ADİL DAĞITIM YAYGARASI
Enternasyonal Forum sitesinde çıkan bu yazıda Yusuf Zamir, Türkiye’de Marksist hareket içinde, çoğunlukla yabancı dil bilinmemesinden ya da Marks’ın ne yazdığının fazlaca merak edilmemesinden ötürü çok fazla önem verilmeyen, bilinmeyen bazı tarihsel gerçeklerin ışığında Marks’ın “dağıtım” üzerine getirdiği görüşleri bilincimize çıkartıyor. Sosyal demokrasi ile komünist hareket arasındaki temel bir farka da bu arada işaret etmiş oluyor.
14-15 Şubat 1875 tarihinde, Almanya’nın Gotha kasabasında toplanan bir komisyon, Alman İşçileri Genel Derneği ile Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin birleşme kongresine sunulmak üzere bir program taslağı hazırladı. Taslak, görüşünü bildirsin diye Marks’a gönderildi. Marks, program taslağını eleştiren kısa notlar yazdı ve kongre öncesinde liderlere iletilmek üzere yolladı. Ancak Marks’ın eleştirileri hoşa gitmediği için hasıraltı edildi, kimi liderlere hiç ulaştırılmadı.
Birleşme kongresi 22-27 Mayıs 1875’de toplanarak Almanya Sosyalist İşçi Partisi’ni kurdu. Kongre, daha sonra Gotha Programı olarak ünlenen taslağı az bir değişiklikle kabul etti. Marks’ın Gotha eleştirisi uzun yıllar gün yüzü görmedi. Engels, ancak 31 Ocak 1891’de, Neue Zeit’da, metnin basın yasası yüzünden biraz yumuşatılmış bir versiyonunu yayımlatabildi.
O zamanki Alman işçi hareketinde Ferdinand Lassalle’cı (1825 - 1864) fikirler yaygındı. Lasal, sosyalizmi tüketim araçlarının adil paylaşımı olarak takdim ediyordu. Bu popülist takdim, kurtuluş mücadelesini yavanlaştırarak düzen sınırlarına çeken bir eksen kaymasına yol açıyordu. Nitekim, Lasalcı adil dağıtım vurgusu, daha sonraki yıllarda iyice burjuva reformizmine kayan sosyal demokrasi akımının ideolojik temellerinden biri olmuştur.
Marks, Gotha Programı’nda adil dağıtımın öne çıkarılmasını “şu dağıtım denen şey için bu kadar yaygara koparılması ve esas vurgunun buna vurulması işin genelindeki bir hatadır” diye eleştirdi ve sosyalizmi asıl tanımlayan niteliği şöyle anlattı:
“Bir yandan ‘emeğin tüm ürünü’, öte yandan ‘eşit hak’, ‘adil dağıtım’ deyişleri üzerinde daha uzun durdum. Amacım, belli bir dönemde belli bir anlam taşımış bulunan ama şimdi artık eskimiş lâf salatasına dönen bu fikirleri partimize tekrar dogma olarak dayatma girişiminin nasıl bir suç olduğunu göstermektir. Amacım, partiye çok büyük emeklerle aşılanmış ve şimdi onda kök salmış bulunan gerçekçi bakış açısını, demokratlar ve Fransız sosyalistleri arasında çok yaygın olan hak ve öteki süprüntüler üstüne ideolojik saçmalıkları kullanarak saptırma girişiminin nasıl bir suç olduğunu göstermektir.
“Şimdiye kadar yaptığım analizler bir yana, şu dağıtım denen şey için bu kadar yaygara koparılması ve esas vurgunun buna vurulması işin genelindeki bir hatadır.
“Her üretim tarzında tüketim araçlarının dağıtımı, bizatihi üretimin koşullarının dağıtımının bir sonucudur. Üretimin koşullarının dağıtımı da bizatihi üretim tarzının bir niteliğidir. Örneğin kapitalist üretim tarzı, yığınlar sadece işgücüne, yani üretimin kişisel koşuluna sahipken, üretimin maddi koşullarının sermaye ve toprak mülkiyeti biçiminde işçi olmayanların elinde bulunması gerçeğine dayanır. Eğer üretimin unsurları böyle dağıtılırsa, tüketim araçlarının bugünkü dağıtımı bunun otomatik bir sonucudur.
