ASİL VE BİLGE MARDİN…
VE ETEKLERİNDEN DÖKÜLEN KORUCU KANI…
S Baran
Binlerce, belki onbinlerce yıllık kadim kültürlerin ana kaynaklarından Süryaniliği, Ermeniliğin Yezidiliğin İslamiyeti ve çoluk çocuk bir o kadar kültürü eteklerinde barındıran ve insanların yapay hiçbir kavgayı yaşamadığı ASİL ŞEHİR MARDİN, şimdi çirkef bir eylemle sarsıldı..
O taş binaları, daracık sokakları ve insanı kavrayıveren şahsiyetli Mardin… Uzandın mı elini uzattın mı Suriye ovası... Yukarılara çıktın mı akan ırmakları zeytinlikleri ile sanki saklı bir EGE kokusu alırsın… Darülzaferan kilisesi 360 odalı, her gün için bir oda düşünülmüş. Güneşe tapan Zerdüştilerden kalma o kadim bina. Doğaya ve doğuran güneşe saygılı, onu tüm gün gören ve ona selam veren. Bodrumuna indin mi güneş tüm gün görecek şekilde düşünülmüş, 4000 yıl önce yapılmış ve onca yıldır nice uygarlıklara ev sahipliği yapmış, dimdik ayakta… Bugün Mardinli bir papaz eliyle buranın bağlarının üzümünü yiyebiliyorsunuz.
Taşlar anlamlıdır Mardin’de... İnsanı kavrar, adeta insanı sarmalar… Kışın sıcaklık verir. Bir Mardin evinde misafir kalırsanız 40 bazen 45 derece sıcakta sizi doğanın zulmünden korur. Doğal klima gibidir. O taşlar binaların önünde Süryani ustaların çekiçleriyle ruha girer konuşur. Her ev bir sonraki evi selamlar. Taşlar adeta ”ben daha güzelim'' diye dile gelir, adeta doğayla ve insanla raks eder... Koklaşır ve aşka varır.
Mardin, Ermeni soykırımında Ermenilerin en az rahatsız edildiği bölgedir. Çünkü DERİK zaten Ermeni ağırlıklı ilçesidir... Ermeniler zaten oraların sahibidir... Mardin Çarşısını gezerken tavla atan bir Süryani ve Müslüman esnaf bulabilirsin.. Kilisede çan çaldığında ya da ezan okunduğunda tavlalarına ara verip ibadete gider, geri döndüklerinde tavlalarına devam ederler.. Yedi kültür... Yedi kavim... Yedi halk yaşar ve yedi dil konuşulur eteklerinde... İnsan sadece insan olduğu için değer görür bu yaşlı ve asil kentte..
Bir şehirle aşk yaşanır mı? Eğer söz konusu olan MARDİN'se, yaşanır... Sevgi şehridir.
KORUCU KÖYÜNÜN VAHŞETİ: Tam 25 yıldır süren bir savaş, nice acılar nice ölümler, nice yakılan köy, boşaltılan mezra gördü Kürdistan toprakları. Yüzbinlerce insan yerinden yurdundan oldu. Kürt insanı yersiz, yurtsuz, adeta ot misali telef edildi. İnsan için en acısı vatansız olmasıdır. Kürt insanı kendi toprağına yabancılaştırıldı.
Devlet bu savaşı savaşların anası saydı. Osmanlıdan bu yana binlerce yıl bu topraklara hükmetmiş olan egemenler kana alışkın, halkları birbirine düşman etmeye, boğazlatmaya alışkın.. Olmadı, köylüyü köylüye... Olmadı, kardeşi kardeşe düşürmeye ve düşman etmeye alışkın... Anayı oğula babayı kızına düşman etmeye alışkın... 25 yıldır süren bu çirkin savaşın bir sonucu da koruculuk denen sistemdir. Açlığa mahkum edilmiş, toprağını ekemeyen ve terketmek zorunda kalmış köylü, yoksul Kürt emekçisine karşı devlet eliyle yürütülen çirkin savaşın köydeki oyuncusudur KORUCULUK.
