BAYLIK YOLDAŞIMIZI  
          ÖLÜMÜNÜN BİRİNCİ YILDÖNÜMÜNDE  
          SEVGİYLE ANIYORUZ
           2010 yılında 24 Şubat günü yitirdiğimiz Mıgırdıç  Baylık’ın birinci ölüm yıldönümünde Londra’daki mezarı başında 27 Şubat günü yapılan  anmada eşinin yaptığı konuşmayı aynen yayınlıyor, yoldaşımızı sevgiyle anıyoruz TKP Web Sitesi 
          BAYLIK’IN ARDINDAN  
          Nazim Hikmet bir şiirinde şöyle söylemiş: 
          “Paydos” diyecek bir gün bize tabiat anamız. 
  “gülmek, ağlamak bitti çocuğum…” 
            Ve tekrar uçsuz bucaksız başlayacak 
            görmeyen, konuşmayan, düsünmeyen hayat… 
          Tabiat anamız Sevgili Mıgırdıç Baylık’a bir yıl üç gün önce “paydos!” dedi.  
            Bu fikre alıştıracağız kendimizi ve uçsuz bucaksız, görmeyen,  konuşmayan, düsünmeyen hayatı onsuz hayal etmeye çalışacağız.  
          Onu tanıyanlar onun son derece iyi yürekli bir insan olduğunu bilirler.  Bizler şu an onun mezarının başında duruyoruz ve şu birkaç kelimeyle söylenen  duyguyu  duydukça hepimizin yüreği  sıkışıyor. Baylık artık yok. 
          Dostları olarak onun arkasından acı çekiyoruz, çünkü: 
          
            
              - Onu bir daha göremeyecek, artık onunla sohbet edip bir  şeyleri paylaşamayacağız; onun güç veren dostluğundan, parlak zekasıyla işleri  çözüme ulaştırma yeteneğinden yoksunuz.
 
             
            
              - Herkes  öleceğini bilir ama bunu bilmek, buna inanmak istemez. Acımızın diğer bir  boyutu da ölen sevdiklerimizin bize kendi ölümlülüğümüzü hatırlatmasıdır.            
 
             
            
              - Bunu  hatırlamak ayrıca bize nasıl yaşamamız  gerektiğini de düşündürtür. Bu nedenle şu ölümlü dünyada …diye sürdürür  gideriz laflarımızı.
 
             
           
          Ölenin fiziksel varlığı yani vücudu mezarda dönüşüme  uğruyor, toprağa karışmak üzere ayrışıyor ama anıları ve de yaşamının hayata  kattığı öğretileri farklı bir  boyutta sürüp gidiyor. Mevlana “Ölümümden sonra  mezarımı yerde aramayınız.  Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir…” demiş. 
          Biz de bu gün buraya yasa boğulmak icin değil Baylık’ın  yaşadığı hayatı kutlamaya, bizim gönlümüzde yer etmiş anıları, bizimle paylaştıklarını  hatırlayıp gülümsemeye, sevdigi şeyleri yapmaya bir araya geldik. 
          Ben bugün Baylık’ın hayata kattığı öğretiler üzerinde birkaç şey söylemek  istiyorum. 
          Baylık 1968 yılında Londra’ya doktora talebesi olarak  geldikten iki yıl sonra TKP üyesi olmuş ve  ölünceye kadar geçen 40 yılını  ikircimsiz parti üyesi olarak sürdürmüştür.  
          Onun bu kendini adamışlığı insan  düşmanlarının amansız düşmanı olmasından besleniyordu.  
          O gücünü, tüm enerjisini aydınlık bir geleceğe yönelmiş bir insanlık yaratmakta  kullanmaya harcamak üzere yola çıkmıştı bir kere ve bundan dönmedi.  
            Komünizm onun için alışılmış bir hizmet değil, bilinçli bir tutku, bir  yaşamdı. 
          Partisiyle ilişkisinin sürekliliği içerisinde aydın bir militan olarak  parti disiplininin dışına çıkmadı.  
          Verilen her  görevi mutlaka yerine getirdi. Kendisinden nerede hizmet istenmişse verilen o görevi üstlendi.  
          Kendi şahsi işlerini, çıkarını hiçbir zaman ön plana almadı.  
          Dıştaki düşmanla savaşmakta gösterdiği sebatı, parti  içindeki dostların hatalarına karşı da   savaşarak gösterdi. 
          Baylık’ın Partisine olan bağlılığını başka yoldaşları da  anlatacaktır.  
          Ben onun insan olarak da büyüklüğünü, bitmez tükenmez enerjisini bir örnekle hatırlatmak  istiyorum. Ben Mıgırdıç’la matbaada çalışırken, her gece saat 3’lerde 5’lerde bizleri  evlerimize dağıtan, ama ertesi gün hiç gecikmeden yine işinin başına gelen bir  yoldaştı.  
          Onun köklü devrimci inancı ile beslenen yaşam alevi  vücüdunu kemiren hastalığına 18 yılı aşkın bir süre direnebilmesini sağladı. Dalağının  alındığı ameliyatı sırasında tüm kontrolu kendi eline almıştı, hiç bir şeyi  tesadüflere bırakmadı.  
          2009 ve 2010 yıllarında hastahaneye yattığı sürelerde de  aynı direngenliği ve titizliği gösterdi. Doktorların söylediklerini can  kulağıyla dinledi, kendini hüzne kaptırmadı. O ağır hastalığı sırasında  gösterdiği “yaşamak için savaşma” iradesi hayata ne denli bağlı olduğunun  göstergesiydi. Onun bu yaşam direnci, aynı ülküler uğruna savaşmak için daha  pek çok insanda hayranlık uyandıracaktır. 
          Durup dinlenmeden nöbet  tutan bir insandı, o asla uyumadı. Ölüm onun ilk ve son uykusudur dostlar. 
        Baylık’ı sevgiyle anıyoruz. 
           |