Çaycuma Eğitim Sen: Çalışma Bakanlığı Kamuoyunu Yanlış Bilgilendiriyor!Sendikaların Torba Yasa ile ilgili olarak ileri sürdüğü gerekçeleri "gerçek dışı" ilan eden Çalışma Bakanlığı'na KESK Çaycuma Bileşenlerin broşür dağıtarak yanıt verdi. KESK Çaycuma Bileşenleri tarafından "ÇALIŞMA BAKANLIĞI KAMUOYUNU YANILTIYOR - TORBA YASA İLE İLGİLİ ÇALIŞMA BAKANLIĞI'NIN İDDİALARI TAMAMEN GERÇEK DIŞIDIR!" başlıklı broşürler Çaycuma genelinde dağıtıldı. 3 bin adet bastırılan ve Cuma gününe kadar dağıtımı devam edecek broşürlerde Çalışma Bakanlığı'nın tüm iddialarına yanıt veriliyor ve bakanlığın iddiaları tek tek yanıtlanıyor. 4 sayfalık broşürün son sayfasında ise Torba Yasa çıktığında nelerin olacağı madde madde açıklanmış. Broşür dağıtımı öncesinde açıklama yapan Eğitim Sen Çaycuma Temsilcisi İsmet Akyol, Torba yasaya karşı Türkiye'nin 81 ilinden binlerce emekçinin 'Ankara Yürüyüşü' dünyanın gözü önünde gaz bombaları, biber gazı ve tazyikli su ile engellendiğini belirterek; "Bu saldırının olduğu saatlerde Ankara Ostim'de sabah ve akşam saatlerinde iki patlama oldu ve maalesef 20 işçi sigortasız, güvencesiz çalışmanın bedelini canlarıyla ödedi. Ankara'da yaşanan patlama, torba yasa ile getirilmeye çalışılan, iş sağlığı ve güvenliği açısından insanı değil, sermayeyi esas alan anlayışın, denetimsizliğin ve kayıt dışılığın patlamasıydı. Dağıtılan broşürün tam metni; ÇALIŞMA BAKANLIĞI KAMUOYUNU YANILTIYOR TORBA YASA İLE İLGİLİ ÇALIŞMA BAKANLIĞI’NIN İDDİALARI TAMAMEN GERÇEK DIŞIDIR! Torba yasaya karşı Türkiye’nin 81 ilinden binlerce emekçinin “Ankara Yürüyüşü” dünyanın gözü önünde gaz bombaları, biber gazı ve tazyikli su ile engellendi. Bu saldırının olduğu saatlerde Ankara Ostim’de sabah ve akşam saatlerinde iki patlama oldu ve maalesef 20 işçi sigortasız, güvencesiz çalışmanın bedelini canlarıyla ödedi. Ankara’da yaşanan patlama, torba yasa ile getirilmeye çalışılan, iş sağlığı ve güvenliği açısından insanı değil, sermayeyi esas alan anlayışın, denetimsizliğin ve kayıt dışılığın patlamasıydı. Hükümet ve Çalışma Bakanlığı, her zamanki gibi, torba yasa ile hakları elinden alınan işçi ve kamu emekçilerinin ve sendikaların haklı taleplerine kulak vermek yerine, dikkatleri başka yöne çevirmenin ve konuyu çarpıtmanın arayışına girdi. Sendikaların torba yasa ile ilgili olarak ileri sürdüğü gerekçeleri “gerçek dışı” ilan ederek, kamuoyunu yanlış bilgilendirip, yönlendirmeye çalıştı. Çalışma Bakanlığı’nın iddiası; İşsizlik Sigortası Fonu’nun amaçları dışında kullanılması söz konusu değildir. Aksine yapılan düzenlemelerle işsizlik sigortası fonundan çalışanların yararlanmaları kolaylaştırılmakta, kısmi süreli çalışanların dahi işsizlik ödeneğinden yararlanmalarına imkânı sağlanmaktadır. GERÇEK: İşsizlik sigortası fonunun en temel amacı, kendi istek ve iradesi dışında işini kaybedenlerin, yeni bir iş ararken, prim ödeme durumuna göre 6 ay, 8 ay ya da 10 aya kadar işsizlik ödeneğinden yararlanabilmelerini sağlamaktır. Ancak Mayıs 2008’de 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Fonu Kurulmasına Dair Kanuna iki geçici madde eklenmiş ve fonda biriken kaynakların amacı dışında kullanılmasının önü açılmıştır. O dönem Fonun mevcut nema gelirlerinden 1.3 milyar TL'lik kısmının bütçeye gelir kaydedileceği ve kaydedilen bu