Komünistler uyarıyor
Alevi sorununun çözümü(?) yakınmış!..
S Can
Muharrem ayının sonuna geldiğimiz şu sıralarda devlet bakanı Faruk Çelik, “Hazreti Hüseyin’in ve diğer Kerbela şehitlerimizin saygı ve rahmetle anıldığı manevi bir günde, toplumumuzun en derin sorunlarından birini anlamak ve çözüme kavuşturmak için seferber olmuş durumdayız” sözleriyle bir yandan Alevi-Bektaşi toplumuna şeker dağıtırken, bir yandan da Alevi sorununun çözümüne “bu kadar yakın olunmamıştır” buyurmuş.
Vay canına deyip haberin gerisini okuyunca meseleyi anladık. Boyalı basının bildik yanıltması! Adam, eğitim müfredatında Alevilerin / Aleviliğin anlatılmasına ilişkin bir durumdan bahsediyor.
Faruk Çelik’in duhul olduğu devlet komitesinin Alevilikle ilgili ne cevherler yumurtlayacağını merak etmiyoruz. Bizce, bunların “zorunlu” din dersinde söyleyecekleri ile, farzu mahal Alevi itirazlarını kabul etseler, “zorunlu olmayan” din derslerinde söyleyecekleri birbirinden pek farklı olmayacak.
Örnekleyelim
Alevi inancının belkemiğini oluşturan “Enelhak” için “iyi bir şeydir” mi diyecekler? Enelhak dediği için “katli vacip” görülenleri nasıl açıklayacaklar?
İnancı gereği namaz kılmayan, Ramazan orucu tutmayan, camiye ayak basmayan, Hacca gitmeyen, dualarını arapça-ibranice yapmayan Alevi-Bektaşiliği nasıl izah edecekler? Alevilerin dev ozanı Yunus Emre’yi tanıtırken, onun şu meşhur dizelerini saklamayıp da ne yapacaklar?
Oruç namaz zekat hac cürm ü cinayettürür
Fakir bundan azattır has-ül havas içinde
Ya da 19. Yüzyılın büyük şairi, Aleviliğin yedi ulu kişisinden biri olan Edip Harabi’nin Vahdetname’sinin şu dizelerine ne kılıf bulacaklar?
Daha Allah ile cihan yoğiken
Biz onu varedip, ilan eyledik
Hakka layık hiçbir mekan yoğiken
Hanemize alıp, mihman eyledik
Kendisinin henüz ismi yok idi
İsmi şöyle dursun, cismi yok idi
Hiçbir kıyafeti, resmi yok idi
Şekil verip tıpkı insan eyledik
Bu, Alevi inancının ta kendisidir. Şimdi sanıyor musunuz ki, zorunlu ya da zorunsuz din dersinde öğrencilere “biz onu varedip ilan eyledik” dedirtecekler!
Peki, ya Padişah 1. Selim’i nasıl anlatacaklar? Adam babasını Alevi-Bektaşilere meyilli ve zayıf diye zehirleterek öldürdü. Baba katili! Ardından Anadolu tarihinin gördüğü en büyük katliamlar dizisini gerçekleştirdi. Onun üzerinde tarihin yapıştırdığı “katil” yaftasını nasıl kaldıracaklar?
Selim’in oğlu Padişah Süleyman’ın 16. Yüzyıl boyunca süren büyük Alevi-Bektaşi-Kızılbaş-Rafızi katliamlarındaki melun rolünü dinler tarihini verirken nasıl nakledecekler?
Hazırladığı metinlerle Süleyman’a “Kanuni” lakabını kazandıran meşhur başkadı (şeyhülislam) ve de tanınmış Alevi-Bektaşi celladı Ebussuud Efendi’nin - ki AKP’nin başbakanı, Çorum’daki seçim konuşmasında onu “büyük değerler” arasında sayıyordu - “katli vaciptir” fetvalarına din dersi “içeriğinde” Alevi istemlerine uygun makyaj mı yapacaklar?
Herkesin bildiğini saklamayın!
Sözün kısası, arkadaşlar, herkesin bildiğini saklamanın alemi yok!
Türkiye burjuvazisinin bu allahçı hükümetinin, Aleviliğe ilişkin görüşleri sır değildir. Niyetleri behemehal atalarınınki gibidir. Bunların derin bilinçaltlarına yerleşmiş Aleviliğe ilişkin inanç, düşünce ve görüşlerinin değişmesi için, önce hamsinin ağaca tırmanması gerekecek. Zaten, bakanın da söylediği gibi “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin mevcut müfredatı, hukuki merciler meşru buluyorlar”mış.
Eğilimleri belli, inançları belli, siyasi şecereleri belli… Sonucu bugünden belli bir uygulamanın içindeyiz. Bunlardan gelecek hayır, “zorunlu olmayan” ya da içeriği değişik(!) din dersi, en az zorunlusu kadar hain ve kendilerininkine aykırı inançlara düşman olacaktır. Komünistlerden uyarması!
Merak ettiğimiz nedir, o zaman?
Alevi-Bektaşiliği devletin içine, Türk İslam sentezine çekme çabalarına Alevi-Bektaşi kesiminden kim onay verecek, hangi alçak imza atacak, Osman çıkan Ali kim, onu
merak ediyoruz.
Tam laiklik olmazsa demokratikleşme olmaz!
Ama asıl uyarımız, laikliğe ilişkindir. Şu sıralar kimi “sol” çevrede yaygınlaştığını gördüğümüz Müslümanlaşma eğiliminin tersine, biz komünistler, tam laikliğin toplumun demokratikleşmesinde olmazsa olmaz bir merhale olduğunu düşünüyoruz. 77 yıllık burjuva cumhuriyete eleştirimiz, tam laik olamadığı içindir.