“Eğer üretimin maddi koşulları işçilerin kendi kooperatif mülkü haline gelirse, bunun sonucunda, tüketim araçlarının dağıtımı da şimdikinden değişik olacaktır. Vulgar sosyalizm (ve onun aracılığıyla demokrasinin bir kesimi), burjuva ekonomistlerden dağıtımı üretim tarzından bağımsızmış gibi ele almayı ve bu yüzden de sosyalizmi öncelikle dağıtım çevresinde dönüp dolaşırmış gibi takdim etmeyi devralmıştır. Gerçek ilişkiler çoktandır açıklığa kavuşturulmuş olmasına rağmen geriye dönmek niye?” (K. Marks, “Gotha Programının Eleştirisi”, 1875, MESY, İng., c. 3, s. 19-20.)
Alıntıyı çözümlemek için öncelikle metinde geçen “dağıtım” kavramının kullanıldığı farklı bağlamları ayırt edelim. Üçüncü paragrafın başında “dağıtım”ın iki ayrı soyutlama düzleminde kullanıldığını görüyoruz:
1. “Üretimin koşullarının dağıtımı”.
2. “Tüketim araçlarının dağıtımı”.
İkinci soyutlama düzlemi, yani tüketim araçlarının dağıtımı, birinci soyutlama düzleminin, yani üretimin koşullarının dağıtımının bir sonucu olarak ortaya çıkar. O halde, tüketim araçlarının dağıtımının karakterini çözümlemek için öncelikle bakılması gereken yer, üretimin koşullarının nasıl dağıtıldığıdır. Marks bu tespiti daha önce Grundrisse’de de yapmıştır:
“En sığ kavranışıyla dağıtım, ürünlerin dağıtımı gibi görünür ve bu ölçüde üretimden uzaklaşıp yarı bağımsızlaşır. Ancak dağıtım, ürünlerin dağıtımı olmazdan önce, birincisi, üretim araçlarının dağıtımıdır, ikincisi, aynı ilişkinin başka bir boyutu olarak toplum üyelerinin farklı üretim dalları arasındaki dağıtımıdır (bireylerin belirli üretim ilişkilerine tabi kılınması). Ürünlerin dağıtımının, bizzat üretim sürecinde içerilmiş olan ve üretimin yapısını belirleyen bu dağıtımın (üretimin koşullarının dağıtımının - YZ) sadece bir sonucu olduğu açıktır.” (K. Marks, Grundrisse, Ağustos 1857 - Mart 1858, İng., çev. Martin Nicolaus, Penguin Books, s. 96.)
Üretimin koşulları, emek ile emeğin maddi koşullarından oluşur. Üretimin koşullarına sahipliğin durumu, yani işgücü ile üretimin maddi koşullarına sahipliğin durumu, üretim tarzının niteliğini tayin eder.
Üretilen ürünlerin dağıtımının karakteri, bütün üretim tarzlarında, üretimin koşullarına sahipliğin durumuna bağlı olarak ortaya çıkar. Örneğin ilkel komünal toplumda üretimin koşulları spontane birlik halindedir. İlkel komün, herkesin toplam işgücünü ve üretimin maddi koşullarını komünal olarak sahiplenme temelinde üretim yapar. Üretimin bütün unsurları komünal olarak sahiplenildiği için üretilen ürünlerin dağıtımı da komünal karakterde olur. Ata kültü, tecrübeli üyelere saygı, gelenek, görenek çerçevesinde oluşan komünal irade, üretilen ürünlerin komün üyeleri arasındaki dağıtımını doğrudan hayata geçirir.
Emek ile emeğin maddi koşullarının tarihsel yabancılaşma süreci içinde birbirinden ayrılması üretimin koşullarını parçalamıştır. Üretimin koşullarının parçalanması kapitalizmde doruğa çıkmıştır. Kapitalist toplumda üretimin koşulları öyle dağılmıştır ki, bir yanda üretimin kişisel koşuluna, yani işgücüne sahip olan işçiler, öte yanda da üretimin maddi koşullarına, yani geçim ve üretim araçlarına sahip olan kapitalistler vardır.
Üretimin koşullarının yukarıdaki gibi dağıldığı kapitalist toplumda çözülmesi gereken sorun şudur: Fiilen parçalanmış olan üretimin koşulları nasıl yan yana getirilip üretim yapılacaktır?
