Bir TV programı vesilesiyle
Yurtdışından uydu üzerinden yayın yapan televizyon kanallarını izlemenin sayısız yararı var.
Günlerdir, Hotbird uydusu üzerinden yayın yapan Al Baghdadia TV, Al Forat TV, Karbala Sat C gibi kanalların yayınlarından Kerbela’da tüm caddelerde türbe, cami ve meydanlarda Hüseyin’i ve öteki Kerbela şehitlerini anan, çeşitli biçimlerde yad eden insanları seyrediyorum.
En son bugün TRT’de, önce başbakanın ziyaret ettiği İstanbul’daki Caferi törenini, daha sonra da canlı yayınlanan “10 Muharrem” konserini izledim. Niyetleri sergilemesi açısından ilginçtiler.
Birkaç gün önce BBC WorldNews’da Sudan’da İslamcı devletin memurlarının “erkeklerin arasına karıştığı ve böylelikle İslami kuralları çiğnediği için” bir genç kızı kırbaçlamalarını, yara bere içinde kalan ve feryat ederek arabaların arasına kaçan sıkmabaş kıza “daha 53 kırbaç var vurulacak” sözleriyle tekrar tekrar saldırıp kırbaçlamaya devam etmelerini seyrettim. İğrençtiler.
Biraz önce de Sudan Kadınlar Birliği üyelerinin Hartum’da bu uygulamayı protesto eden gösterisine İslamcı polisin aynı tarzda saldırdığı, birçok kadını dövdüğü ve gözaltına aldığı haberi elime ulaştı.
Bunları naklederken, birkaç yıl önce bize İran’daki İslamcı rejimin güncel uygulamalarını bize büyük bir açıklıkla anlatan Yasemin yoldaşın sözleri aklıma geldi. “Adım adım sızarlar, her girdikleri yerde eski yapıyı yıkar, İslamcı niyetlerine uygun uygulama, yapı ve kadroları getirirler” diyordu İranlı yoldaş.
***
Bu akşam TRT’deki konseri dinlerken bu nedenle çelişik duygular içindeydim.
Önce sevindim, çünkü Kerbela Şehitlerinin TRT TV’de 2 saat süren bir konser büyüklüğünde yer tutması hiç yoktan iyi, olumlu bir gelişmeydi.
Sonra erindim, çünkü AKP’nin TRT’ye çöreklenmiş beyin kadrosu böyle bir konseri ancak ve ancak kendilerine benzetebilir diye düşündüm.
Meraklandım, bizden kimler katılmış bu etkinliğe diye. Tanıdığım isimler arasında Sabahat Akkiraz, Ali Rıza Albayrak ve Hüseyin Albayrak vardı, bir de sazı güzel Aşık Ali Sultan adlı bir sanatçı. Saz çalan öteki arkadaşlar…
Onların ötesinde başka sanatçılar gördüm, tanımadığım. Ney çalanlar, kuddüm çalanlar, ud çalanlar, kanun çalanlar, hu çekenler, zikir erleri olduğunu sandığım, Şii Arap – Fars – Türkmen müziğine aşina olduğu anlaşılan sanatçılar. Mersiye, mevlit, gazel, uzun hava ve şarkı ustaları…
Üzülmedim desem yalan olur. AKP siyasetçileri 10 Muharrem’i göstere göstere Alevi-Bektaşilerden çalacak diye.. Zorunlu din dersine tavırları buraya da yansıyacak diye… Bizim kimi devlet memuru olan sanatçılarımızı esir aldılar diye… Müziğimizi esir aldılar diye… TRT konserini mevlide çevirecekler diye… Üzüldüm.
Konser, arapça-ibranice bir girişle başladı. Sanıyorum nevbenin (tarikatın müzik topluluğuna verilen ad) okuduğu Yunus ilahilerini, kimi yerde kanunun kuddümün eşlik ettiği “hu çeken” parçalar, zikir ritmleri izledi; Neyse ki, Sabahat Akkiraz’ın güzel yorumuyla bir iki parça seslendirmesi, sevgili Albayrak’ların güzel Alevi parçalarını sazlarıyla süsleyerek okumaları, bir de Aşık Ali Sultan içimize su serpti.
Alevi-Bektaşiliğin güzelim yorumuyla verilen parçalarda tezenenin sazın tellerine vuruşu, sazın tok sesi, mersiyenin bile ezilip büzülerek değil dik duruşla söylenmesi, kimse kusura bakmasın ama kuddümlü / neyli / zikir ritmli / udlu / kanunlu parçaların ayrı bir dünyaya ait olduğunu bir kez daha kanıtladı. Kendini ayırdı.
Güzelim Alevi-Bektaşi müziği, iyi ki varsın… İyi ki Dedeler var, iyi ki bağlama, cura, kaval var, dedim içimden. Sanatçılarımızla sanatımızla müziğimizle onur duydum.
Ama o kadar… Bunlar konseri Hüseyin’e yakışan bir etkinlik yapmaya yetmedi.
