütünsel bir sonuç söz
konusu olur. Bu süreç içinde oluşacak dünya proletarya
diktatörlüğü sosyalizmin sonul zaferi anlamına gelir.
Dünya proletarya
diktatörlüğünün kurulması ile kapitalizmden komünizme geçiş
çağı kapanacak ve komünizm çağı açılacaktır. Emperyalizmin bir sistem olarak çöktüğü, savaş
tehlikesinin ekonomik kaynağının ortadan
kalktığı, insanlığın bayrağına
``herkese gereksinimi kadar'' ilkesinin yazılmaya
başlanacağı bu çağda ordular, silahlar, baskı
aygıtları, emeğin zorunlu yapısı da
kalkacaktır. Üretim güçleri kapitalizm altında düşünülemeyecek
boyutlarda gelişmeye başlayacaktır. Üretim güçlerinin
değerlendirilmesinde devlet sınırlarının egoist engeli
ortadan kalkacak, dünya ölçüsünde ekonomik yarar belirleyici olacaktır.
Sınıflar ancak bu aşamada, bu üretim güçleri temelinde ortadan
kalkacak ve dünya sınıfsız-sömürüsüz topluma, KOMÜNİZME
ulaşacaktır.
2. Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizmi
Türkiye emperyalizmin sömürüsü
altında, endüstrileşmesini tamamlamamış, teknolojik
açıdan geri, orta derecede gelişmiş bir kapitalist ülkedir. Bu
temel üstünde, tekeller büyüyüp güçlenmiş, finanse-kapital oluşmuş ve devletle tekeller
içile geçerek devlet-tekeci kapitalizmine yükselmiştir. Endüstri
başı çeken sektördür.
2.1. Türkiye kapitalizminin gelişme özellikleri
Halk devrimine yol vermemek
koşuluyla, kurtuluş savaşıyla emperyalist işgalcileri
kovmak, pazarını başkasına kaptırmamak Türkiye
burjuvazisinin işine geldi.
Emperyalist işgalciler
kovulunca, burjuvazi devletin tüm olanaklarından yararlanarak kapitalizmi
geliştirme yolunu tuttu. Ekonomik, toplumsal, siyasal her türlü
şiddet ve kandırmacıyı uygulayarak ilkel sermaye birikimini
sürdürdü.
Emperyalist işgalcilerin
kovulmasına bir köylü devrimi eşlik etmediği için, tarımda
kapitalizmin gelişmesi evrimci yoldan oldu. Köylülük, bir
karış toprak parçası üzerinde didinerek, sancılı bir
süreç içinde ayrışmaya bırakıldı.
Emperyalizmle
bağlarını hiç öldürmeyen burjuvazi 1950'ye gelirken, yüklü bir
sermaye birikimi sağlamıştı. Büyük burjuvazi ve bağlaşığı
olan büyük toprak sahipleri bu dönemde emperyalizmle iyice
kucaklaştılar.
Özellikle 1950 sonrasında
Türkiye'de hızlı bir ekonomik gelişme yaşandı, ancak
bu gelişmeye büyük dengesizlikler eşlik etti. Bu dönemde,
emperyalizmle işbirliği içinde büyük burjuvazi hafif endüstri
temelinde hızla tekelleşme yolundan yürüdü.
Kapitalizm Türkiye'de serbest
rekabetçi dönemi yaşamadan daha baştan tekelci olarak
gelişti. Bankalar, devlet ve yabancı sermaye ile birlikte, tekellerin
doğuşunda ve gelişmesinde en önemli rolü oynadı. Bu nedenle
tekelleşme sürecinin kendisi banka ve endüstri sermayesinin içile geçme,
yerli finanse-kapitalin ortaya çıkma süreci oldu. Bu süreç,
1960'larda ülke ekonomisinde tekellerin ağırlık
kazanmasını, 1970'lerde finanse-kapital egemenliğini getirdi.
Aynı zamanda sermaye ve mal ihracı olarak dışa açılma,
emperyalistleşme gereksinimi ağırlık kazandı.
Finans-kapital, Türkiye'deki
orta gelişmiş tabanın üzerinde doğmuş, o tabanı
kendi çıkarlarına bağımlı kılmış, bu
doğrultuda örgütlenmeye yönelmiştir.
***
On dokuzuncu yüzyıldan bu
yana sürmekte olan Prusya tipi kapitalistleşme ile, endüstride
yaşanan süreç, kabaca 10 yıl geriden tarımda da izlendi.
1950'lerde kapitalist gelişme yolunda bir patlama geçiren ülke
tarımına asıl gelişme 1960'larda geldi. Bugün tarımda
da kapitalist üretim ilişkileri egemendir. Finanse-kapital tarıma da
dalmış, Türkiye tarımında tekelleşme oldukça
ilerlemiştir.
Türkiye Kürdistanı'nda
yarı-feodal kalıntılar yer yer sürmektedir. Ancak kapitalizm bu
ilişkilerin hepsini kendi işleyişi içine almış,
böylece sömürüsünü iyice barbarlaştırmıştır.
***
Savaş sonrasında
kurulan Türkiye Cumhuriyeti içinde Türk burjuvazisi iç sömürgesi olan Türkiye
Kürdistanı'nı yağmaladı, talan etti. Bu sömürge siyaseti
sonucunda Kürdistan’ın insani büyük yıkıma uğradı,
üretici güçlerin gelişmesine sekte vuruldu.
Türkiye bütününün etkisiyle,
Kürdistan'da kapitalist gelişme 1960 sonrasında daha hızlı
yol aldı. Ulusal baskı azalmadı. Özellikle devlet-tekelci
kapitalizminin Türkiye'de egemen olduğu 1970'ler sonrasında
Kürdistan, finans-kapital tarafından yeni bir tarihsel temelde, yeni
yöntemlerle sömürülmektedir. Tekelci kapitalizmin sömürü mekanizmaları
Kürdistan'ın geri temelinde yankılanınca Kürt emekçisi için daha
sancılı sonuçlar doğurmaktadır.
***
Türkiye finans-kapitali eski iç
sömürgesi Kürdistan'ın yanına 1974'den sonra yeni bir sömürge daha,
Kuzey Kıbrıs'ı katmaya başladı. İşgal bölgesinin
ekonomisi Türkiye'ye sıkıca bağlandı.
Kuzey Kıbrıs'ın
işgali, Türkiye burjuvazisinin kendisini yeni bir temelde, yeniden
gözlerini ülke dışına dikebilecek bir güç olarak görmeye
başladığının kanıtıdır.
Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizmi
Cumhuriyetin ilk
yıllarında devlete 1923 İzmir Ekonomi Kongresi'yle oldukça
liberal bir siyaset biçildi. Devlet burjuvazinin güçlenmesi için elverişli
koşulları ``dolaylı'' yoldan sağlamayı üstlendi.
Ne var ki, ülkede yeterli sermaye
birikiminin yokluğu ve 1929 bunalımının etkileri, 1932'de
burjuva devletini ekonomiye doğrudan katılmak, ``devletçilik''
(etatizm) siyaseti izlemek zorunda bıraktı.
Devletçilik siyaseti, sermaye
birikimi mekanizmasını harekete geçirme işlevini tamamlayınca
bırakıldı. Ama devletin ekonomik eylemleri yok olmadı.
Devlet bu kez, büyük sermayenin finans-kapitalleşme sürecinde etkin rol
almaya başladı.
1960-70 dönemi, finans-kapitalin
egemenlik kurma çabalarıyla belirlenir. Bu dönemde, yeniden planlama ve
genel olarak hızla artan devlet işletmeleri gözlenmektedir. Devlet,
banka, endüstri, yabancı sermaye, ``ordu'' sermayelerinin karması
kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Türkiye'de ordunun üst
katlarını tutmuş militarist klik, finans-kapitalle
kaynaşmıştır.
1970'lere geldiğimizde
devletin rolü nitelik olarak farklıdır. Bu yeni aşama,
tekellerle devletin her geçen gün biraz daha içiçe geçmesi,
kaynaşması, devletin tekellerin eline geçmesiyle belirlenir.
Tekellerin gücüyle devletin gücü tek bir mekanizmada bütünleşmiştir.
Devlet, tekelci sermayenin genişletilmiş yeniden üretim sürecinde somut görev üstlenmiş, bu sürecin en önemli parçası olmuştur.
2.2. Türkiye'de devlet-tekelci kapitalizminin
sonuçları
Türkiye'de devlet-tekelci
kapitalizmi oluşumu Batı'daki sonuçları doğurmuyor.
Emperyalist ülkeler geçmişte emperyalistleşme yoluyla iç
savaşı, kapitalizmin yıkımını önlediler, ama bu
sonuç Türkiye için geçerli değildir.
Dünya emperyalist sisteminin
bugünkü gelişme aşamasında, Türkiye'nin
emperyalistleşebilmesi çok güçtür. Yapılan kısıtlı
``sermaye ihraçları''yla da Türkiye, ``emperyalizmin atlama tahtası''
olmaktan öteye geçememektedir.
Olgunlaşmış ama
gerçekleşmemiş olan ``emperyalistleşerek sorunları çözme''
isteği gerçekleşse de ülkeyi bir alt emperyalist ülke olarak yeni
karmaşık çelişkiler içine sokacak bir istektir. Türkiye
finans-kapitali varlığını sürdürebilmek için asıl
olarak ülke içinde sömürüyü aşırı yoğunlaştırmak,
bu arada iyice keskinleşen sınıf çelişkilerini de
``bastırmak'' zorundadır.
Aşırı yaygın
küçük üretim tabanı üzerinde devlet-tekelci kapitalizminin ekonomiye
egemen olduğu, finans oligarşisinin devleti elinde tuttuğu,
emperyalistleşme gereksiniminin karşılanmadığı,
üstelik yerli tekellerle içiçe geçmiş emperyalizmin her yoldan
sömürdüğü ve askersel güdümü altında tuttuğu orta derecede
gelişmiş bir ülke olan Türkiye, ekonomik, toplumsal ve siyasal
bunalımların kıskacından kurtulamaz. Türkiye'de kapitalizm
çıkmazdadır, devrimle çözülebilir bir durum süregendir.
Böyle bir ekonomik yapı
sürekli olarak totaliter, faşizan, faşist rejimler üretmekte,
kısa süreli yaşanan ``demokratik'' aralar ise burjuva anlamda bile
güdük bir demokrasi olmaktan öteye gitmemektedir.
Kapitalizmin çerçevesi içinde ya
emperyalistleşme, ya çürüme. Komünistlerin buna yanıtı: ``Ne
emperyalistleşme, ne çürüme, Sosyalizm''dir. Sosyalizm Türkiye'de üretim
güçlerinin gelişmesinin önündeki engeli aşmak için gereklidir.
Emperyalizm ve yerli finans-kapital
bağımlılığından kurtulmadan Türkiye'de gerçek bir
gelişme yolu açılamaz. Türkiye emperyalizmin zayıf halkası olmaktan kurtulamaz.
Türkiye'de orta yol geçicidir.
Türkiye toplumunun önünde iki yol vardır. Ya halkın
aşırı sömürüsünü garanti altına alan faşizm, ya halkın devrimci enerjisini seferber
ederek sorunlarını çözecek devrim.
3. Türkiye'de devrimin karakteri
3.1. Devrimci aşama: İleri demokratik halk
devrimi
Kapitalist bir ülke olan
Türkiye'nin önündeki toplumsal devrim aşaması sosyalizmdir.
Türkiye'de sosyalizmin maddi
önkoşulları vardır. Bu önkoşullar en somut
anlatımını devletin ekonomideki rolünde ve devlet-tekelci
kapitalizminde bulur.
Devrimin ilk ve temel sorunu iktidar sorunudur
Türkiye'de ana düşman yerli finans oligarşisi ve emperyalizmdir. Türkiye devriminin önündeki
adım, halk sınıflarının savaş birliği ile bu
düşmanı erkten alaşağı edecek, iktidarın
sınıf karakterini değiştirecek siyasal devrimdir.
