Devletli sosyalizm safsatası
Yusuf Zamir’in Enternasyonal Forum adlı tartışma sitesinde çıkan yazılarından biri de Devletli sosyalizm anlayışının eleştirisine ayrılmıştır. Okuyucularımızın zevkle okuyacaklarını umuyoruz.
Marks’a göre komünist toplumun hiçbir aşamasında devlet yoktur. Devlet ve Devrim’e göre komünist toplumun ilk aşaması devletli olur. Bu ikisi yan yana savunulamaz. Hiçbir hamaset bu açık çelişkinin üstünü örtemez.
Marks’ın Gotha Programının Eleştirisi’nde eleştirdiği devletli sosyalizm anlayışı, sonradan İkinci Enternasyonal’e egemen olmuştur. Lenin, Devlet ve Devrim’de, zamanın ana akım solunu temsil eden İkinci Enternasyonal’i belli yönleriyle eleştirmiştir. Ancak, İkinci Enternasyonal’in devleti komünist toplumun ilk aşamasına monte eden zihniyetini sürdürmüştür:
“Ama sosyalizm ile komünizm arasındaki bilimsel ayrım açıktır. Genel olarak sosyalizm denileni, Marks komünist toplumun ‘ilk’ ya da alt evresi olarak adlandırmıştır...
“Komünizm, ilk evresinde ya da ilk aşamasında, ekonomik bakımdan henüz tam anlamıyla olgunlaşmış, kapitalizmin gelenek ya da izlerinden henüz tamamen kurtulmuş olamaz. Bundan ötürü, komünizmin ilk evresinde ‘burjuva hukukun dar ufku’nun korunması gibi ilginç bir olguyla karşılaşıyoruz. Kuşkusuz, tüketim mallarının dağıtımına ilişkin burjuva hukuku kaçınılmaz olarak burjuva devletin varlığını öngörür. Çünkü hukukun koyduğu kurallara uymaya zorlayacak bir aygıt olmaksızın hukuk hiçbir şey değildir.
“Bundan şu sonuç çıkar ki, komünizmde belli bir süre yalnızca burjuva hukuk değil, fakat hatta burjuvazisiz burjuva devleti de kalır! Bu bir paradoks ya da Marksizmin olağanüstü derin içeriğini çalışmak için en ufacık bir çaba harcamamış insanların onu suçladığı türden bir diyalektik kelime oyunu gibi görünebilir.
“Oysa yeninin içinde eskinin kalıntılarının varlığını koruması, hem doğada hem toplumda, yaşamın her adımında karşımıza çıkar. Marks komünizme bir ‘burjuva’ hukuku kırıntısını keyfi olarak sokmamıştır. Yalnızca kapitalizmin rahminden çıkan bir toplumda ekonomik ve siyasal olarak kaçınılmaz olana işaret etmiştir.” (V. İ. Lenin, “Devlet ve Devrim”, Ağustos - Eylül 1917, Toplu Yapıtlar, İng., c. 25, s. 475-476.)
Yukarıdaki alıntının mantıksal çözümlemesini yapalım:
1. Komünist toplumun ilk aşamasında “tüketim mallarının dağıtımına ilişkin burjuva hukuku” vardır.
2. Bu durum “kaçınılmaz olarak burjuva devletin varlığını öngörür”.
3. Komünist toplumun ilk aşamasında “tüketim mallarının dağıtımına ilişkin burjuva hukuku”nun varlığı niye “burjuva devletin varlığını öngörür”?
4. Çünkü hukukun kendi başına bir yaptırım gücü yoktur. Hukukun koyduğu kurallara uymaya zorlayacak bir aygıt olması gerekir.
5. Sonuç: Devlet ve Devrim’e göre komünist toplumun ilk aşamasında, zorlayıcı bir aygıt olarak, burjuvazisiz burjuva devleti vardır!
Alıntıda ileri sürülen “hukukun koyduğu kurallara uymaya zorlayacak bir aygıt olmaksızın hukuk hiçbir şey değildir” önermesi, içinde bulunduğumuz tahakküm ilişkileri dünyasında geçerli olan bir önermedir. Gerçekten de devlet olmaksızın hukuktan bahsedilemez. Başka bir deyişle, hukuktan sözedildiği anda devletin de varlığı zımnen kabul edilmiş demektir.