gelirin, Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamındaki yatırımlara öncelik vermek kaydıyla ekonomik kalkınma ve sosyal gelişmeye yönelik yatırımlarda kullanılacağı belirtilmiştir. Torba kanun ile 4447 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen geçici 10 uncu madde, 2015 yılına kadar uzayan ve Bakanlar Kurulu Kararı ile 2020 yılına kadar uzatılabilecek olan yeni ve öncekilerden daha kapsamlı bir teşvik düzenlemesini içermekte ve işsizler için kullanılması gereken fon kaynaklarının bir kez daha patronlar için kullanılmasının önünü açmaktadır. Bugüne kadar 47 milyar TL biriken İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işsizler için (meslek edindirme kursları dahil) toplam 3,75 milyar TL harcanırken; sadece son iki yılda GAP ve karayolları için harcanan miktar 8,5 milyar TL’dir. Sırf bu rakamlar bile İşsizlik Sigortası Fonu’nun hükümet ve patronlar tarafından nasıl yağmalandığını göstermektedir. Çalışma Bakanlığı’nın iddiası; Mahalli idarelerde istihdam edilen ihtiyaç fazlası işçilerin kanunda belirtilen kamu kurumlarına aktarılmaları işçilerimizin lehine olan bir uygulamadır. Halen mahalli idarelerde 122.343 işçi norm kadrosu bulunmasına karşın 174.644 işçi çalışmakta, norm kadro fazlası 52.301 personel bulunmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca yürütülen toplum yararına çalışma programına en yoğun başvuru yapılan alanlardan biri de okulların temizlik hizmetlerinin yapılması olmuştur. Yapılan düzenleme belediyelerde uzun süredir mali imkânsızlıklardan dolayı maaşlarını alamayan işçilerin ihtiyaç duyulan ve maddede belirtilen kamu kurumlarına aktarılmasından ibarettir. GERÇEK: Düzenleme “İl özel idarelerinin sürekli işçi kadrolarında çalışan ihtiyaç fazlası işçiler, Karayolları Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki sürekli işçi kadrolarına, belediyelerin (bağlı kuruluşları hariç) sürekli işçi kadrolarında çalışan ihtiyaç fazlası işçiler, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki sürekli işçi kadroları ile sürekli işçi norm kadro dâhilinde olmak üzere ihtiyacı bulunan mahalli idarelere atanır.” denilerek merkez illerdeki il özel idaresi işçileri karayollarının taşra teşkilatına, belediye işçileri ise Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün taşra teşkilatına “yardımcı hizmetli” olarak sürgün edilmek istenmektedir. Bu belediyeler 5 yıl boyunca yeni işçi alamayacak. Hizmet alımı yöntemiyle taşeronlaşma yaygınlaşacak. Bu düzenleme ile ayrıca ihtiyaç fazlası işçilerin tespitini yapmak üzere vali veya görevlendireceği vali yardımcısının başkanlığında, il emniyet müdürü, defterdar, il milli eğitim müdürü, Türkiye İş Kurumu il müdürü, Karayolları Genel Müdürlüğü bölge müdürü, il mahalli idareler müdürü ve işçi devreden işyerinde toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili işçi sendikası temsilcisinden oluşan bir komisyon kurulacağı belirtilerek, kimin ihtiyaç fazlası olacağında belediyelerin değil, AKP Hükümetinin belirleyici olacağı anlaşılmaktadır. Çalışma Bakanlığı’nın iddiası; Memurların kurumlar arasında 6 aya kadar kamu yararı ve hizmet gerekleri gibi gerekçelerle geçici görevlendirileceği, memurların ve işçilerin başka kurumlara ödünç verileceği iddiaları da tamamen gerçek dışıdır. Zira memurların geçici görevlendirilmelerini düzenleyen maddede bu geçici