Türkiye'nin somut koşullarında
partimizin ileri demokratik halk devrimi olarak
adlandırdığı siyasal devrim anti-emperyalist, anti-tekelci,
anti-faşist, anti-sömürgeci bir devrimdir. İDHD'nin amacı,
nesnel mantığı toplumsal devrime yolu temizlemek, kesintisiz bir
süreç içinde sosyalizme açılmaktadır.
İDHD proletarya
hegemonyası altında gerçekleşirse, toplumsal ruha sahip bir
siyasal devrim olur. Öncülüğünü küçük burjuva radikalizminin ele
geçireceği bir siyasal devrimin ise böyle bir derinliği olmaz.
Bu nedenle, işçi
sınıfının toplumsal devrimdeki ilk adımı,
kendisini yönetici sınıf konumuna yükseltmektir. Bu da demokrasi
savaşımını kazanmak demektir.
Siyasal devrim gerçek demokrasi sorunudur
Türkiye'de yaşamın her
alanında demokratikleşme, toplumsal gelişme için kesin
bir zorunluluk olmuştur. Ülkemizde anti-feodal çerçeveden çoktan
çıkmış olan demokrasi savaşımı artık ancak
kapitalizmden sosyalizme geçiş olan bir üst çerçeve içinde verilebilir.
Türkiye'de siyasal devrim sorunu gerçek demokrasiyi yerleştirme sorunudur.
Kapitalizm, demokratik
dönüşümlerle değil, ekonomik-toplumsal devrimle
yıkılabilir. Ancak, demokrasi kavgasını başarıyla
vermeyen bir işçi sınıfı halkın öncülüğünü
kazanıp İDHD'yi gerçekleştiremez. Siyasal devrimin
başarılabilmesi, devrimin ardından yeni bir devletin
kurulabilmesi halkın çoğunluğunun devrim sürecine ve devlet
işlerine aktif katılımını gerektirir.
Siyasal devrimin toplumsal
devrime ilerleyebilmesi de demokrasiyi geliştirmeyle doğrudan
bağlıdır. Kapitalizm, üretim araçları üzerinden özel
mülkiyeti kaldırmadan yıkılmaz. Üretim araçlarının
yönetimi için tüm halkı devletin demokratik örgütlenmesi içinde seferber
etmeden bu alanda hedeflerimizle tam tutarlı sonuçlara ulaşılamaz.
Neden
``ileri demokratik'' ve neden ``halk devrimi''
"Demokratik" devrim
burjuva özlü devrimdir. ``Burjuva demokratik devrimin içeriği, ülkenin
toplumsal ilişkilerinin (sistemlerinin, kurumlarının)
feodalizmden arınmasıdır.'' İleri demokratik halk devriminin,
kapitalizmin önündeki engelleri temizlemek gibi bir görevi yoktur. O,
finans-kapitale karşıdır.
Kapitalizm feodalizme
kıyasla, tekelci kapitalizm serbest rekabetçi kapitalizme kıyasla
ilericidir. Finans oligarşisine karşı bir devrim, proletarya
hegemonyasında sosyalizme doğru yürüyemezse, tekeldışı
burjuvazinin ya da onunla doğrudan ya da dolaylı işbirliği
içinde küçük burjuvazinin işine yarayan bir yola girerse, bu son
çözümlemede gericilik olur.
"Demokratik" devrim
genel olarak orta burjuvazinin, özellikle kır burjuvazisinin de işine
yarar. İlerici demokratik halk devriminin böyle bir işlevi yoktur.
Bunlar ileri demokratik halk
devriminin ileri içeriğini gösterir.
Devrimimizi gerçek bir ”halk'' devrimi yapan temel özellik de şuradadır: İDHD'nin canalıcı
hedefi, siyasal devrim aşamasında burjuva devlet
aygıtının parçalanmasıdır. Kapitalizm
koşullarında, burjuvazinin bürokratik askersel
aygıtının parçalanması, her devrimi gerçek halk
devrimi yapan ilk koşuldur.
Devrim iktidarının sınıf karakterini
işçi sınıfının bilinci ve örgütlülüğü
belirleyecektir
İDHD'nin ilk adımda gerçekleştireceği dönüşümler programı, kapitalizmin teorik
çerçevesini aşmayan ama pratik çerçevesini aşan demokratik bir
programdır.
İDHD programı, bu
nedenle hâlâ sosyalizm değildir ama işçi sınıfı
hegemonyasındaki iktidar altında artık kapitalizm de değil,
sosyalizme doğru dev bir adımdır. İşçi
sınıfı hegemonyasında İDHD ile toplumsal devrim, tek bir devrimin iki anıdır. İDHD iktidarının
sınıf karakterini işçi sınıfının bilinci,
halk yığınlarına öncülük yeteneği ve örgütlülük düzeyi
belirleyecektir.
Türkiye'de proletarya ülkenin
somut durumunun belirlediği bağlaşıklıklar içinde
iktidarı alacaktır. Her devlet (diktatörlük) bir iktidar blokudur,
ancak her devlet tek bir sınıfın diktatörlüğüdür.
İki sınıfın birlikte iktidarı geçici bir
durumdur.
Yerli finans-kapitale ve
emperyalizme karşı iDHD'de
proletaryanın yeterli bir güçle iktidarı alamadığı,
toplumsal bağlaşıklıkların siyasal düzeyde de yansıdığı
durumlarda ortaya çıkabilecek "işçi-emekçi
diktatörlüğü" böyle geçici iktidardır.
Bu geçici iktidar da,
eğer proletarya hegemonyası altındaysa, tarihsel açıdan
yine proletarya diktatörlüğünün bir çeşididir ve belki ikinci bir
kavgayı içerecek ama toplumsal devrimin başlangıç noktası
olacaktır.
Sosyalist devrim ileri
kapitalist ülkelerde gerçekleştiğinde, işte o zaman tarihte ilk
kez devletini (diktatörlüğünü) doğrudan kuran sınıf
toplumda da çoğunlukta olacaktır.
Proletarya iktidarı
alırken, bağlaşıkları ülkenin durumuna göre
değişebileceği gibi, dünyanın durumuna göre de
değişebilir. Sosyalizmin dünya ölçüsünde çok daha gülü olduğu
bir dönemde, işçi sınıfının bağlaşıklarının
tabanı da genişleyecektir.
Türkiye’de proletarya
hegemonyasını sağlayamamış bir siyasal devrim
toplumsal ruha sahip olamaz. Ya sınıf güçlerinin yeniden
gruplaşması yolundan proletarya hegemonyasının
güçlenmesiyle proletarya diktatörlüğünün bir çeşidine dönüşür,
ya kazanımlarını burjuvaziye teslim eder.
Çağımız kapitalizmden
komünizme geçiş çağıdır ve bu geçiş çok değişik biçimler gösterecektir.
Proletarya iktidarı alırken, bağlaşıkları ülkenin
durumuna göre değişebileceği gibi, dünyanın durumuna göre
de değişebilir. Türkiye işçi sınıfı, ülkenin
yapısı ve dünya koşullarına göre belirlenen
bağlaşıklıklar içinde iktidarı alıyorsa bu
proleter devrimdir, proletarya diktatörlüğü kurulur.
Türkiye'de tarihsel olarak
kapitalizm altında çözülmüş olması gereken sorunlar vardır.
Bunlar proleter devriminin açınım kazanması, tüm halkın
ayağa kalkması için kaldıraç olacaktır.
Orta derecede gelişmiş
bir ülke olan Türkiye'de proletarya devrimi yalnızca işçi
sınıfının ve yoksul kır-kent emekçilerinin değil,
tüm orta sınıfın (küçük burjuvazinin) da
çıkarlarını temsil edecektir.
3.2. Sınıfların konumu ve devrimde
halkın birliği
Türkiye halkının ana
düşmanı yerli finans-kapital, emperyalizmle organik olarak
bağlıdır. Bu bağlılık, uluslararası
kapitalist işbölümü ve ekonomik zorunluluklar içinde ortaya çıkar.
Ülke içinde işçi sınıfının, ülke
dışında sosyalist sistemin güçlü varlığı bu
bağlılığı pekiştirir.
Geneliyle Türkiye burjuvazisi
tekeller üzerinden yürüyen bir ilişkiyle emperyalizme
bağımlıdır. Türkiye sermayesi (tekelci ve tekeldışı)
emperyalist finans-kapitalin genişletilmiş yeniden üretim sürecinin
parçasıdır.
Bunun sonucu, yerli burjuvazinin
elinde toplanan artık değerin bir bölümünün emperyalist sermayeye
transferidir, ki bu, yerli burjuvazi ile emperyalizm arasındaki çelişkilerin
ekonomik temelidir ".
Türkiye burjuvazisinin
emperyalizme bağımlılığının
mekanizması, burjuvazinin çeşitli gruplarını
değişik biçimde etkilemektedir. Türkiye'de emperyalizme
bağımlı kapitalizm derinleştikçe, hem kendi içinde, hem
enternasyonal alanda işbölümü ve entegrasyon ilerledikçe, burjuvazinin iç çelişkileri de giderek iç ve dış tekelci sermayenin içindeki
çelişkilerin izdüşümü olarak ortaya çıkmaktadır.
Tekelci sermaye ile
tekeldışı sermaye tekelci kapitalizmin egemen olduğu
yapının parçalarıdır. İkisi arasında
çelişkiler olduğu gibi, yarar ilişkisi de vardır.
Aralarındaki çelişkiler bu yarar ilişkileri içinde
doğmaktadır.
Bu durum,
tekeldışı sermayenin bir bütün olarak tekelci sermayeye
karşı direnişini olanaksızlaştırmış, siyasal
birliğini kırmıştır.
Türkiye'de
tekeldışı burjuvazi devrimci değildir, devrime
karşıdır. Halk sınıflarının
saldırısı şiddetlendikçe, bu kesimin daha büyük bölümü
giderek daha aktif biçimde karşı-devrim saflarına geçecektir.
Türkiye'de
tekeldışı burjuvazi demokrat değildir. Türkiye'de
liberalizm ile demokratlık birbirinden ayrılmıştır.
Tekeldışı burjuvazinin liberalizmi tekeller
karşısında nefes alabilme isteğinden doğar ve hem
ekonomik, hem de siyasal alanda iyi örgütlenmiş bir kurallar sistemi
(yasalar vb.) isteğinde somutlaşır.
Türkiye'de
tekeldışı burjuva liberalizminin demokratlıktan
ayrılmış oluşunun göstergeleri, onun emperyalist siyasete
olan gönüllülüğü, tekellere ve dolayısıyla faşizme
karşı tutarlı bir savaş vermekten uzak oluşu, Kürt
halkına karşı şövenist tutumudur.
Türkiye'de
tekeldışı burjuvazi anti-emperyalist de değildir. Tekeldışı burjuvazi sömürülen değil, sömüren bir
kesimdir.
Türkiye'de
tekeldışı burjuvazinin bu özelliklerini görmek, onu tekelcilerle
aynı kefeye koymak değildir. Tekeldışı burjuvaziyle
emperyalizm ve tekelci burjuvazi arasında önemli çelişkiler
vardır ve bunların toplumsal siyasal yaşamda
oynadıkları bir rol de vardır.
Tekeldışı
burjuvaziyle sınırlı ve geçici uzlaşmalar
yapılabilir. Ancak, böyle uzlaşmaların ``anti-tekel, anti-emperyalist''
bağlaşıklık içinde bir anlamı yoktur.
Sınıf savaşı
çözümleyici ana yaklaştığı zamanlarda, egemen
sınıf içinde, hatta baştan sona tüm eski toplum içinde çözülme
öyle belirgin
bir durum alır ki, egemen
sınıfın küçük bir bölümü sınıfıyla
bağlarını koparıp, geleceği elinde tutan
sınıfa katılır. Bu tarihsel yargı Türkiye için de
doğrudur. Ülke devrim anına yaklaştıkça
tekeldışı burjuvazinin çoğunluğu ve etkin siyasal
güçleri karşı-devrim safında aktif yer alırken, küçük bir
kesim halk saflarına geçecektir. Bu gerçek ne genel yargıyı
değiştirir, ne de komünistlerin siyasetlerini bu kesim üzerinde
kurmalarını gerektirir.