Kemalistler devrimci tarzda başladıkları işi yarım bırakmış, korkup tırsarak geri çekilmiş, CHP iktidarı altında bugün toplumumuzda yaşanan melanetin altyapısını kendi elleriyle hazırlamışlardır. Bugün sıkmabaşlara karşı “uzlaşmaz”(!) görünen tavırları, arkaplandaki bu uzlaşma gerçeğini gizlemek içindir.
Biz hümanistiz, bir grup insan sıkmabaşlığı benimsiyor diye onlara zulüm yapılmasını haklı göremeyiz. İnsanlar özel hayatlarında hamamböceği giysileriyle dolaşmak isterlerse buna karşı çıkmayız. Tabii, kendi tercihlerini dışlarındaki topluma dayatma hakları olamaz.
Ama, bu tolerans bir yana, toplumun sahici insanlık toplumuna, komünizme ilerlemesinde, mevcut yabancılaşmayı yenmek üzere çerçevesi belli bir toplumsal hazırlık önlemi, belli bir demokratikleşme öğesi olarak, tam laikliğin vazgeçilmez ve küçümsenmez önem taşıdığını düşünüyoruz.
Laikliğin istemleri kısa ve özdür!
Tam laikliğin istemleri az, öz ve basittir:
- Din eğitimin ve devletin dışına çıkartılmalıdır. Devlette dine, din idaresine ilişkin tüm organlar lağvedilmelidir.
- Devlet rejisi altındaki din dersi, din eğitimi kaldırılmalıdır. Kamunun cebindeki beş kuruş bile dinsel kuruluşlara verilip ziyan edilmemelidir. Devlet giderek eğitimden de elini çekmelidir.
- Özel alanda isteyen istediği dinsel öğrenimi alabilmelidir. Hiçbir cinse, ırka, milliyete, inanca düşmanlık etme hakkı olmadan, kamu fonlarına bulaşmadan! Polis korkusu yaşamadan!
Bu konuda ölümünün 9.yıldönümünde saygıyla andığımız, TKP’nin lideri R Yürükoğlu’nun şu sözleri hâlâ yol göstericidir:
“(…)
“Mücadelenin ana halkası, başlangıç ve bitiş noktası, laik devlet olmalıdır. Dinle devletin ayrılması, dinin de devletin de eğitimden elini çekmesi. Din bir siyasal faktör haline geldiğinde, bizler, hepimiz siyaseti, siyasal alanı, yani devleti tartışmak zorundayız. Siyaset, sınıflarla devletin ilişkisi alanıdır. Her sorunun formülasyonu, o sorunun çözümüdür. Dolayısıyla siyasal, devletsel düzeyde çağdaş insanların formüle edecekleri sorun, ‘laik devlet nedir, ne değildir’ sorusudur. Tüm haklar ve özgürlükler, işte bu soruya verilecek yanıtın çerçevesi içinde biçimlenir, birer ‘hak’ durumunu alır ve realize olur.(...) Özgürlüklerin ve tüm demokratik hakların varolabilme, yaşayabilme çerçevesi, bunların tanımlandığı ölçüt, modern laik demokratik devlettir.
“(...)
“Türkiye’de 22 milyonun üzerinde bir Alevi topluluğu yaşamaktadır. Alevilerle Sünniler arasındaki karşıtlık, tarihte de, bugün de, en keskin şekilde inançsal karşıtlık olarak ortaya çıkmaktadır. … Hiç kimse kendi inancından, kendi doğrusundan vazgeçmeyeceğine göre, bu karşıtlık ancak karşıtlığı olanaksızlaştırarak ortadan kaldırılabilir. Peki, inançsal bir karşıtlık nasıl olanaksızlaştırılabilir? Devlette dini kaldırarak.
“Değişik dinlere ve inançlara sahip insanlardan şu doğruyu kolayca kavramalarını ve içlerine sindirmelerini bekleyemeyiz: Değişik dinler ya da inançlar, insan aklının gelişmesinin değişik aşamalarından başka birşey değildir. İnsanlar bu doğruyu kavrasalardı, Müslümanla Hristiyanın, ya da Şafi ile Alevinin ilişkisi dinsel olmaktan çıkar, bilimsel ve insanı bir ilişki olurdu. Onların birliğini bilim sağlardı ve tabii bilimdeki çelişkiler yine bilim tarafından çözümlendiğinden, kavgalar en sonul şekliyle ortadan kalkardı. Bu olamadığına göre, günümüz dünyasında, günümüz sosyo-ekonomik sistemi içinde inanç kavgalarını kaldırmanın tek yolu gerçekten laik bir devlet kurmaktır.” (R.Yürükoğlu, İslamcı Siyasal Harekete Karşı Halkın Aktif Birliğini Sağlamak Tarihsel Bir Görevdir, Mayıs 1993)
Size Hüseyin Tavrı yakışır!
Evet, Alevi arkadaşlar, zorunlu ya da zorunsuz, din dersinin eğitimden, dinin devletten çıkartılması doğru yoldur.
Bu, iktidardaki AKP ile şöyle ya da böyle uzlaşarak değil, anayasanın bu yönde değiştirilmesi için mücadeleyi yükselterek olur. Yani burjuvaziye karşı siyasal mücadeleyi yükselterek!
Aşure Günü’nde size Hüseyin Tavrı almak yakışır! AKP’nin, AKP’yle aşure yiyenlerin ve “yetmez ama evet”çilerin çırasını yakalım!
Demokratik Anayasa Mücadelesini Hep Beraber Yükseltelim!
15 Aralık 2010 |