görevlendirmelerde memurun muvafakatinin aranacağı açıkça belirtilmiş, istisnai durumlar için kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek üstelik Devlet Personel Başkanlığının görüşü alınmak suretiyle geçici görevlendirme yapılabileceği belirtilmiştir. GERÇEK: Bu düzenleme hükümetin gerçek niyetini gözler önüne sermektedir. İş kanunundaki “ödünç işçilik” düzenlemesi ile paralel olarak hayata geçirilmek istenen bu düzenleme ile “ödünç memurluk” dönemi başlamaktadır. Devlet memurlarının kurumlar arası geçici görevlendirmesini düzenleyen maddede bir taraftan memurun onayı alınacağı belirtilirken diğer taraftan idareye “kamu yararı ve hizmet gerekleri” gibi son derece geniş anlamlar taşıyan bir ifadeyle memurun onayı dışında geçici görevlendirilmesinin, yani sürgüne gönderilmesinin önü açılmaktadır. Siyasi iktidar tarafından istenmeyen memurların sürgün edilmesine yol açacak bu düzenleme bir anlamda sürgünlerin yasal hale getirilmesi anlamına gelmektedir. “Geçici süreli görevlendirmenin, memurların göreviyle ilgili olması şarttır.” İfadesi bulunmasına karşın bugüne kadar kadın öğretmenler ve hemşirelerin geçici görevlendirme ile cezaevlerinde “kadın gardiyan” olarak çalıştırıldığı bilinmektedir. Madde düzenlemesi kendi içinde ciddi çelişkiler taşımaktadır. 657 ile ilgili düzenlemeler içinde en tehlikeli madde olarak dikkat çeken bu düzenleme ile hakkını arayan, Hükümetin işaret ettiği sendikaya üye olmayan kamu emekçilerine resmen gözdağı verilmek istenmektedir. Çalışma Bakanlığı’nın iddiası; Kanun tasarısı ile evden çalışma uzaktan çalışma ve çağrı üzerine çalışma biçiminde esnek çalışma modelleri getirilerek iş yaşamının esnek ve kuralsız hale getirildiği bu şekilde çalışanların eksik çalışmalarına ilişkin primlerini ceplerinden Ödeyecekleri, sağlık sigortasından yararlanamayacakları, asla emekli olamayacakları, gelirinin %12 si oranında prim ödemeyenlerin sağlık hizmetlerinden yararlanamayacakları, kadın emeğinin sömürüleceği yönündeki iddialar da kamuoyunu yanlış ve yanlı bilgilendirmeye yönelik tamamen gerçeklerden uzak iddialardır. GERÇEK: İş Kanununda yer alan ve esnek çalışma modellerinden olan çağrı üzerine çalışmaya ek olarak “evden çalışma”ve “uzaktan çalışma” adı altında yeni esnek çalışma biçimleri eklenmektedir. Bu düzenleme ile amaçlanan insan onuruna yaraşır nitelikli ve güvenceli işler yaratmak yerine, çalışma sürelerinin esnekleştirilmesi ve mekânsal esneklik uygulamaları ile yeni esnek çalışma biçimlerinin önünün açılmasıdır. Kısmi süreli çalışmaların düzenli ve güvenceli çalışmalara göre işçilerin aleyhine olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Çağrı üzerine, uzaktan ya da evden çalışan işçiler; özellikle ücret, tazminat, ikramiye vb. ödemelerden çalıştığı süreyle ilgili olarak orantılı bir şekilde daha az yararlanacaklardır. Kısa süreli çalışma nedeniyle tüm çalışanlar primlerini 30 güne tamamlamak için kendi cebinden ödeme yapacaktır. Kendi cebinden primini tamamlamayan sağlık sigortasından yararlanamayacak, ömür boyu emekli olamayacaktır. Ayrıca 1 Ocak 2012’den itibaren herkes gelirinin %12’si oranında prim ödemedikçe sağlık hizmetlerinde yararlanamayacaktır. Çalışma Bakanlığı’nın iddiası; Evlerinden firmalara parça başı vb. iş yapan kadınlarımız tasarı ile kayıt altına alınmakta, sosyal