Komünistlerin
tekeldışı burjuvaziye karşı taktiğinin birinci ve temel yönü onu halk sınıflarından soyutlamak, ikinci yönü, onu ana düşman olan
tekelci burjuvazi ve emperyalizmden tarafsızlaştırmak,
ana düşmanla aynı safta durmasını önlemektir.
Türkiye Avrupa’da küçük
burjuvazinin toplumda en geniş yer tuttuğu ülkedir.
Kırsal alanlarda
olduğu gibi kentlerde de yoğun bir küçük burjuva yığın
bulunmaktadır. Bürokrasi ve aydınların büyük çoğunluğu
küçük burjuvazi kapsamı içinde yer almaktadır.
Finans-kapitalin üstünde
durduğu tabanı, küçük ve orta üretimi çıkarına uygun yönde
biçimlendirmesiyle, geleneksel küçük burjuvazi hızla erimekte,
proleterleşmektedir. Bu durum, bu kesimde şiddetli tepkiler
doğurmaktadır. Öte yandan, eriyen geleneksel küçük burjuvazinin
yerini yenisi ve finans-kapital ağı içinde örgütlenmişi
almaktadır. Bu iki yönlü etki, küçük burjuvazi içinde çelişkili
süreçler yaratmaktadır. Genelinde tekelci burjuvazinin bu sınıf
üzerine etkisi bunaltıcıdır.
Küçük burjuvazi ara
sınıftır, sallantılıdır. Burjuva etkilenmelere
her zaman açıktır. Doğası gereği ideolojik saldırılardan,
siyasal baskılardan etkilenir. Tam ve tutarlı demokratlıktan
uzaktır. Ancak tüm burjuva iktidarlar da bu sınıfın
ekonomik-demokratik haklarına saldırmakta, hızla
mülksüzleşmeye itmektedir. Bu, küçük burjuvazinin devrimci potansiyelini
belirler.
Türkiye'de kent ve kır
küçük burjuvazisi (Kürt halkının geniş bölümü de içinde olmak
üzere) nesnel olarak halk sınıflarının özgürce
örgütlenebilecekleri bir demokrasiden yanadır.
Küçük burjuvazi devrimimizin
temel bir sorunudur. İşçi sınıfı küçük burjuvaziyi
kendi yanına kazanmadan devrimi gerçekleştiremez. Bunun için, küçük
burjuvazinin tekellere ve emperyalizme karşı olan
çıkarlarını savunmak, geniş küçük burjuva
yığınlar üzerindeki burjuva etkileri kırmak sonuç
belirleyici önem taşır.
Tüm zenginliklerin gerçek
yaratıcısı olan işçi sınıfı, Türkiye'de
kapitalizmin gelişmesi oranında büyüyen, ayrıca üretimde
tuttuğu yer nedeniyle toplumdaki ağırlığı
sayısıyla ölçülemez denli büyük olan, kapitalizmin iki temel
sınıfından biri, kapitalizmin tek devrimci
sınıfıdır.
Tarım işçileri de
içinde olmak üzere Türkiye işçi sınıfı devrimin ideolojik,
siyasal, örgütsel, askersel öncüsüdür. Ülke koşulları buna olanak
vermekte, bunu gerektirmektedir.
Finans oligarşisi, onun
devleti emperyalizmle bir olmuş, tüm ülkeyi sömürüyor. Buna
karşı endüstri proletaryası tüm sömürülenlerin hakkını savunma, onlara kurtuluş yolunu gösterme ve
kurtuluş için ortak savaşı yönetme görevini, toplumsal
gelişmenin bayrağını taşıyor.
Türkiye proletaryası
yalnızca kendi çıkarlarını savunarak, dört bir yanında
yürüyen haksızlığa, sömürüye, zulme seyirci kalarak tarihsel
görevini yerine getiremez. Onun tarihsel gücü, her çeşit baskının,
ezginin, sömürünün ardıcıl düşmanı olmaktan gelmektedir.
Toplumdaki sömürü odağı olan finans-kapitalin
karşısına ancak o ağın tümüyle düşmanı
olarak çıkarsa güçlü olabilir. İşçi
sınıfının bu can alıcı görevini kavraması ve
yerine getirmesi, devrim sürecinde proletarya hegemonyasını
kurması anlamına gelir.
Proletarya hegemonyası ve birlik
Komünistler işçi
sınıfının gerçek birliğinden, Marksizm-Leninizm ve
proletarya enternasyonalizmi temelinde çalışan partisinin
güçlenmesini anlar. İşçi sınıfının gerçek siyasal
birliği, onun kendi partisi olan komünist partisinde, onun sınıf
siyaseti çevresinde oluşur.
Proletarya hegemonyası,
işçi sınıfının iradesini öteki sınıf ve
katmanlara benimsetmesidir. Bu, yaşamda, işçi sınıfı
partisi ve onun çevresini saran örgütler aracılığıyla gerçekleşir.
TKP'yi, onun savaş yolunu
olabildiğince geniş yığınlara maletmek, işçi
sınıfı hegemonyasını sağlamanın en önemli
aracıdır.
İşçi
sınıfının hegemonyayı sağlaması,
yığınların önüne geçebilmesi için, varolan güçlerin tutarsızlığını yığınlara gösterebilmesi, kendisini ayırabilmesi gereklidir.
Bağlaşıkların
yetersizliğini yığınlara göstererek onların gerçek
sınıf kavgasına yönelmelerini sağlama, aynı zamanda
devrimi ilerletme sorunudur.
Hegemonya ile birlik
çelişmez. Tam tersine hegemonyayı gerçekten sağlayacak güç
olmadan kalıcı birlikler kurulamaz. İşçi
sınıfının başı çekecek güçte olması,
başarılı birlik için baş koşuldur.
4. İleri demokratik istemler-devrimci
dönüşümler
4.1. İşçi sınıfının acil
istemleri
Türkiye'de bir yandan
devlet-tekel bütünleşmesi, öte yandan finans-kapitalin genel olarak ``zor
kullanma'' eğilimi nedeniyle, ekonomik savaşımların nesnel olarak siyasal nitelik alış süreci hızlanmıştır.
Bu durum, işçi sınıfımızın, ekonomik-siyasal
savaşım bütünlüğünü daha derinden kavramasında
kolaylıklar getirmektedir.
İşçi
sınıfımız yoğun bir sömürü ve zorbalık
altındadır. Sömürü oranı, ileri kapitalist ülkeler sömürü
oranından çok daha yüksektir.
Kapitalizmin işçi
sınıfının durumunda ``göreceli kötüleşme'' yasası
Türkiye'de açıklıkla işlemektedir.
Kapitalizmin işçi
sınıfının durumunda ``mutlak kötüleşme'' yasası
da Türkiye'de açıklıkla işlemektedir.
Türkiye'de işçi
ücretleriyle işgücü değeri arasında büyük bir uçurum vardır.
Resmi asgari ücret niteliksiz işgücü değerinden daha düşüktür ve
tüm ücretleri geri çekici etki yapmaktadır. Üstelik, resmi asgari ücretin
uygulamaya girmediği geniş kesimler vardır. Bu bakımdan,
hem genel uygulanması, hem niteliksiz işgücü değerine uygun
düzeyde saptanması için asgari ücret önemli bir savaşım
odağıdır.
İşçi
sınıfımızın iş koşulları da
aldığı ücret denli kötüdür. Türkiye, dünyanın en çok
iş kazası olan ülkeleri arasındadır.
Sigorta kapsamına giren
işçilerin büyük bir bölümü sigortasız, kaçak
çalışmaktadır. Onların durumları daha da kötüdür.
Bir de kaçak bile
çalışamayan milyonlarca işsiz vardır. İşsizlik
hem ücretlerin düşüklüğünde yansımakta, hem o düşük
ücretlerin bile işçi sınıfımızın yaşam
düzeyini olduğundan daha yüksek göstermesini getirmektedir.
Ekonomik-sendikal haklar için
savaşmak, işçi sınıfımızın
sağlığı, yaşamı, geleceği
açısından büyük önem taşımaktadır. Bu haklar
uğruna savaş sınıfın geri kesimlerini savaşa
çekmek için de güçlü bir araçtır.
Komünistler ekonomik-sendikal
savaşım hedefi olarak kapitalizmin ve sınıf
savaşının ulaştığı gelişkinlik düzeyine
uyarlı hedefler gösterirler. İstemlerini burjuvazinin kabul
sınırları içinde tutmazlar.
Komünistler, zorba erk
yıkılmadan istemlerin kalıcı olarak elde
edilemeyeceğini bilirler. Tüm ekonomik-sendikal ve demokratik istemleri
devrim hedefine bağlarlar.
Ekonomik
savaşımın öneminin giderek arttığı
koşullarda işçi hareketinin önündeki acil istemler
şunlardır:
1. Tüm ücretli işçiler için
yedi saatlik işgünü. Tehlikeli ve sağlık için iyi olmayan
işlerde işgününün dört ile altı saat arasına
düşürülmesi.
2. Tüm ücretli işçilere,
haftada 48 saatin altına düşmeyen, kesintisiz hafta tatili.
3. Eşit işe eşit
ücret.
4. Bugünkü biçimiyle fazla mesainin
kaldırılması, zorunlu olduğu durumlarda çifte ücret,
gönüllülük ve kısa süre esasına oturtulması.
5. Asgari ücretin, niteliksiz
işgücü değerini yansıtması, bunun için iki çocuklu bir ailenin
fiziksel ve toplumsal-kültürel tüm gereksinimlerini dikkate alması, net
olarak saptanması ve tüm ücret belirlemelerinde ortak taban
alınması.
6. İşçilerin tam
sağlık ve sosyal sigortası:
a. Ücretli emeğin her türü
için,
b. Hastalık, yaralanma, sakatlık,
yaşlılık, iş hastalıkları, doğum, dul kalma,
yetimlik, işsizlik için,
c. Sigorta bedellerinin tümünün
kapitalistler ve devlet tarafından karşılanması.
7. İşverenin yasal
yükümlülüğü altında işçiler için meslek eğitimi.
8. Çocukların
çalıştırılmasının, 12 yaşından
başlayarak, yaşa göre günde 2-6 saat arasında
sınırlandırılması, eğitimle işin
eşgüdümünün sağlanması ve çocuk sağlığına
zararlı iş kollarında tümden yasaklanması.
9. İş ve
çalışma yaşamıyla ilgili uyuşmazlıklara bakan tüm
yargı ve hakemlik kurullarında işçilerin seçtiği
temsilcilerin bu kurulların en az yarısını oluşturacak
şekilde yer alması.
10. Tüm emekçilere grevli, toplu
sözleşmeli tam sendikal haklar tanınması, lokavtın
yasaklanması.
Çoğunluğu Batı
Avrupa'da olmak üzere, emperyalist ülkelere ucuz işgücü satmak için
gitmiş geniş bir Türkiye'li işçi yığını
vardır. Dış göç ulusal
farklılıkları törpüleyen, ulusal önyargıları
kıran, Türkiye gibi geri bir ülkenin işçisini dünya işçi
sınıfına bütünleyen ilerici bir olgudur.
Ancak, Türkiyeli göçmen
işçilerin durumundan hem emperyalist ülke burjuvazisi, hem Türkiye
burjuvazisi yararlanmaktadır. Türkiyeli göçmen işçiler en düşük
ücretlerle ve en kötü koşullarda genellikle niteliksiz ve kötü
işlerde çalışmakta, yoğun bir sömürü altında
bulunmaktadır.
Emperyalist ülke burjuvazisi bir
yandan hem göçmen işçilerin doğrudan sömürüsünden, hem onların
rekabetlerinin sonuçları nedeniyle yerli işçilerin artan sömürüsünden
büyük bir artı-değer elde etmekte, öte yandan işçi
sınıfının bölünmüşlüğünden kendi erkini sürdürmek
için yararlanmaktadır. Bu bölünmüşlüğü canlı tutmak için
yabancı düşmanlığını körüklemektedir.