Sorunun çözümü özel mülkiyet ilişkisindedir. Özel mülkiyet, doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının birbirinden ayrılmasıyla doğmuş olan insana aykırı toplumsal ilişki biçimlerinden biridir. Özel mülkiyet ilişkisi, mülk sahipliğine, toplumun şimdiki ve geçmiş emek faaliyeti üstünde tasarrufta bulunma iktidarını verir.
Geçmiş emek faaliyetlerinin ürünlerini, yani üretimin maddi koşullarını özel mülkleri olarak ellerinde tutan kapitalistler, işçilerin işgüçlerini satın alarak mülkiyetlerine geçirirler. Böylece, özel mülkiyetin toplumsal iktidarı altında, emek ile emeğin maddi koşullarının birleşmesiyle üretim yapılabilir olur. Üretimin bütün unsurlarına bu şekilde sapkınca sahipleniş, kapitalistlere işçilerin ürettiği ürünlere “el koyma hakkı”nı verir.
Kapitalist toplumda işgücüne sahiplik ile üretimin maddi koşullarına sahipliğin birbirinden ayrı vazedilmiş olması, üretimin sonuçlarının dağıtılacağı insana aykırı tarzı da belirler: İşgücü sahibi olan işçiler ücret, geçim ve üretim araçları sahibi olan kapitalistler de kâr alır.
Toprak sahipliği, üretimin öteki maddi koşullarına sahiplikten tarihsel olarak farklı gelişmiştir. Her toprak sahibi, kapitalist işletmeciliğe soyunarak doğrudan işçi çalıştırmaz. Bazı toprak sahipleri toprağını kapitalist girişimciye kiralar, karşılığında kapitalistten toprak rantı alır. Toprak rantı, toprak sahibinin, toprağını kiraya verdiği kapitalist girişimcinin kârından kira bedeli olarak aldığı paydır. Toprak rantı, toprak sahibinin kapitalistle ortak olarak işçiden sömürdükleri artı-değerden payına düşen miktardır.
Ortak olarak işçiyi sömürme durumu, kapitalist girişimciye para-sermaye kiralayıp karşılığında faiz alanlar için de geçerlidir. Kapitalist toplumda üretimin sonuçlarının dağıtımı, sömürü ilişkisini ifade eden ücret, kâr, toprak rantı, faiz gibi sapkın toplumsal biçimler altında gerçekleşir.
Doğrudan üreticiler üretimin maddi koşullarını komünal olarak sahiplenmedikleri sürece, sömürü ilişkisinden arınmış bir dağıtım mümkün değildir. Onun için, üretimin maddi koşullarının sahipliğiyle ilgilenmeyen adil paylaşım popülizmiyle Marks’ın hiçbir ilgisi yoktur.
Marks’ın asıl baktığı yer, üretimin koşullarının nasıl dağıtıldığıdır. Yukarıdaki alıntıda geçen “eğer üretimin maddi koşulları işçilerin kendi kooperatif mülkü haline gelirse” ibaresi bunu anlatır.
İnsanlığın komünist (sosyalist) topluma adım atacağı moment, doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının yeniden birliğinin sağlanacağı, böylece yabancılaşmış emeğin ortadan kalkıp yerine özgür yaratıcı faaliyetin geleceği momenttir. Bu moment, komünist (sosyalist) toplumun esas niteliğini kuran momenttir. Komünist (sosyalist) toplumda tüketim araçlarının dağıtım tarzı, bu esas niteliği içinde barındıran bir sonuç olarak ortaya çıkar.
Onun için Marks vurguyu, doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının insana layık bir tarzda, doğrudan birleşmesine vurur. Doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının sahiden birleştiği, böylece doğrudan üreticilerin toplumsal üretkenliklerini kendi ellerine aldıkları toplumda üretimin sonuçlarının dağıtımı komünal bir karaktere kavuşur. Komünal toplumda doğrudan üreticilerin tüketim araçlarına ulaşabilmek için, kapitalist toplumda olduğu gibi, bireysel işgüçlerini meta kılığına sokarak ücret biçimindeki parayla, parayı da tüketim araçlarıyla mübadele etmesi yoktur.
Yusuf Zamir
20 Aralık 2010 |