güvenceye ve iş kanunundan kaynaklanan diğer bütün bak ve güvencelere kavuşturulmaktadır. Ayrıca, erken doğum (prematüre) yapan kadınlarımıza doğum öncesi izinlerini doğum sonrası kullanma imkânı verilmektedir. Kamuda çalışan kadınların emzirme izinleri ilk 6 ay için günde 3 saate sonraki 6 ay için günde 1,5 saate çıkarılmaktadır. GERÇEK: Türkiye’deki işgücünün sadece yüzde 29’u kadındır ve bu kadınların yüzde 60’ı kayıt dışı çalışmaktadır. OECD’nin verilerine göre Türkiye’de çalışan kadınların yaklaşık yüzde 20’si kısmi süreli çalışmakta, dolayısıyla ücretinden sosyal haklarına kadar her haktan “yarım” yararlanmaktadır. Kadınların esnek, kuralsız ve güvencesiz çalıştırılmasını “kadın istihdamını arttırmak” olarak değerlendirmek ancak bugünkü iktidar zihniyetinin aklına gelebilecek orijinallikte bir fikirdir. Erken doğum yapan kadınların doğum öncesi izinlerinin daha önce kullandırılmamış olması ise kadınların değil, bu alanda bugüne kadar düzenleme yapmamış olan AKP hükümetinin ayıbıdır. Çalışma Bakanlığı’nın iddiası; Meslek lisesi Öğrencileri, meslek yüksek okulu öğrencileri ve çıraklık okulu öğrencilerinin aynı kategori içine sokulacağı stajyerlik uygulamasıyla bunların mağdur edileceği yönündeki iddialarda tamamen gerçeklerden uzaktır. Hali hazırda mesleki öğrenim gören öğrencilerin staj imkânı hemen hemen hiç yokken, staj yapanlara doğru dürüst ücret ödenmezken hatta staj yapabilmek için öğrenciler işyeri bulamazken staj imkânının geliştirilebilmesi için 10 personel çalıştıran işyerlerinde de öğrencilerin staj yapabilmelerine imkan tanınmaktadır. Ayrıca, meslek yüksek okullarının öğrencilerine ve mesleki teknik eğirim veren yüksek okulların Öğrencilerine de staj imkanı getirilmekledir. GERÇEK: Bakanlık, bu konuda da kamuoyunu yanlış bilgilendirmektedir. Mesleki eğitim yaptıracak işletme sayısının yetersizliği öne sürülerek, 20 ve daha fazla personel çalıştıran işletmeler için var olan staj yaptırma yükümlülüğünün daha az personel çalıştıran işyerlerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi sağlanmıştır. Bu düzenleme, kapsam dışına çıkmak isteyen işletmeleri kayıt dışı istihdama yönlendirecektir. Komisyon aşamasında dile getirilen eleştiriler üzerine, önceden belirlenen 5 rakamının 10’a çekilmesi ve gerektiğinde bu sayının 5’e düşürülmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmiştir. Hükümet meslek liseleri öğrencilerinin staj yapma olanaklarını arttırdığını iddia etse de, diğer maddelerde yapılan değişikliklerle özellikle staj ücreti bakımından şu anda brüt asgari ücretin üçte ikisi ödeniyorken, yapılan değişiklikle stajyerlerin asgari ücretin net tutarının üçte biri kadar ücret almaları öngörülmüştür. Çalışma Bakanlığı’nın iddiası; Deneme süresinin 2 aydan dört aya çıkarılması işçilerin bu süredeki ücretlerine, izin haklarına, ihbar tazminatına hiçbir etkisi bulunmamaktadır. İşverenler işe alacakları işçilerin deneyim sahibi olmalarını tercih etmektedir. GERÇEK: İş Kanununun 15 inci maddesi, taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresinin en çok iki ay olabileceğini, toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabileceğini hükme bağlanmıştır. Meclis Genel Kurulundaki metin deneme süresinin ilk defa işe girenler için en çok dört ay olabileceğini öngörmektedir. Tasarı ile fazla