Türkiye finans-kapitali
açısından Türkiyeli göçmen işçiler önemli bir döviz
kaynağı oluştururken, işsizlik vb. sorunları
hafifletmeye de yaramaktadır. Bu yüzden, Türkiye finans-kapitali göçmen
işçilerin Türkiye'ye dönmesine karşıdır, ama ``entegre''
edilmelerine de karşıdır. Emperyalist ülke işçileri ile
Türkiyeli işçiler arasında bölünmüşlük ve düşmanlık
onun da işine gelir. O da Türkiyeli işçiler arasında uluscu
fikirlerin yayılması için çalışmakta, kendi yönünde
düşmanlığını körüklemektedir.
Devrimci proletarya
``asimilasyon''a karşı değildir. Zora dayalı olmamak
koşuluyla entegrasyonu ilerici olarak değerlendirir. Devrimci
proletaryanın ``ulusal kültürü'',``ulusal benliği'' korumak gibi bir
sorunu yoktur. Onun belgisi demokrasinin uluslararası kültürü, dünya
işçi sınıfı hareketinin kültürüdür.
Türkiyeli göçmen işçiler
sorununda şu istemler tarihin hareketine ve dünya işçi
sınıfının çıkarlarına uygun olarak yükseltilmesi
gereken istemlerdir:
1. Göçmen işçilere yerli
işçilerle eşit ücret ödenmesi, Avrupa çapında ücret düzeylerinin
ve çalışma saatlerinin aynılaştırılması,
2. Göçmen işçilerin
gittikleri ülkede üç ay ikamet ettikten sonra, o ülkenin
vatandaşlığına geçebilme hakkını
kendiliğinden kazanması,
3. Bulunduğu ülkenin her
türlü siyasal (seçme-seçilme vb.), toplumsal haklarından eşit düzeyde
yararlanabilmesi,
4. Göçmen işçilerin
sayısı, ülkeye giriş-çıkışları, serbest
dolaşımları, ailelerinin getirtilmesi vb., konularındaki
tüm engeller ve kısıtlamaların
kaldırılması.
Gençlik
halkımızın geleceğidir. Ülkemiz nüfusunun
yarısından çoğu 20 yaşın altındaki gençlerden
oluşmaktadır. Gençliğimizin büyük çoğunluğu halk
sınıflarından gelmektedir.
İşçi
sınıfının üzerindeki ağır sömürü,
sınıfın genç kesimleri üzerinde daha katmerlidir. Çocuk
emeği sömürüsü yaygındır. Genç işçiler her türlü sendikal
haktan yoksun asgari ücret, sigorta, vb. uygulamalarının
dışında tutulmaktadır. Çıraklık adı
altında, en kötü koşullarda çalışmaktadırlar.
Emperyalizme, faşizme
karşı eylemci bir geleneği olan yüksek öğrenim
gençliğine, burjuva devletinin gericileşmesi oranında
saldırılar artmaktadır.
Gençliğimiz için
şu haklar acil önem taşımaktadır:
1. Genç işçilere
işyerinden ücretli izinle eğitim hakkı,
2. Eğitim ile endüstriyel
üretimin kaynaştırılması,
3. Her düzeyde parasız
eğitim, yaygın burs uygulaması, gençliğin
ihtiyaçlarına yanıt verecek iyi ve ucuz yurt sağlanması,
4. Eğitimin gerici
içeriğinden arındırılarak toplumsal gelişmenin gerekleri
yönünde yeniden örgütlenmesi. Gençliğin eğitimin planlamasına
katılımı,
5. Üniversitelere tam özerklik
verilmesi, seçimle oluşturulmuş öğrenci temsilciliklerinin
öğrenim birimlerinin yönetimine doğrudan katılımı,
6. Tüm gençliğe ilk
adımda orta öğrenim hedefi,
7. Gençliğin siyasal
yaşama aktif katılımının önündeki engellerin
kaldırılması ve seçme yaşının 16'ya, seçilme
yaşının 18'e indirilmesi,
8. Gençlik için tüm ülkede
yaygın spor ve kültür merkezleri ağının kurulması ve
bu merkezlerin gençlerin seçeceği temsilcilerce yönetilmesi, gençlerin
toplumsal hayatın tüm alanlarına aktif
katılımının sağlanması,
9. Ailesini yitirmiş, ya da
ailesiyle birlikte yaşamak istemeyen çocuk ve gençlerin tüm
gereksinimlerinin devletçe karşılanması, geleceklerinin garanti
altına alınması.
Kadınların ezilmeleri,
insanın insan tarafından sömürülmesiyle bağlı
olduğundan, sömürünün ortadan kaldırılması,
kadınların kurtuluşunun başlangıcı olacaktır. İşçi sınıfının ve
kadınların kurtuluşu bu nedenle birbirine
bağlanmıştır.
Kadın sorunu yalnızca
kadınların değil, erkeklerin de sorunudur. Kadın
eşitliğe ve özgürlüğe kavuşmadan erkek de eşit ve
özgür olmayacaktır.
Bilimsel teknolojik devrim ile,
kadının ekonomik ve toplumsal kurtuluşunun maddi temelleri daha
olgunlaşmıştır. Bu dev ilerleme sömürücü
sınıfın üretim araçlarının özel mülkiyeti ile birlikte
uyguladığı aile biçiminin ve kadına verdiği rolün,
siyasal ve toplumsal yaşamdan onları uzak tutuşunun her
biçiminin parçalanmasına olanak açıyor.
Ancak, işbölümü ortadan
kalkmadan, burjuva hakkın dar çevreni aşılmadan, yani hak
katkıya bağlı olmaktan çıkmadan kadın tam kurtulamaz.
Kadının gerçek kurtuluşu komünizmdedir.
***
Türkiye'de kadın toplumun
her alanında ``ikinci sınıf'' vatandaştır.
İşinde, evinde, okulunda, yasalar karşısında, her
zaman eşitsizlikle, haksızlıkla, ezgiyle karşı karşıyadır.
Kapitalizmin gelişmesiyle
birlikte kadının ekonomiye katılımında nicel ve nitel
bir gelişme olmuştur. Kapitalistlerle doğrudan karşı
karşıya gelmekte, kurtuluşunun öteki sınıf
kardeşleriyle birlikte savaşımından geçtiğini
yaşayarak görmektedir.
Kadınların
işçi-emekçi olmaktan kaynaklanan, sınıflı toplumlara özgü
sorunları, istemleri vardır. Bu özgül istemler işçi
sınıfının istemleriyle çelişmeyen, boyut
kazandıran istemlerdir.
***
İleri demokratik hak devrimi kadın
sorununun çözümünde önemli bir adım olacaktır:
1. Kadınların yasalar
karşısında tam eşitliğinin sağlanması,
kadınları aşağılayan boşanma uygulaması,
meşru-gayrimeşru çocuk ayrımı, zina yasası vb,
kaldırılması, yeni medeni hukukun hak ve görevlerde tam bir
kadın erkek eşitliği anlayışı içinde yeniden
yazılması,
2. Ekonomik, kültürel,
toplumsal, siyasal yaşamın her alanında kadın-erkek
eşitliği, fırsat eşitliği sağlanması.
Kadınların gece kurslarına, parti, sendika ve dernek
toplantı ve çalışmalarına katılmalarını
sağlayacak yatılı kreş, yuva ve ilkokullar
açılması ve kadının siyasal yaşama aktif
katılmasının önündeki engellerin kaldırılması,
3. Ülkenin somut
koşulları gözönünde bulundurularak, tüm yönetim, yasama ve yargı
organlarında, parti, sendika, meslek örgütü ve derneklerin karar
organlarında kadınların 1/3 oranında bulunmaları,
devrimin daha sonraki yıllarında bu oranın %50'ye
çıkarılması,
4. Ordu
dağıtılıp, yeni halk ordusu, halk milisleri kurulurken,
kadınların da katılımının sağlanması,
5. Ev işlerinin
toplumsallaştırılması için kollektif yemekhaneler,
kollektif çamaşırhaneler açılması,
6. Ev işleri ve çocuk
bakımı tam anlamıyla toplumsal bir karaktere sahip olana dek, bu
işlerin erkek ve kadın tarafından ortak yürütülmesi konusuna
gerek yasalarda, gerekse ideolojik eğitimde ağırlık
verilmesi,
7. Doğum kontrolü ile hamilelik
sürecini kaldırmanın, tüm kadınlara eşit ve parasız
bir hizmet olarak sunulması ve bu konularda yaygın eğitim
olanakları sağlanması,
8. Kadınların
kazançlarından kaybetmemek ve bedelsiz ilaç ve tıbbi yardım
almak koşuluyla doğumdan önce ve sonra 8'er haftalık süre için
işten serbest bırakılmaları,
9. Kadınların
çalıştığı bütün kuruluşlarda kreşler
kurulması, emziren analara üç saati geçmeyen aralıklarla, yarım
saatin altına düşmeyen teneffüs alma izni, böyle anaların işgünlerinin
6 saate düşürülmesi,
10. Kadınları
aşağılayan her çeşit işin yasaklanması,
ayrıca kadınların çalıştıkları tüm
mesleklerin bu açıdan ele alınarak kadını
aşağılayan içerikten çıkarılması,
11. Fahişelerin topluma
yeniden kazandırılmaları ve üretime katılmaları için özel
önlemlerin alınması.
4.4. Küçük üreticiler ve kooperatifler
Kırda ve kentte küçük
burjuvazi tarafından kurulan kooperatifler bir yanıyla tekeller
karşısında daha iyi ekonomik konum kazanmaya yaramakta, bir
yanıyla finans-kapitalin egemen olduğu bir ekonomide tekellerin işine yaramakta, nesnel
olarak küçük üretimi tekellerin tabanı yapmaktadır.
Komünistler küçük üreticinin
ekonomik örgütlenmelerinin ikili işlevinin bilincinde olarak buralarda
devrimci ajitasyon-propaganda yürütürler. Küçük üreticilerin ancak işçi
sınıfının öncülüğünde gerçekleşecek anti-tekel
devrimle kurtulabileceklerini, somut deneylerle birleştirerek
açıklarlar. Onların ve ekonomik örgütlerinin tekellere ve
emperyalizme karşı olan ve işçi sınıfının
savaşımına ters düşmeyen çıkarlarını
desteklerler.
İDHD ile, nesnel olarak
kapitalizme yarayan işlevinden soyunacak olan üretim ve tüketim
kooperatiflerini devlet düşük faizli kredi, ucuz tarım girdileri ve
makinalar ve istikrarlı bir fiyat politikasıyla teşvik edecek,
kooperatifsiz üretici kalmamasını sağlayacaktır.
Bunların tekellere ve devlete olan borçlarını silecek,
ağır vergi yükünü kaldıracaktır. Küçük üreticilerin
mallarının pazarlanması devlet tarafından güvence
altına alınacaktır.
4.5. Ulusal sorun:
Bir devlette iki ulus
Ulusal baskıların, ezilen ulusların varlığı,
emek-sermaye çelişkisini bulandırır, gözlerden
saklanmasını kolaylaştırır, halklar arasına
düşmanlık sokar. Ulusal sorunun demokratik yoldan çözümü, uluslar
arasındaki düşmanlıkları ortadan kaldırmanın tek
yoludur. Ulusların kendi yazgılarını belirleme hakkına
saygı, toplumun demokratikleşmesi için zorunludur.
Komünistler, her türlü ulusal eşitsizliğin, ulusal
baskının, ayrıcalığın düşmanıdırlar.
Ezen ulus şövenizmine karşı ezen ulus proletaryasının
enternasyonalist eğitimini vazgeçilmez bir görev sayarlar. Her türlü ezilen ulus dar görüşlülüğüne de
karşı çıkarlar.
Komünistler ulusal sorunda, yaşanan anda varolmayan sorunları
yapay olarak zorlamaz, tarihsel gelişmenin önlerine koyduğu
sorunları proletaryanın çıkarları doğrultusunda çözmek
için savaşırlar.
Türkiye'de ulusal
sorun Kürt sorunudur
Bugün Türkiye'de ulusal sorun Kürt sorunudur. Türkiye devleti sınırları
içinde Kürt ulusu ezilen ulustur. Türkiye Kürdistanı Türkiye'nin iç
sömürgesidir.