Çirkeftir, çünkü orantısız güçtür.. Çirkeftir, çünkü devlet eliyle korunur. Kanlı katilsin, korucu aşiretiysen korunursun. Başkasının namusuna malına göz koymuşsundur, korucuysan korunursun. Her türlü rant korucu aşiretine akar, ihale ona gider. Para, uyuşturucu, şantaj, kara para..
Seçim zamanı köleleştirilmiş bu korucu aşiretleri sandıkları açık kurarlar. Dünyanın en demokratik(!) Keşanlı Ali Demokrasisidir, korucularla yapılan seçimler... (Keşanlı Ali oyununda, seçime giren Keşanlı Ali, oy vermek istemeyenlerden silahını göğe sıkarak oy ister. Herkes onu alkışlar...)
Her korucunun dört, beş silahı vardır.. Biriyle suç işler, biri resmi silahıdır.. 1996 yılında İçişleri Bakanlığı belgeleri, her üç köy korucusundan birinin suç işlediğini gösteriyordu. 10 yıl içinde 23 bini aşkın köy korucusunun görevine, işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle son verilmişti. Bunların çoğu cinayet, tecavüz, gasp gibi niteliksiz suçlardı ama bir kısmı uyuşturucu kaçakçılığından mafyatik ilişkilere kadar çok tehlikeli bir eğilimin işaretiydi: Devletin bekası için hepsi mübah...
Koruculuk, Kürdistan’a saplanan hançer gibidir. Kürdün kendi coğrafyasına yabancılaşmasıdır. Alçalmadır, hainliktir... koruculuk, devlet eliyle halkın başına çöreklenen çeteleşmedir. Yani savaşta güçsüzleşen devletin çeteleşerek savaşı durdurma aracıdır. Hukuksuzdur, etik değildir.
Kürdistan’daki kirli ve orantısız savaşın 100 bini aşan sayısı ile kirli aktörleridir korucular... Ölüm kuyuları, öldürülen aydınlar, kaçırılan kafalarına kurşun sıkılan emekçi Kürtler.
Mardin’de 44 köylü öldürüldü, ”köyün adı Bilge... Katledilenler Çelebi... Silahlar ölüm kusmaya başladığında insanlar namazda...” Kurşunlarla bombalarla delik deşik edilen kadın ve çocuk cesetleri bize ne anlatıyor? Skytürk’den Serdar Akinan, ”aşkile ölüm arasındaki en kısa yolu biz kimden, ne zaman ve nasıl öğrendik?'' diyor. İsyan ediyor olanlara... Ve ekliyor ”insanlığın kırılmasıdır bu”. Haklı!
Bu, aşiret kavgası değil... Aşiret kavgalarının içinde büyüdük, sabahlara kadar tartışıldığını biliriz, geridir ama estetiği vardır... Kanlısının önünde hanımı yürüyorsa vurulmaz, çocuk vurulmaz, hamile kadın vurulmaz. Kendi dinlerine göre namaza duran vurulmaz...
Olacak şey değil, bu olayda ”olmaz” denilen herşey var. Namaza duranlar, erkekler kadinlar, misafirler, hamileler, çocuklar... Yaralı diye şüphelendiklerine tekrar dönüp sıkıyorlar.. Olaya bir PKK baskını havası verecekler ya, tutmuyor. ve bakın yine serdarı dinleyelim: ”Mardin’de insanlar katledilmedi, insanlık katledildi. Katil aramızda... Bu bir insanlık kırılmasıdır...” (Serdar Akinan, www.skytürk.com)
Katılmamak elde değil. Ama neden isyanını devlete yöneltmiyor?
Neden kaldırın koruculuk denen lanet uygulamayı demiyor?
Bu durum, Kürt ve Türk emekçisinin elele verip zulmü ve zorbalığı kendine meslek edinenler, bu topraklardan tarihin çöplüğüne atması ile olur. Başka izahı yok! Koruculuğu kaldırın!