çalışma ücreti ödenmeyecek biçimde denkleştirme döneminin turizm sektörü için iki aydan dört aya çıkarılması, bu maddedeki deneme süresinin uzatılması ile birlikte değerlendirildiğinde, turizm sektörüne ciddi bir “ucuz işgücü” kıyağı yapıldığı anlaşılmaktadır. Çalışma Bakanlığı’nın iddiası; İşçi şikâyetlerinin müfettişler eliyle değil de Bölge müdürlüğü memurları eliyle İncelenmesinin denetimsizliği arttıracağı işçinin temel haklarının bağımsız iş müfettişlerinden alınarak bakanlık personeline verilmesinin denetimsizliği arttıracağı yönündeki iddialarda tamamen gerçeklerden uzaktır. Yapılan düzenleme ile iş sözleşmesi fiilen sona eren işçilerin Kanundan, iş ve toplu iş sözleşmesinden doğan bireysel alacaklarına ilişkin işçi şikâyetlerinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bölge müdürlüklerince incelenebilmesine imkân tanınarak iş müfettişlerinin asli görevleri olan işyerlerinin teftiş ve denetimine yoğunlaşmaları, öte yandan işçi şikâyetlerinin hızlı bir şekilde sonuçlandırılması amaçlanmaktadır. GERÇEK: Çalışma Bakanlığı bu iddiası ile tam bir demagoji örneği sergilemektedir. “İşçi şikâyetlerinin iş müfettişlerinden alınarak düz memurlara inceletilmesi” ile ilgili madde hem anayasaya hem de Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmelerine aykırıdır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, bu düzenlemeyi daha önce bir yazıyla yapmaya çalışmış, ancak uygulama Danıştay tarafından iptal edilmiştir. SONUÇ OLARAK: Yukarıda ifade edildiği gibi kamuoyunu asıl yanlış bilgilendiren ve gerçek dışı iddialarla halkı kandıran, torba yasaya karşı mücadele eden sendika ve konfederasyonlar değil, bizzat Çalışma Bakanlığı’nın kendisidir. TORBA YASA ÇIKTIĞINDA NELER OLACAK? Torba Yasa çok geniş ve kapsamlı bir yasadır. Yasa emek örgütlerinden kaçırılarak bir oldubittiyle Meclis’e getirilmiştir. Hükümet toplumun beklentisi olan ve emek örgütlerinin de karşı çıkmadığı, kamu alacaklarının yeniden yapılandırılması, emekliye zam, öğrenci affı vb. ile birlikte emekçilerin hak gasplarını içeren düzenlemeleri de Torba Yasanın içine koymuştur. İtirazımız bunlaradır. Torba Yasa tasarısı kanunlaştığında; 1-) Torba Yasayla genel sağlık sigortalıların kapsamı genişletilecek. Buna göre, çıraklar, stajyer öğrenciler, üniversitelerde kısmi zamanlı çalıştırılan öğrenciler, yabancı uyruklu öğrenciler, stajyer avukatlar, İŞKUR’un açtığı meslek edinme kurslarına katılanlar, kendileri üzerinden genel sağlık sigortası kapsamında olacak; bu kursa katılanların bakmakla yükümlü oldukları da bu kapsamda yer alacak ve asgari ücretin %12’sini ödemeyen sağlık hizmetlerinden yararlanamayacak. Yabancı öğrenciler ise öğrenim gördükleri süre boyunca ayda 91 lira katkı payı ödeyerek genel sağlık sigortasından yararlanacakken, vakıfların getirdiği öğrencilerin sağlık sigortası masrafları ise üniversitelere Maliye Bakanlığınca aktarılan kaynaktan karşılanacak. Bu uygulama yurt dışından gelecek öğrencilerin özellikle tarikat ya da cemaat bağlantılı vakıflara yönlendirilmesini ve onlar üzerinden Türkiye’ye getirilerek GSS primlerinin üniversitelerin bütçesinden ödemesinin önü açılıyor. Yıllardır üniversiteler kaynak yok denilerek ticarileştirilirken, vakıfların getirdiği öğrencilere böyle bir ayrıcalık tanınması açık bir ayrımcılık örneği olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca, 1 Ocak 2012’den itibaren herkes aylık gelirinin %12 oranında GSS primi ödeyecek. Yeşil kart sahipleri GSS kapsamına alınırken, bütün yeşil kartlar iptal edilecek. 