Ulusal sorunda komünistlerin ilkesi, ``ulusların
yazgılarını kendilerinin belirlemesi'' hakkıdır. Bu
hakkın özü, ayrılma, ayrı devlet kurma
hakkıdır. Türkiye Komünist Partisi, Kürt ulusunun ayrılma
hakkını kayıtsız koşulsuz benimsemiştir.
Ulusların kendi yazgılarını özgürce çizme
hakkını savunmak, ayrılmayı savunma anlamına gelmez.
Ayrılma hakkının öteki yüzü birleşme özgürlüğüdür.
Pratikte ayrı devlet kurulmasını destekleme, işçi
sınıfının genel çıkarları çerçevesinde
belirlenir. Komünistler genel olarak ulusların küçük ulusal devletlere
parçalanmasını değil, onların kardeşçe, her türlü
ulusal baskıdan kurtulmuş olarak gönüllü birliğinin
sağlanmasını isterler.
Komünistler, Kürt sorununda ayrılmayı değil özgür
birleşmeyi istiyorlar. Ayrılma özgürlüğünün
olmadığı yerde birleşme özgürlüğünden
sözedilemeyeceğini biliyorlar.
Kürt komünistlerinin görevi, Kürt ulusunun öteki uluslarla birleşme
özgürlüğünü ve tüm ülkelerin işçilerinin birliğini savunmak,
ezilen ulus dar görüşlülüğüne ve ulusçuluğa karşı
savaşmaktır. Bunlar, proletarya enternasyonalizminin yüklediği
görevlerdir.
Ayrılma hakkı da, birleşme özgürlüğü de, ancak tam
demokratik bir ortamda yaşama geçebilir. Türkiye'de finans-kapital erki
yıkılmadan Kürt halkı kendi yazgısını özgürce
çizemez.
Kürt sorunu Türkiye devriminde kilit bir sorundur. Düşman
ortaktır. Tek seçenek, tek bir devrim hareketinde güçleri
birleştirmektir.
Kürt sorununun çözümü, Türkiye'de ileri demokratik halk devriminin
zaferinden geçmektedir.
Kıbrıs'ın
işgaline ve sömürgeleştirilmesine karşı savaş
İşgalci ülkenin komünist partisi olarak partimiz,
Kıbrıs Rum ve Türk halklarının kendi
yazgılarını, birlikte ya da ayrı ayrı, özgürce
belirleme haklarını savunur. İşçi
sınıfımızın ``kendi'' burjuvazisinin Kuzey
Kıbrıs'ı işgaline, sömürgeleştirmesine karşı
enternasyonalist sesini yükseltmesinin, Türkiye'de devrimi başarıya
götürebilmesi için zorunlu olduğuna inanır.
Partimiz burjuva ulusçuluğunun körüklediği Rum
düşmanlığına karşı, Kıbrıs Rum
halkına enternasyonalist dayanışmayı gösterir.
Ulusal ve dinsel azınlıkların hakları
için savaş
Türkiye'de çok sayıda ulusal ve dinsel azınlık süregen
baskı altında yaşamaktadır. Zor yoluyla Türkleştirme
ve İslamlaştırma-Sünnileştirme bu baskının
değişmez yönüdür.
Türk şövenistlerinin Türkiye Ermenistanı’nda
uyguladığı soykırım, tarihin tanık olduğu
büyük barbarlıklardan biridir. Canını kurtarabilenler
dünyanın dört bir tarafına sürgüne zorlanmıştır.
Finans-kapital, Ermenilerin en temel hakları olan kendi topraklarında
yaşama hakkını reddetmekte, onları sürgün
yaşatmaktadır.
Partimiz Ermeni soykırımı ve ardından gelen sürgünü
açıkça lanetler. Ermeni diasporası son bulmalı,
topraklarını terketmek zorunda kalan Ermenilere Türkiye'ye serbestçe
geri dönme hakkı tanınmalı ve devlet dönmek isteyenlere her
türlü yardımı yapmalıdır.
Tüm ulusal ve dinsel azınlıkların kendi kültürlerini, dillerini
geliştirme, dinsel inançlarını özgürce sürdürme
haklarını, her çeşit azınlık haklarını
savunmak komünistlerin görevidir. Sosyalizme açılan ileri demokratik halk
devrimi, dinsel ve ulusal azınlıkların haklarını da
yaşama geçirecektir.
4.6.
Barışçı-bağımsız bir dış siyaset için
Emperyalizmin serüvenci siyasetinin önüne set çekmek, dünya
halklarının geleceğini korumak için yürütülen barış
savaşımı demokratik, anti-emperyalist, enternasyonalist bir
savaşımdır.
Ülkemizde egemen tekelci burjuvaziye karşı savaş,
emperyalizme karşı savaşla içiçedir. Devletin baskı
araçları emperyalist sistemin bir bütün olarak çıkarlarını
savunmaktadır. Bu sistemi oluşturan bağlardan askersel bağa
karşı savaş, ülkemizde
sistemi yok etmek için verilen ileri demokratik halk devrimi savaşına
yığınları hazırlayan genel demokratik bir
savaştır. Ülkemizin kasırgalı siyasal ortamında
barış savaşımı ile devrim savaşımı
arasındaki bağ, ileri kapitalist ülkelerde olduğundan daha
somuttur.
Yığınların barış istemini devrim hedefiyle
bağlamak, kalıcı barışın ancak dünya devriminin
utkusuyla sağlanabileceğini göstermek, haklı savaş
ayrımını yapmak komünistlerin görevidir.
Bir geçiş kuşağı ülkesi olan Türkiye'de
yayılmacı eğilimlerin dünya siyasetlerine egemen olmaya
başlaması, barış savaşımının doğru
yönlendirilmesinin önemini arttırmaktadır.
Türkiye Komünist Partisi:
1. Burjuvazinin, sosyal-şövenistlerin ve sosyal-pasifistlerin
demagojilerini sergiler,
2. İlhaklara karşıdır, ulusların ayrılma
hakkı dahil tüm hakların kabulü için çalışır,
3. Gerçek demokratik ve kalıcı barışı devrimlerde
arar.
Devrimden sonra dış siyasetimizin yönelimi dünya devrimine aktif
yardım etmek ve dünya barışı için savaşmak
olacaktır. NATO ve benzeri, ülkemizi emperyalizme bağlayan her
çeşit ilişki kopartılacak, barışçı ve
bağımsız dış siyaset izlenecektir.
Devrim sorunu nasıl demokrasi sorunu ise, demokrasi sorunu da
başta devrim sorunudur.
Anayasa, devletin ve siyasal yaşamın örgütleniş biçiminin
belgesidir. Demokratik anayasa devrimle doğrudan bağlıdır.
Devlet
aygıtının örgütlenişinde demokrasi
1. Devlette üstün güç, halkın seçeceği ve her an geri
çağırabileceği temsilcilerden oluşan halk meclisinde
olacaktır.
2. Yetkin merkezi otorite ve bunun yanında yerel organlara geniş
özerklik yaratılacaktır. Bu özerkliği güvence altına alacak
maddi kaynak, personel vb. sağlanacaktır.
3. Üst düzeyde devlet görevlileri (yönetim, yargı, eğitim)
seçimle göreve gelecekler ve seçmenler bunları her an geri
çağırma hakkına sahip olacaklardır.
4. En yüksek devlet memurunun aylığı nitelikli işçinin
aylığını geçmeyecektir.
5. Mahkemelerde halk temsilcilerinin yer alması, yargılamada jüri
sistemi getirilecektir.
6. Ordu dağıtılıp yeni halk ordusu kurulacaktır.
Yeni halk ordusunun halktan soyutlanmaması, halkın
dışında bir güç olmaması için önlem alınacaktır.
7. Herkesin silah taşıma hakkını yaşama geçirir
biçimde halk milisi örgütlenmesi sağlanacaktır. Silah üretimi ve
dağıtımı proletaryanın bilgisi ve denetimi
altında olacaktır. Ordu cephaneliklerinin tümü işçi
kollektiflerinin bekçiliğine devredilecek, fabrika ve işyerlerindeki
işçi kollektifleri tahrip gücü yüksek modern silahlara sahip
olacaktır.
8. Devletin tüm üye uluslarının özgürce ayrılma ve ayrı
devlet kurma hakkı tanınacaktır.
9. Resmi dil kavramı kaldırılacak ve herkese kendi dilinde
konuşma, yayın ve eğitim hakkı sağlanacaktır.
10. Ülke bütününü ilgilendiren çok önemli kararlarda halk oyuna
başvurulacaktır.
11. Devlet işleyişinde açıklık ilkesi güvence
altına alınacaktır.
Siyasal sistemin
örgütlenişinde demokrasi
1. Çok partili sistemi kabul. TKP ileri demokratik halk
demokrasisinde ve sosyalizmde çeşitli sınıf ve katmanların
varlığı ve hatta aynı sınıf içinde farklı
yanaşımlar olabileceği nedeniyle çok partili sistemi kabul eder.
2. Çok partili sistemin doğal sonucu olarak:
a) Devrim devletinin demokratik düzenine karşı çıkmayan tüm
partilere serbest çalışma hakkı verilecektir.
b) Her partiye toplumda sağladığı destek oranında
basında, televizyonda, radyoda yer sağlanacaktır.
c) Seçimlerde halkın iradesine tam saygı gösterilecektir.
3. Seçim sistemi, tek dereceli seçim, eşit genel oy hakkı
(mahpuslar ve silah altındakiler dahil), parti sistemine dayalı nispi
temsil, gizli oylama açık sayım ve her an geri çağırma
hakkı ilkelerini içerecektir.
4. Devlet dışı toplumsal örgütlenmelerin gelişmesi için
somut özendiriciler geliştirilecektir. Örneğin derneklere devlet
yardım edecek, toplantı yeri, yayın olanağı
sağlayacaktır.
5. Demokrasi sürekli karar oluşturma demektir. Toplumda her konuda
serbest tartışmaya olanak tanımak, azınlık
görüşlerin çoğunluk haline gelebilmesinin olanaklarını
yaratmak için, belli oranda destek bulmuş her görüşe devlet
basımevlerinde görüşlerini basma ve yayma hakkı tanınacaktır.
6. Toplumsal ve siyasal yaşamda açıklık ilkesi
güvence altına alınacaktır.
7. Kişi ve konut dokunulmazlığı, özel yaşamın
özelliği güvence altına alınacaktır.
8. Düşünce ve inanç suçu kavramı kaldırılacak,
düşünce, söz, basın, toplanma özgürlüğü gibi temel hak ve
özgürlükler güvence altına alınacaktır.
9. Ölüm cezası ve insan onuruyla bağdaşmayan tüm cezalar
kaldırılacak, işkence en ağır biçimde
cezalandırılacaktır.
10. Ülke içinde ve dışına gezi ve yerleşme özgürlüğü güvence altına
alınacaktır.
11. Kişisel ve kurumsal dinsel inanç ve ibadet özgürlüğü, devletin
laikliği güvence altına alınacaktır. Devrim devleti dinsel
kurum ve derneklere, camilere hiçbir parasal, maddi yardım
yapmayacaktır. Bu kurumlar gelirlerini kendi sorunları olarak
çözümleyeceklerdir.
12. Halkın egemenliğini yokeden ya da sınırlayan tüm
uluslararası antlaşmalar yırtılacak, bu nitelikteki
örgütlenmelerden çıkılacaktır.
13. Devrimden sonra işçi sınıfının ve halkın
yararına imzalanacak antlaşmaların, girilecek örgütlenmelerin
halkın oyuna sunularak bağlayıcılık kazanması ve
belirli aralarla yeniden halk oyuna sunulması, dolayısıyla
``gizli'' anlaşmaların olmaması sağlanacaktır.
1. Yerli ve yabancı bankalar devletleştirilecektir.
2. Tüm yerli ve yabancı tekeller bir sıra içinde
devletleştirilecektir.
3. Sigortacılık, toptan ticaret, dış ticaret, madenler
ve maden çıkarma endüstrisi, enerji üretim endüstrisi
devletleştirilecektir.