Ancak sorun, insanların kendi faaliyetlerinin insanlara hükmettiği şimdiki toplum karikatüründe geçerli olan bu önermenin, komünist toplumun ilk aşaması için söylenmiş olmasıdır. Çünkü, komünist toplumun ilk aşamasının başlamasından itibaren özgürce birleşmiş doğrudan üreticiler kendi komünal faaliyetlerini kendi komünal iradelerine tabi kılmış olacaklardır. Faaliyetin komünal iradeye tabi olduğu toplumda, insanları tahakküm altına alan insana aykırı ilişkilere, devlet, hukuk gibi kurumlara yer yoktur.
Devlet ve Devrim’in “Marks, komünizme bir ‘burjuva’ hukuku kırıntısını keyfi olarak sokmamıştır” iddiası, Marks’ı düzgün yansıtmaz. Marks, Gotha Programının Eleştirisi’nde, devleti çağrıştıran “burjuva hukuk”tan değil, fakat sadece sınırlı bir “burjuva hak”tan sözetmiştir.
Marks, komünal toplumun ilk aşamasında, üretici güçlerin henüz yeterince gelişmemişliğinden ötürü, tüketim araçlarının dağıtımında her üreticinin verdiği emek katkısı kadar almasına dayalı eşitlik normunun geçerli olacağını öngörmüştür. Marks, “üreticilerin hakkı, sunmuş oldukları emekle orantılıdır” diye ifade ettiği bu “burjuva hak” normunu sadece tüketim araçlarının dağıtımıyla sınırlamıştır.
Devlet ve Devrim’in, bu sınırlı “burjuva hak”kı “burjuva hukuk” diye okuması ve buradan hareketle komünist toplumun ilk aşamasına devleti monte etmesi, yeni niteliğin içinde eski niteliği diriltmek anlamına gelmiştir. Komünist toplumun ilk aşamasında kimse yaptığı emek katkısından fazlasına el uzatmasın diye devleti bekçi dikmeyi, Marks’ın komünal toplum, komünal insan teorisiyle bağdaştırmak mümkün değildir.
Devlet, toplum üstündeki tahakküm aygıtıdır. “Silahlı işçilerden oluşmuş devlet” diye, “hukukun koyduğu kurallara uymaya zorlayacak bir aygıt” diye açıkça tahakküme referansla tasvir edilen aygıtın komünal toplumun hiçbir aşamasında yeri yoktur.
Geleceğin toplumunda, insanların kendi yabancılaşmış faaliyetleri insanların efendisi değil, fakat insanlar kendi komünal faaliyetlerinin efendisidir. Geleceğin toplumunda yabancılaşmış faaliyetin insanlara hükmetmesinden doğan devlet, hiyerarşik örgütlenme, resmi organlar, hukuk gibi kurumlar yoktur. Bütün bunlar, bugünkü insana yabancılaşmış faaliyetin yaratımlarıdır.
Dünya-tarihsel geçiş döneminde eleştirel, devrimci, kurucu mücadeleler yığınsal çapta komünal bilinci üreterek insanlığı boydan boya dönüştürecektir. Bu süreç içinde yaratılacak olan yeni insan, bir yandan yabancılaşmış faaliyeti tasfiye ederken, bir yandan da üretici güçlerin getirdiği sınırlamaların pratik eğitiminden geçecektir.
Komünal toplum, geçiş dönemi boyunca yabancılaşmış faaliyeti inkâr mücadelesinin ve tarihsel zorunlulukların pratik eğitiminden geçerek kazanılan komünal bilincin “dışarıya akması”yla kurulacaktır. O halde, komünal yaşamı başlatan komünal bireyler, katkıya göre dağıtımı, hiçbir dışsal iradenin tasallutuna hacet kalmaksızın, kendi komünal bilinçlerinin dışavurumu olarak kendileri hayata geçirmeye muktedir olacaklardır.
Devletli sosyalizm safsatasının bir yansıması olarak, proletarya diktatörlüğüne “sosyalist devlet” demek hâlâ yaygındır. Yaygınlık bilimselliğe kanıt değildir. Yanlış sloganlarla doğru hedefler gösterilemez. Sosyalist nitelemesi devletsiz topluma referans verir. O halde, devletsizliğe işaret eden sosyalist nitelemesi ile devlet yan yana gelemez.
“Sosyalist devlet” terimini, geçiş döneminde sosyalizmin hedeflendiğinin irade beyanı olarak da kullanmak doğru değildir. Geçiş döneminde sosyalizmin hedeflendiğinin irade beyanını yapmak, kendisi ortadan kaldırılmak durumunda olan devlete havale edilemez. Sosyalizme yönelindiğinin irade beyanını eleştirel, devrimci, kurucu mücadelenin kendisi yapar.
Yusuf Zamir
20 Aralık 2010 |