3-) İş öğrenimi adı altında, daha kuralsız ve düşük ücretle çalışmanın aracı olan stajyerlik uygulamasında ücretler düşmekte, sömürü artmaktadır. Stajyer uygulaması genişletilmekte, uygulamanın yapılabileceği yerlerde işçi sınırı 20’den, 10’a çekilmekte (gerektiğinde bu sayının 5’e düşürülmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki veriliyor), böylelikle denetimin en az olduğu alanlar stajyer kullanımına açılmaktadır. Meslek Yüksek Okulu öğrencileri, meslek lisesi ve çıraklık okulu öğrencileri ile aynı kategori içine sokulmakta, uygulanan stajyerlik ücretleri 20’nin üzerinde işçi çalıştıran işyerlerinde 229 TL’den 178 TL’ye, 20 kişiden az çalıştıran işyerlerinde ise 100 TL’nin altına çekilmektedir. 4-) Resmi 3 milyon işsize karşın, sadece 170 bin kişinin faydalanabildiği İşsizlik Fonu’nun prim gelirlerinin yarısının, taşeron firmalara, Özel İstihdam Bürolarına aktarılmasının yolu açılmakta. Fonun, işverenlerin sosyal güvenlik primlerinin ödenmesinde kullanılması uygulaması devam ettirilmektedir. 5-) Belediye işçileri norm kadroda ya da değil, “İhtiyaç fazlası” ilan edildikleri takdirde, Milli Eğitim veya Emniyet teşkilatının taşra teşkilatlarına gönderilecektir. Atandıkları yere 5 günde başlamazlarsa işlerini kaybedecekler. İşçiyi yollayan belediye 5 yıl boyunca yeni kadrolu işçi alamayacak. Hizmet alım yöntemiyle taşeron ile anlaşacak. Taşeronlaşma yaygınlaşacak. 6-) Kriz döneminde, şirketler krizdeyiz diyerek işçi ücretlerini İşsizlik Fonu’ndan aldı. Şimdi bu uygulama sadece genel kriz koşullarında olmayacak, şirket her dara düştüğünde ücretsiz izinler, kısa çalışma ödeneği devreye girecek. Bu uygulamanın olduğu işyerlerinde işten çıkartmalar kolaylaşacak. 7-) Şirketler artık daha az kadrolu istihdamı tercih edecek. Sadece işçiye ihtiyacı olduğunda işçi çalıştıracak. Uzaktan, evden, çağrı üzerine çalışma yaygınlaşacak. Bu uygulamalarda primler eksik yatırılıyor. Sağlık için eksik primleri işçi cebinden verecek, emeklilik ve İşsizlik Fonu için ise dar geliri ile prim yatırabilecek. Kendi cebinden primini 30 güne tamamlamayanlar sağlık sigortasından yararlanamayacak. 8-) Torba Yasa ile kamuda esnek istihdam artık yasal hale getirilmektedir. Öngörülen değişiklik ile bir kamu emekçisi birkaç farklı kurumda çalıştırılabileceği gibi, 8 saatlik çalışma süresinin dışında farklı şekillerde çalıştırılabilecektir. 10-) Özel sektörde 10 yılın üzerinde yöneticilik yapmış kişiler, kamu kurumlarının başına getirilecekler. Böylelikle kamu yararı ilkesinin yerine, piyasa koşullarına uyum sağlanmaya çalışılacak. Özel sektör zihniyeti kamuyu yönetilecek. 11-) İşyeri denetimlerini iş müfettişlerinin yerine çalışma bakanlığının memurları yapacak. İşçi daha korumasız hale gelecek. Böylelikle kamuda nüfuzu olan, denetimden kaçabilecek. İşçi mağdur edilecek. Bizi bize düşürmeyi amaçlayan, haklarımızı, çocuklarımızın geleceğini gasp etmeyi amaçlayan bu yasayı kabul etmeyeceğiz. Yasadan emek alanı ile ilgili düzenlemeler derhal çıkartılmalı, “Torba” ayıklanmalı ve bu kirli oyundan vazgeçilmelidir! KESK ÇAYCUMA BİLEŞENLERİ 11 Şubat 2011 |