4. Tüm haberleşme ve ulaşım devletin elinde adım
adım merkezileştirilecektir.
5. Tüm topraklar üzerinde özel mülkiyet kaldırılacak, büyük
kapitalist çiftlikler devletçe işletilecek, geri kalan topraklar isteyen
tarım emekçisine ve tarım kollektiflerine gereksinimi oranında
kullanım hakkıyla dağıtılacaktır.
6. Sendikalara, işçi komitelerine işletmelerin tüm
çalışanlarını denetleme yetkisi verilecektir.
7. Sendikaların, ekonominin örgütlenmesi ve denetimindeki yetki ve
sorumlulukların giderek artması güvence altına
alınacaktır.
8. Önceden belirlenen bir plan içinde devletin elindeki ekonomik işletme
ve makinalar arttırılacak ve işlenmeyen topraklar üretime
açılacaktır.
9. Yükseldikçe artan oranda gelir vergisi getirilecektir.
10. Miras hakkı sınırlandırılacaktır.
11. Sağlığı elverişsizler ve emekliler
dışında herkes için çalışma zorunluluğu
konacaktır.
12. Ticaret gizliliği kaldırılacaktır.
13. Çek ve kredi kartıyla ödeme
yaygınlaştırılacak, özellikle varlıklılar için
yasal zorunluluk durumuna getirilecektir.
14. Devrim devletinin demokratik düzenine başkaldıranların
tüm mallarına el konacaktır.
15. Küçük üreticinin kooperatifleşmesi, özellikle üretim
kooperatifleri kurması özendirilecek, küçük üreticiye en uygun
koşullarda kredi olanakları hızlı ve yaygın biçimde
sağlanacaktır.
16. Önceden belirlenen bir plan içinde tarım ile yapım endüstrisi
entegre edilecektir.
4.9. Demokrasi
savaşımının ve ileri demokratik halk devrimi
programının mantığı
Komünist partisi, demokratik savaşımı devrim
savaşımına bağımlı kılar, demokratik
hedefleri devrim hedefini akılda tutarak öne sürer.
Siyasal demokrasinin tüm önemli istemlerinin kapitalizm altında
kaderi uygulanmamak, ya da eksik uygulanmaktır. Komünistler bu gerçekten
kalkarak demokratik istemleri kapitalist düzenin verebileceği düzey ile
sınırlamak yerine bu gerçeği, demokrasi
savaşımını devrim hedefine bağımlı
kılmanın somut tabanı olarak görürler. Demokratik istemleri
reformcu değil devrimci biçimde, burjuva legalitesinin
sınırlarını yıkıcı biçimde öne sürerler.
Böylece, yığınları hedefi burjuvaziyi
alaşağı edip mülksüzleştirmek olan savaşa gitgide daha
kararlı ve geniş olarak çekerler.
İDHD'nin sonucunda uygulanması gereken program İDHD'nin
devrimci demokratik dönüşümleridir. Bu program ekonomik-toplumsal-siyasal
açılardan ana düşmanın belini kırmada ilk adım, halk
sınıflarının devrimci birliğini kurma ve korumada en
geniş çerçeve ve sosyalizme ilerlemede dev bir sıçramadır.
Siyasal devrim iktidar sorunudur, toplumsal devrim-sosyalizm ise uzun ve
tedrici bir süreçtir.
Toplumsal devrimin uzun bir süreç olmasının nedeni, üretim
araçları üzerinden özel mülkiyetin bir hamlede
kaldırılamamasıdır. Bunu yapabilmek için, üretici güçleri
bir hamlede ortak mülkiyeti olanaklı kılan bir düzeye çıkarmak
gerekir ki, bu zaman işidir. Proleter devrimi toplumu yavaş bir süreçle
değiştirecek ve özel mülkiyeti, ortak mülkiyete olanak veren üretim
güçleri geliştiği oranda ortadan kaldıracaktır.
Proletarya hegemonyasında gerçekleşecek İDHD en başta
demokratik bir anayasayı, demokratik devleti ve böylelikle dolaylı yoldan proletaryanın siyasal
egemenliğini getirecek, toplumu demokratikleştirecektir.
Demokrasi ise, üretim güçlerinin gelişme düzeyinin elverdiği
ölçüde giderek genişleyen biçimde özel mülkiyeti kaldıran,
emekçilerin yaşam ve
çalışma araçlarını sağlama alan önlemleri uygulamaya
koymanın aracı olarak kullanılmazsa, işçi
sınıfının bir işine yaramaz.
Doğal olarak programdaki önlemlerin tümü bir anda uygulanamaz. Ancak
her zaman biri ötekine yolu açacaktır. Özel mülkiyete ilk
saldırı ardından proletarya daha ileri gitmek, tüm sermayeyi,
tüm üretimi ve değişimi, tüm ulaşımı devletin elinde
giderek daha fazla yoğunlaştırmak durumunda olacaktır. Bu
önlemler adım adım, üretici güçlerin gelişmesi oranında
gerçekleştirilecektir.
Böylece, proletarya siyasal üstünlüğünü kullanarak sermayeyi
burjuvaziden derece derece söküp
alacak, tüm üretim araçlarını devletin elinde merkezileştirecek
ve üretim güçlerini en hızlı biçimde geliştirecektir. Bu nedenle
bu önlemler, ekonomik olarak yetersiz gibi görünen, fakat kavganın
gelişimi içinde eski toplum düzenine yeni saldırılar gerektiren,
üretim biçimini tümüyle devrimcileştirmede kaçınılmayacak
önlemlerdir.
5. Sosyalist toplum
ve sosyalist devlet
5.1. Sosyalizm:
Komünizme dönüşüm dönemi
Sosyalizm, tarihte bağımsız yer tutan bir toplumsal-ekonomik
yapı, bir üretim biçimi değil, komünizmin alt
aşamasıdır.
Sosyalizm, yaşanacak, bitirilecek ve bir sonraki aşamaya
geçilecek bir aşama değildir. Kapitalizmden komünizme geçiş,
proletarya diktatörlüğü altında, sürekli ilerleyen ve genişleyen
bir dönüşümdür. Sosyalizm, içinde kapitalist toplumun
kalıntılarını taşıyan komünizmdir.
Sosyalizm, genel olarak, ``işçi sınıfının
iktidarı, üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti ve planlı
ekonomi`` diye tanımlanabilir.
Sosyalizmde sınıflar ve sınıf
savaşımı sürer
Sosyalizm döneminde en başta kentle kır, kafa ile kol emeği
arasındaki çelişkilerde kendisini dışarı vuran işbölümü ve bu temel üzerinde sınıflar ve katmanlar, bölgesel ve ulusal
farklılıklar sürmektedir.
Sosyalizmin sınıfları, üretim araçları
karşısındaki konumlarıyla, emeğin toplumsal
örgütlenmesindeki rolleriyle ve gelir dağılımı biçimleriyle
farklılık taşıdıkları için farklı
sınıftırlar.
Sosyalizm, sınıfların varolduğu, dolayısıyla
sınıf kavgasının sürdüğü bir dönemdir. Ancak
bu, komünizme gidiş sürecinde kişilikleri değişmekte olan
sınıfların kendine özgü kavgasıdır.
Sosyalizm döneminde yaşanan bu kendine özgü sınıf
kavgasında uluslararası ve ülke içi göçler dengesine ve izlenen
sınıf siyasetine göre, kapitalizme geri dönmek, yerinde saymak ve
komünizme yürümek olasılıkları vardır. Komünizmin ilk
aşaması sosyalizmden komünizme yürüyüş kendiliğinden bir
gelişme olmayıp, izlenen siyasal çizgiye ve geliştirilen aktif yığın demokrasisine doğrudan bağlıdır.
Sosyalizm, farklı çıkarlar temelindeki
sınıflararası çelişkilerin gelişmeyi
hızlandıracak biçimde çözülebilmesinin nesnel temelini
yaratmıştır. Ancak, bu çelişkilerin zamanında görülüp doğru
bir siyasetle çözülmesi gerekir.
Sınıflar komünizmde kalkar.
İlk aşamasında komünizm tam bir ekonomik olgunluğa
erişmiş, kapitalizmin geleneklerinden ve
kalıntılarından tamamen kurtulmuş değildir. Bundan
dolayı, komünizmin, ilk aşamada, ``burjuva hukukun dar çevrenini``
korur.
``Hak`` kavramı (insanların neyi yapmaya, neyi istemeye ve neyi
elde etmeye hakları olduğu anlayışı) sosyalizmde
ekonomik gelişmenin yetersiz düzeyi nedeniyle sürer. Herkesin ancak topuma
verdiği kadar almaya hakkı vardır. Hak, katkıya
bağlanmıştır. Bu kısıtlamanın
aşılması emek üretkenliğinin yükselmesine
bağlıdır.
Sosyalizm, meta üretiminin ortadan kalkışına gidiş
süreci içinde, ama meta üretimi üzerine oturmuş bir dönemdir. Ekonomik
özendiriciler, ekonomik muhasebe, para, kredi, ticaret gibi unsurlar meta
üretiminin unsurlarıdır.
Sosyalist toplumun üretici güçleri, ``herkese gereksinimine göre``
ilkesinin uygulanamayacağı bir düzeyi temsil eder. Emeğin
farklılaşmışlığı sürdüğünden toplumsal
emek, doğrudan harcanan emek zamanı ile değil, ancak toplumsal
olarak zorunlu ortalama emek ile ölçülebilir.
Bu nedenle değer yasası sosyalist toplumda emek, doğrudan
harcanan emek zamanı ile ölçüldüğü zaman, komünizmde ortadan
kalkacaktır. O zaman, üretim yalnızca toplumsal tüketim için üretilen
bir emek ürünü olacak, alınıp satılan mal olmaktan
çıkacaktır.
Sosyalist devlet
proletarya diktatörlüğüdür
Sosyalizmin (komünizmin alt aşamasının), içinde kapitalist
toplumun kalıntılarını taşıyan komünizm
oluşunun başta gelen göstergesi, bu dönemde devletin
varlığıdır.
Proletarya diktatörlüğü (sosyalist devlet) iktidarı ele
alışın belirli bir yolunun dayattığı sorun
değil, devlet olmaktan gelen gerçekliktir.
Devletin baskı rolü, kapitalist sınırın
varlığıyla değil, sınıfların
varlığıyla bağlıdır. Sosyalizm proletarya
diktatörlüğüdür.
Bireyler arası ilişkilerin toplumsal işbölümü yoluyla
maddeleşmiş ilişkiler durumunu alması ve bunların
düzenlenme, baskı gerektirmesi ancak bireylerin yeniden maddesel güçleri
ve ilişkileri kendi egemenlikleri altına almaları ve işbölümünü
ortadan kaldırmalarıyla ortadan kalkacaktır.
Toplumsal işbölümü ve sınıflar sürdükçe, çalışma
yaşamın başta gelen zevki durumuna gelmedikçe, devlete
(baskı rolüne) gereksinme vardır. Hukuk, iş yasaları,
mahkemeler, çalışma disiplini, çalışma zorunluluğu,
vb., zora dayalı emek demektir. Hak kavramının sürmesi bu
zoru anlatır.
Devleti yalnızca düşman sınıflara karşı
baskı olarak ele alma son çözümlemede doğrudur. Devlet, topluma,
toplumun tüm bireylerine karşı bir soyutlamadır. Kendine egemen
olan sınıfın bireylerine karşı da zorlamayı
temsil eder.
Proletarya diktatörlüğü işçi sınıfının kendi
devletini kurmasından komünizmin üst aşamasına dek uzanan süreyi
kapsar. Bu sürede kendi içinde değişimlere uğrar, ülke içi ve
dışında sınıf savaşının
gelişmesine bağlı olarak işlevi değişir.
Bu süreç, dünya ölçüsünde emperyalizmin çökmesiyle yeni aşamalara
büyüyecektir.
Dünya proletarya diktatörlüğü, sosyalizmin her alanda emperyalizme üstün geldiği, geri
dönüşsüz egemenlik anınıdır. Tam da bu nedenle, bu
aşamadan önce hiçbir ülkede devlet ortadan kalkmaz.