Şii tavrıyla, inleyip ağlayarak söylenen parçalar Kerbela camiinin kenarında okunan mersiyelere benziyordu. Ney ile yapılan giriş, Hüseyin gibi direnerek, döğüşerek ölenleri değil, ramazandan alışık olduğumuz uyuşuk, iftar müziğini anımsatıyordu. Ya nevbe elemanlarının zikir töreni yapar gibi def eşliğinde huflayıp puflamaları, okudukları gazeller? Yahudilerin Kudüs’teki Ağlama Duvarı’nda inlemelerine daha çok benziyordu. Kuddüm eşliğinde, düm teke tek tek… “Ah Hüseynim, vah Hüseynim”… Kerbela Camiinin kemeri önündeki gibi “vaveyla”! İnle, ağla, döğün, kendini zincirle parçala… Tam hükümete, İslamcı tarikatçılara yakışır bir etkinlik! Bu arada nevbeden duyduk ki, Yunus, Hüseyin’i anarken “Kıyamet kopacak, kişi ettiğini orda bulacak” demiş!
Eğer seyredebilseydi can Hüseyin’in kendisi bile ağlamaklı olurdu bu duruma.
Halbuki bizimkiler böyle söylemediler: Sabahat Akkiraz “sahra ağlar çöl ağlar” diye okurken bile bir tavır vardı… Albayrak’ların saza vuruşu toktu. Dik duruş derken bunu kastediyorum. Öteki sanatçılar bana sanki “dom dom kurşunu” adlı hazin parçayı okurken düğünlerde oyun havası temposu tutanları anımsatıyorlardı.
En sonda tam sunucu programı kapatacakken, birşeyler oldu ve Aşık Ali Sultan imdada yetişti. Konserin son parçası olarak “Gelin canlar bir olalım / münkire kılıç çalalım / Hüseyn’in hakkın alalım”ı söylemeye başladı. Bu güzel bir durum yarattı, içimize su serpti diyecektim ki, oradan biri Pir Sultan’ın bu deyişinin iki kıtası arasına limon sıkıp, feryat figan gazel okudu. Pir Sultan bu hükümet altında ancak böyle iğdiş edilebilebilirdi. Neyse ki parçanın kendisi baştan sona “Hüseyin Tavrı” ile dolu olduğundan zarar sınırlanabildi.
***
Bu konserden ne ders alınmalı?
- Bu hükümetten her türlü melanet beklenmelidir.
- Memuriyet zorlaması yoksa, Alevi-Bektaşi sanatçılar esir alınacakları bir rejinin içine duhul olmasalar daha doğru olurdu. Bu tür programlarda Kerbela gibi bizim tarihimizin parçası olan bir konuda tarihimizi esir alarak süren girişimler, herkes emin olsun ki, din dersinde de devam edecektir. Farkettiyseniz TRT, Greenwich saat ayarı verir gibi Mekke saat ayarını haber programlarının başına ufak ufak “sızdırmaya” başladı. Bunlar farklı düzeylerdeki Alevi-Bektaşi liderleri için yeterince güçlü alarm işaretleridir. Anladıklarını düşünüyorum.
- Televizyonun her saatine dinci, dinsel, dine ait, dine referans veren programların sızmasına karşı mücadele etmenin yolu, aynen din dersi meselesinde olduğu gibi TAM LAİKLİK KAVGASINDAN geçer. AKP ile aşure yiyenlerle, AKP’ci solaklarla yolları ayırmanın zamanıdır.
- Tam laiklik kavgasının bir istemi, devletin resmi Radyo ve TV’sinden tüm dini programların çıkartılmasıdır. Öte yandan, isteyenler bütün inançlara dengeli yer ayıran özel bir din kanalında istediği kadar dinsel / dine dair program seyredebilmeli / dinleyebilmelidirler. Ama kamu fonlarından kuruş harcamadan!
- Piyasada bugün varolan modern teknolojinin bütün imkanları, kıbleyi gösteren pusulalardan, ezan alarmlı saatlere, bireyselleşmiş ezan okuma programına sahip TV alıcılarına kadar, dindarların dini bireysel hayatlarında alabildiğine özgürce yaşamasına yardımcı olabilecek bir ortam yaratmıştır. Bu olanaklardan tüm dindarların yararlandırılabilmesi toplumun tüm kesimleri için önemlidir. Ama devletin tek kuruşunu ziyan etmeden!
- İslamcı teröristlerin, İslamcı rejimlerin İran’dan Sudan’a, Afganistan’dan Nijerya’ya değin emekçi halka karşı uygulamalarını, şeyhlerin mollaların sınıfsal konumları gereği sahip oldukları yaşam biçimini, şeriat rejimlerinin pisliklerini, emek ve insanlık düşmanı tutumlarını sergileyen haber ve belgesel programlara daha fazla yer vermesi için özel TV kanalları ikna edilmelidir.
Alevi-Bektaşi kuruluşları ve laik-demokratlar, bu ve başka birçok noktada stratejik kararlar almalı ve en önemlisi tutarlılıkla uygulamalıdırlar. Unutmayalım ki, bazılarımız kabul etmese de bu bir sınıf savaşıdır. Karşı taraf sürekli saldırmaktadır. Bizi ayakta tutacak yol “birlik, dirlik” yoludur, Hüseyin Tavrıdır. Kerbela Günü en azından bunu hatırlamaya hizmet etmelidir.
S Can
17 Aralık 2010
|