Devletin kuruyup gitmesi de, sınıfların ortadan
kalkması gibi üretim güçlerinin dünya çapında gelişmesi
temelinde gerçekleşecektir. Dolayısıyla komünizm ancak dünya
çapında gerçekleşebilir.
Tek ülkede komünizm olmaz.
Proletarya
diktatörlüğünün en uygun devlet biçimi aktif yığın
demokrasisidir
Her devlet gibi proletarya diktatörlüğü de çok farkı biçimlerde
örgütlenebilir. Proletarya devleti çoğunluğun devletidir,
dolayısıyla içeriğinde en demokratik devlettir, ama biçiminde
demokrasi de, çıplak diktatörlük de (geçici süreler için) olabilir.
Proletarya diktatörlüğü çoğunluğun
çıkarlarını temsil eder. Demokrasi de çoğunluğun
yönetimidir. Yaşanan ortama, partinin izleyeceği hatta vb. bağlı
olarak içerikle biçim arası derece derece açılabilir. Proletarya
devleti olma içeriğiyle, biçim olarak demokrasinin uygulanması
arasında açıklığın ortaya çıkması, devletin
proletaryanın girişimi dışına çıkması
demektir. Uzmanlık dalı olmaya devam eden devlet
işleyişinin proletaryanın yeterince
ağırlığını koymadığı, aktif olarak
katılmadığı bir biçimde yürümesi demektir. Bu bürokratik
deformasyondur.
Sosyalizmde demokrasi, çoğunluğun yönetimi, en başta,
emekçiyi çeşitli oyunlarla yönetimden uzak tutan ve onu ezmede araç olan
burjuva devletini dağıtıp yerine proletarya devletini kurarak
sağlanacaktır. Çoğunluğun devletini kurmak
başlıbaşına dünyanın en demokratik
kazanımıdır.
Ancak bununla bitmez. Amaç çoğunluk adına bir gurubun (bürokrasi)
değil, çoğunluğun kendi yönetimi olduğu için, yalnız
eski devlet bürokrasisini yoketmek için değil, yenisinin de halka
karşı dönmesini engellemek için önlemler alınacaktır.
Bunların yanında, insanlık tarihinin kazanımları
olan tüm demokratik haklar ve özgürlükler, hiçbir burjuva devletinin
veremeyeceği ölçüde emekçi halka sağlanacaktır. Böylece
çoğunluğun yönetimi olan demokrasi, her alanda azınlık
görüşlerin de çoğunluk haline gelebilmesinin olanaklarını içinde taşıyacaktır.
Demokrasi yalnızca oy verme vb. gibi anlaşılamaz. Demokrasi
sürekli bir fikir oluşturma ve karar verme sürecidir. Böyle
olduğu için her alanda, her düzeyde geniş tartışma
olanağı ister. Tartışma ortamını
yaratamamış, farklı görüşlerin ortaya getirileceği
platformları olmayan, açık tartışmayı kurumlaştıramamış
bir demokrasi en iyi biçimiyle rıza demokrasisi olur. Oysa sosyalizmin
gereği yığın demokrasisidir.
Tutarlı bir demokrasi (çoğunluğun yönetimi), ezilen
çoğunluğun erki olan proletarya diktatörlüğünü gerektirir.
Ezilen çoğunluğun devleti olan proletarya diktatörlüğü de,
çoğunluğun yönetimi demek olan demokrasiyi gerektirir. Bu nedenle,
proletarya diktatörlüğünün en uygun devlet biçimi aktif
yığınsal demokrasidir.
Sosyalizmde demokrasi
komünizme ilerleyebilmenin zorunlu koşuludur
a) Sosyalizm sınıflı ve sınıf
çatışmalı bir toplumdur. Demokrasi ise sınıf
savaşının daha özgür, daha açık, daha geniş
örgütlenmesi demektir.
Sosyalist toplumda da, sınıfların ve katmanların
çıkarları en yoğunlaşmış biçimiyle siyaset
alanında belirlenir. Sosyalist devlet sınıf ve katmanların
özel çıkarlarını siyasal alanda dikkate almak zorundadır.
Bu ancak merkezi işleyişle, her düzeyde (örgütsel, bölgesel ya da toplumsal) yığın girişimini birleştirebilmekten geçer.
b) Devlet mülkiyeti sosyalizmde tüm halkın mülkiyetini temsil eder,
kendisi değildir. Bu nedenle işgücü ve üretim araçları
arasında ayrılığı tam anlamıyla ortadan
kaldırmaz. İşçi üretim araçlarının mülkiyetini kendi
adına kullanması için devlete verir.
Zaten toplumun üzerinde bir kurum olan devlet bürokratikleşirse,
işçi sınıfından uzaklaşırsa işgücü ile
üretim araçlarının bütünleşmesi o ölçüde biçimselleşir.
Sosyalizmde toplumun ve üretimin örgütlenmesi ve yönetimi de hâlâ
uzmanlık işidir. Üreten-yöneten ayrımı azalarak
sürmektedir.
Devletin sınıf egemenliği sorunu, devletin işletilmesi
sorunundan farklıdır. Komünizme devrimci dönüşüm
aşamasının önemli bir çelişkisi budur. İşçi
sınıfı, egemen sınıftır ama devleti işletmeye
hazır değildir. Onun adına bu işi yapacak bir kesimi
(bürokrasi) kabul etmek zorundadır. Bunları ne derece
denetleyebildiği onun komünizme ne denli ilerleyebileceğini
belirleyecektir. Ne derece denetleyebildiği de demokrasinin ne denli
uygulandığıyla, işçi sınıfı-devlet
bütünleşmesinin ne denli derinleştiğiyle eş
anlamlıdır.
c) Sosyalizmde işgücü ile üretim araçlarının
bütünleşmesinin nesnel temeli vardır. Üretim araçlarının
proletarya diktatörlüğü mülkiyetine girmesi, tarihte ilk kez
yığınlarla devlet arasındaki uçurumu kapatma
olanağı sağlamıştır. Emek alanında, ekonomik
gelişme de, siyaset alanında gelişme de artık birbirine
doğrudan bağlanmıştır. Dolayısıyla ekonomi
de, devlet de ilerleyebilmek için halkın aktif katılımına
bakmaktadır.
Komünizmin ilk aşamasında demokrasinin giderek genişleyen
biçimde uygulanması, halkın demokratik pratiğinin
genişlemesi, sınıfsız ve devletsiz topluma yürüyebilmesinin zorunlu koşuludur.
5.3. Türkiye'de
sosyalizm kuruculuğu ve sosyalist demokrasi
Her uygulama gibi Sosyalist Türkiye de sosyalizmin evrensel özelliklerini
ve toplumumuzun gelişiminden kaynaklanan özellikleri birlikte
barındıracaktır.
Sosyalizm kapitalizmin geliştirdiği taban üstünde, ondan ileri
bir aşamadır. Türkiye'de sosyalizmin kurulabilmesi için gerekli
minimum taban vardır. Ancak gelişmiş-yaygın üretim
güçlerine dayalı gerçek sosyalizmi kurmak uzun bir tarihsel süreç
alacaktır. Önce kapitalizmin yetersiz hazırladığı
tabanı son hızla döşemek gerekecektir. Türkiye'de sosyalizm
kuruculuğu devrimi yapmaktan daha zor olacaktır.
Türkiye'de özel mülkiyetin ortadan kaldırılması, toplumsal
mülkiyetin kurulması, üretim ilişkilerini toplumda varolan üretim güçlerinin
ancak bir bölümüyle uyumlu duruma getirecektir. O bölüm kapitalist
makinalı üretimin varolduğu alandır. Bu nedenle ve özellikle
üretim güçlerinin en hızlı biçimde geliştirilmesine zaman
tanımak için çeşitli kapitalist mülkiyet biçimlerinden geçici olarak
yararlanılacaktır. Buna bağlı olarak, tekeller
dışında özel işletmeler, uzun bir sürede ve adım
adım devletleştirilecek, kollektifleştirme hareketi özellikle
yavaş ve gönüllü yürütülecektir. Kapitalist ülkelerden egemenlik
haklarımıza karışma oluşturmayan kredi
kullanılacaktır.
Türkiye toplumu kendi içine kapatılmayacak, halkımızın
tüm dünya ile doğrudan tanışması her yoldan teşvik
edilecektir.
Türkiye'de sosyalizm zaman içinde üretim güçlerinin gelişmesine,
üretim biçiminin olgunlaşmasına, kültürel düzeyin yükselmesine
paralel olarak partinin bilinçli-aktif çabasıyla her geçen gün
gelişecektir.
Tarih, yığınların enerjisine dayanan sosyalizmin ülkeyi
kapitalizmden çok daha hızlı geliştirdiğini
göstermiştir. En başta Sovyetler Birliği'nin deneyimi bunun
canlı örneğidir. Sosyalizm, tarihin pratik sınavını
başarıyla vermiş, insanlığı gerçek özgürlüğe
ve kurtuluşa kavuşturacak bir düzen olduğunu
kanıtlamıştır.
***
Proletarya diktatörlüğü, hem çoğunluğun çıkarlarını
temsil ettiği için, hem tüm kapsamıyla demokrasiyi
varsaydığı için demokratik burjuva devletinden bin kat daha
demokratiktir.
Türkiye’de ülkenin geri ve küçük burjuva karakterinden dolayı,
proletarya diktatörlüğünün bazı özellikleri kaçınılmaz
olarak gelişmiş ülkelerde olacağından farklı
olacaktır.
Türkiye'de sosyalist demokrasi açısından kısa ve orta dönem
farkları yanında uzun dönem farklarını da dikkate
almak gerekir. Uzun dönem farkları, ancak kuşaklar boyu
çalışma içinde kapatılabilecek farklardır. Bunlar
azgelişmişlik-gelişmişlik farklarıdır.
Türkiye toplumunda demokratik yan çeşitli
tarihsel-kültürel-ekonomik-toplumsal-uluslararası nedenlerle geride
kalmıştır. Bu geri kalışın önemli bir göstergesi
olarak sivil (civic) toplum çok cılızdır. Sivil toplum
örgütlenmelerinin, devlet işlevlerinin ve toplumsal yaşamın her
alanında giderek daha fazla yer tutması gerekir. Sosyalist
demokrasi ancak böyle sağlanır, geliştirilir, haklar
yığınların aktif katılımı-denetimiyle
yaşama geçebilir.
Sivil toplum, ekonomik gelişme ve kültürel gelişme, üçü birlikte Türkiye'de proleter demokrasisini
sosyalizme yakışan bir düzeye ulaştıracaktır.
Partinin, Türkiye toplumunun demokratik gelişmesinin bilinçle önünde
yürümesi gerekir, çünkü demokrasi sosyalizmin, demokrasinin kendini
yadsıyacağı sınıra dek genişletilmesi ise
komünizme geçişin vazgeçilmez koşuludur.
Komünizm ülke çapında büyük ölçekli üretimin olabilen en yüksek
merkeziliğini gerektirir ve varsayar. Ancak, sosyalist ekonominin
gelişmesine paralel olarak merkezi otoritenin etkinliği,
merkezileşme arttıkça, tabanın etkinli, demokrasi de artmak
zorundadır. Tabanda yaratıcı eylem, yeni kamu
yaşamının temel unsurudur. Canlı, yaratıcı
sosyalizm, Türkiye halkının kendi ürünü olacaktır.
Proletarya diktatörlüğünün en uygun devlet biçimi olan aktif
yığın demokrasisi programımızın Türkiye'de ilk
anda ne derece uygulanabileceği, devrim sırası ve sonrası
koşullara bağlıdır. Ulaşmak istediğimiz budur.
Tüm engelleri aşarak kuracağımız budur.
TKP Türkiye işçi
sınıfının öncü örgütüdür
Türkiye Komünist Partisi, Marksizm-Leninizm ve proletarya
enternasyonalizmine bağlı komünistlerin gönüllü birliği,
işçi sınıfının ideolojik-siyasal öncüsü olan bir sınıf
partisidir.
Komünist partisinin proletaryanın bir bütün olarak
çıkarlarından öteye çıkarı yoktur. İşçi
sınıfının burjuvaziye karşı
savaşının çeşitli gelişme aşamalarında her
yerde ve her zaman hareketin bir bütün olarak çıkarlarını temsil
eder.
Dolayısıyla komünistler, işçi sınıfının
en ileri, en sınıf bilinçli ögeleri olarak TKP'de biraraya
gelmişlerdir.
Komünistler her zaman proletaryanın en büyük, en güçlü, en merkezi
birimlerde örgütlenmesinden yanadırlar. Ayrı örgütlenmeyi zorunlu
kılan nesnel koşullar yoksa, proletarya tek partide örgütlenir. Bu
proletarya enternasyonalizminin gereğidir.
Bir hareket, aynı devlet sınırı içindeki işçilerin
örgütsel birliğini savunmuyorsa burjuva ulusçuluğundan kopmamış
demektir.
Türkiye'de nesnel koşullar tüm uluslar ve ulusal azınlıklar
proletaryasının Türkiye çapında tek bir partide örgütlenmesini
zorunlu kılmaktadır.
TKP, tüm uluslardan işçilerin sömürüyü yoketme ve
sınıfsız toplumu yaratma kavgasında ideoloji, siyaset ve
örgüt birliği demek olan enternasyonalizme sımsıkı
bağlıdır.
Proletarya enternasyonalizmi ülkedeki proleter savaşımın
çıkarlarının, dünya ölçüsündeki aynı
savaşımının çıkarlarına bağlı
kılınmasını zorunlu tutar.
İşçi sınıfı çıkar ve amaçlarının
enternasyonal birliği anlayışı ulusal sınırlar
içindeki hareketten kendiliğinden doğmaz. Bu nedenle, TKP işçi
sınıfına proletarya enternasyonalizmi fikirlerini
aşılamak, ulusçulukla uzlaşmasız savaşmak görevini
inatla yürütür. Dünya işçi ve komünist hareketinin Marksçı-Leninci
temeldeki birliğine zarar veren akımlarla savaşmayı görev
bilir. Ulusçulukla oportünizm ve revizyonizmin derin bağının
bilincindedir.
TKP, dünya proletaryasının, dünya ölçüsünde strateji ve
örgütlenmeye sahip olması gerekliliğine inanır. Bugün merkezi
bir uluslararası örgüt, bir dünya partisi olmadığından,
komünist partilerinin bağımsızlığı ile komünist
hareketin Marksizm-Leninizm ve proletarya enternasyonalizmi temelinde
birliğini bağdaştırma sorunu daha büyük önem
kazanmıştır. TKP, dünya devriminin çıkarını her
zaman, herşeyin üstünde tutar.
Proletarya enternasyonalizmi, her komünist partisinin önüne öncelikle
ülkesinde devrimi yapmak görevini koyar. Yaşayan sosyalizmi ve dünya
komünist hareketini savunmanın, dünya barışını
korumanın gerçek yolu buradan geçer.
TKP Leninci
örgütlenme ilkelerine bağlıdır
Komünistlerin baş ve değişmez görevi, ve sistemli, çok
yönlü, ilkeli propaganda ve ajitasyon ajitasyon yürütmektir.
Yığınları, şiddet yoluyla devrim görüşüyle
yoğurma gerekliliği, Marksizm teorisinin kökünde yatar. Burjuva
ideolojisine karşı sürekli ve tutarlı savaş, devrimin
önkoşuludur.
Parti propaganda ve ajitasyon çalışmasını merkez organ
temelinde yürütür. Merkez yayın organı, ``yalnızca kollektif bir
propandacı değil, aynı
zamanda kollektif örgütçüdür.``
Merkez organın dağıtım ağı çevresinde
örgütlenme, merkez organ temelinde eğitim, partimizin sürekli ortak
eyleminin temelini oluşturur.
Komünist partisinin temel örgütsel birimi hücredir. Hücre tüm parti
üyelerinin içinde yer almaları gereken tek birimdir. İşyeri ve
yerleşim esasına göre kurulan temel örgüt, partinin emekçi
yığınlarla en yakın, en profesyonel geniş
ilişkisini kurar.
Profesyonel devrimciler örgütü
Aynı zamanda üyelerinin kendini eğitmiş, devrimci
savaşın özel sanatlarını öğrenmiş,
yaşamının tümünü partisine adamış profesyonel
devrimciler olarak yetişmesi için çalışır.
Partimiz özellikle işçi devrimcilerin yetişmesine önem verir. Bu, işçi sınıfı içinde, fabrikalarda örgütlenmeyi başa
almayı getirir. Parti bunu endüstriyel yoğunlaşma ilkesine göre yapar. Örgütlenmesini kilit fabrikalarda ve stratejik
işkollarında yoğunlaştırır.
Bireysel ve kollektif düzeyde eleştiri-özeleştiri, komünist
partisinin birliği, gelişmesi, büyümesi için ilk koşuldur.
Amacı partinin işçi sınıfına, insanlığa
hizmet yeteneğini sürekli olarak güçlendirmektir.
Eleştiri, eleştirilen bireyi ya da kollektifi yıkmak
değil, partinin ortak amacına katkısını arttırmak
amacını güder. Eleştirilen tutumun sınıfın ve
partinin çıkarlarına neden uymadığını gösterir.
Burjuva ve küçük burjuva etkiler sürekli olarak partinin üzerinde
basınç yapar, partiye sızar. Bireylerin ya da kollektiflerin
raslantısal hataları, düzeltilmezse eğilim, hatta sapma durumunu
alabilir. Eleştiri-özeleştiri bu tehlikeye karşı en etkin
silahlardan biridir.
Partide kadın-erkek ayrımı yoktur
Partide kadın-erkek ayrımı yoktur. Erkek komünistler
eşitliği pratikte uygulamalı, kadın komünistler
uygulanmasında ısrarlı olmalıdırlar. Böylece partinin
savaşım gücünün sınırları genişler.
TKP, gizlilik-açıklığı, legalite-illegalite ile
birbirine karıştırmaz. Legal partinin de, illegal partinin de
çalışması değişik derecelerde gizli ve açık
çalışmalardan oluşur. Ağır illegalite
koşullarında çalışan partimiz, burjuva toplumunda en
illegal olan budanmamış ideolojisini, siyasal tutumunu en açık
biçimde ortaya koyar.
Burjuvazi komünist partisine devrim yapma özgürlüğü tanımaz.
Devrimini yapmamış komünist partisi, burjuva
yasallığın sınırlarından bağımsız olarak, devrimci
amaca yönelik savaşımı
kadar özgürdür.
Komünist partisi yönetimi partinin ideolojik-siyasal-örgütsel öncüsüdür.
Güvenilir ve yetenekli, profesyonel olarak eğitilmiş, uzun bir deneyim
okulundan geçmiş, uyum içinde çalışan liderler
olmaksızın modern toplumda hiçbir sınıf kararlı bir
savaşım yürütemez.
Hiçbir hareket, sürekliliğini sağlayan kalıcı bir
yönetim örgütlenmesi olmadan yaşayamaz.
Partimiz yönetim kadrolarının her düzeyde yönetim ve
çalışma biçimlerini modernleştirmelerine büyük önem verir. Bu,
profesyonel devrimciler örgütü olabilmenin gereğidir. TKP'de bilimin
ilerletilmesinde parti yönetimi sürekli ve ağırlıkla rol
alır.
Kadrolar, o kadroları oluşturan bireylerin eksikleri ve
yanlışları düzeyinde değerlendirilmez. Bir kadronun
ileriliği ya da geriliği, o kadronun toplumsal gelişmenin
dayattığı görevleri önüne koyup gerçekleştirmek için
çalışıp çalışmadığıyla belli olur.
TKP, Leninci örgütlenme ilkelerini pratikte uygular. Somut örgütlenme
biçimleri açısından, örgütlenmenin değişmeyecek bir
şeması olmadığı gerçeğinden hareketle,
yapısını yeni koşullara sürekli olarak uyarlar.
TKP
demokratik-merkeziyetçidir
TKP illegalite koşullarında partinin yukarıdan
aşağıya örgütlenmesi ilkesine bağlıdır. Partiye
yoldaşça güven göstererek çalışacaklar parti saflarına
katılır. TKP, demokratik-merkeziyetçilik ilkesini benimser.
Savaşmak isteyenler için demokratikliğini zamana, yere,
yaptığı işe uygun olarak biçimlendiren merkeziyetçi ve demir disiplinli örgütlenme gerekir.
İllegal partide işlevlerin ayrımı ve
karşılıklı denetim, yerel örgütlerin kendi alanlarında
özerkliği, merkez yönetim organının seçimle gelmesi,
tartışma, kongre ve toplantılarının
yığınlara açılması demokratikliğin
dayandığı ilkelerdir.
Komünist disiplin, ideolojik birlik, doğru siyaset ve
yığınlarla bağ temelinde gelişir.
İşçi sınıfının örgütlenme gücüne inanan,
karşılıklı saygıya dayanan disiplin,
savaşımda yetki ve sorumluluk devrini, girişkenliği
arttırır.
Parti ve sendikalar aynı sınıfın farklı
örgütleridir.
Komünistler sendika ile parti arasındaki sınırların yok
edilmesine, sendikaların partinin görevini üstlenmesine de, partinin
sendika görevlerini üstlenmesine de karşıdırlar. Böyle tutumlar
hem sendikaları, hem partiyi güçten düşürür.
Komünistler sendikaların er ya da geç kendi görüşlerini
benimseyeceğini bilirler, geleceğin kendi düşüncelerine ait
olduğuna inanırlar ve sendikaları bölmez, sürekli ve güvenli
Marksist propaganda yürütürler.
Komünistler sendikaların örgütsel
bağımsızlığını, siyasette partiye
bağımlılığını savunurlar.
Komünistler sendika içi demokrasiyi, üyelerin sendikalarda söz ve karar
sahibi olmasını, kendi örgütlerini denetlemelerini isterler.
Sendikalarda siyasal görüşler nedeniyle tasfiyeciliğe
karşıdırlar.
Komünistler sendikal birliği gözetirler. İşçilerin büyük
sendikalarda toplanmasından yanadırlar. Kapitalizm
koşullarında sendikaların bölünmüşlüğünün
bitmeyeceğini de bilirler.
Komünistler, sendikalarda, yönetiminde kimin olduğuna bakmadan aktif
çalışma yürütür, burjuva görüşlerin işçi
sınıfı içinde zehir saçmasını önlemek için
savaşırlar. Ücretli kölelik sistemi yıkılmadan hiçbir
sendikal istemin kalıcı olarak elde edilemeyeceğini
anlatırlar. Tüm ekonomik, sendikal ve demokratik istemleri ana göreve
bağlarlar.
Komünistler sendikalara savaşım hedefi olarak kapitalizmin ve
sınıf savaşının ulaştığı
gelişkinlik düzeyine uyarlı hedefler gösterirler. Gerçekçi istem, ne
burjuvazinin verebileceği kadarıyla ne de işçi sınıfının
o anda alabileceği kadarıyla sınırlı değildir. Toplumsal
gelişmenin çıkarlarına uygun olarak saptanmış
istemdir.
Komünist partisi açısından din kişisel sorun değildir. Komünist
partisi dinsel inanç biçiminde ortaya sürülen bilinç yoksunluğuna,
bilgisizliğe kayıtsız kalmaz, ateist propaganda yapar.
Partimiz, işçi sınıfının kapitalizmin güçlerine
karşı kendi savaşımı ile aydınlanmadıkça,
ateist propagandanın, işçi sınıfını bu yolda
yeterince aydınlatamayacağına inanır.
Yığınların sermaye egemenliğinin her türlüsüne
karşı savaşımına öncülük eder. Ateist
propagandayı temel görevine, sömürücülere karşı sınıf
savaşımını geliştirmek görevine bağlar.
Partimiz, dinsel inancın sınıf savaşımında
öteki sınıf kardeşleriyle birlikte yer almaya engel
olmadığına inanır.