Devlet mülkiyeti sosyalizm mi  
        
          Yusuf Zamir’in devlet ve sosyalizm  arasında varolduğu ileri sürülen ilişkinin yanlışlığı ve Marksizm iddiasında  olan siyasal akımlarda yarattığı kafa karışıklığı üzerine Enternasyonal Forum  sitesinde çıkan yazısını yayınlıyoruz. 
          Devlet ve Devrim, “  ‘burjuva hukuku’ üretim araçlarını bireylerin özel mülkiyeti olarak tanır” der.  (V. İ. Lenin, “Devlet ve Devrim”, Ağustos - Eylül 1917, Toplu Yapıtlar, İng., c. 25, s. 472.) 
             
            Yukarıdaki önerme yanıltıcıdır. Çünkü burjuva hukuku, üretim araçlarını sadece  bireylerin özel mülkiyeti altında değil, fakat daha kapsamlı olarak özel mülkiyet soyutlaması altında tanır. 
   
  Özel mülkiyet, doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının birbirinden  ayrılmasıyla doğmuş insana aykırı toplumsal ilişki biçimlerinden biridir. Özel  mülkiyet ilişkisi, mülk sahipliğine, toplumun şimdiki ve geçmiş emek faaliyeti  üstünde toplumu dışlayacak şekilde tasarrufta bulunma iktidarını verir. 
   
  “Özel” nitelemesi, ille de kişisel demek değildir. “Özel”in asıl anlamı, herkese açık olmayan demektir. Ekonomi politiğin dilinde “özel”, toplumsal  olmayan anlamına gelir. Özel mülkiyet soyutlamasının bireylerin özel  mülkiyeti olarak tecellisi, özel mülkiyetin en sıradan sahiplik biçimidir. Özel  mülkiyet soyutlaması bireysel kapitalist mülkiyet, hisse senetli kapitalist  mülkiyet, kooperatif mülkiyeti, vakıf mülkiyeti, belediye mülkiyeti, devlet  mülkiyeti gibi çeşitli sahiplik biçimleri altında fiile çıkabilir. Bu  çeşitlilikten ötürü burjuva hukuku, hepsini kapsayan özel mülkiyet soyutlaması  ile işlem yapar. 
   
  Devlet ve Devrim, “burjuva hukuku  üretim araçlarını bireylerin özel mülkiyeti olarak tanır” diye eksik koyduğu  önermeden devletçi bir sonuç çıkarmıştır. Devlet  ve Devrim, üretim araçları üstündeki bireylerin özel mülkiyeti kaldırılıp  yerine devlet mülkiyeti getirilirse toplumsal mülkiyet kurulur sanmıştır. 
   
            Oysa, üretim araçlarının devlet mülkiyeti  altına alınması, özel mülkiyetin sadece bireysel ya da hisse senetli  sahiplik biçimlerini ortadan kaldırır. Bu sahiplik biçimlerinin hukuken  yasaklanması, özel mülkiyet ilişkisinin serbestçe devinmesini belli ölçüde  baskı altına alır ama özel mülkiyet  ilişkisini ortadan kaldırmaz. 
   
            Hukuk aklının devletleştirme kararnamelerinde kullandığı devrimci retorik  kimseyi aldatmamalıdır. Devlet mülkiyeti  özel mülkiyet ilişkisinin hukuksal formülasyonlarından sadece biridir. Hukuksal ifadesi ne olursa olsun, sapkın bir toplumsal ilişki olarak mülkiyetin  varlığı, üretim araçları üstünde toplumun ortak tasarrufunu dışlar. Devlet mülkiyetinin varlığı, doğrudan  üreticiler ile üretim araçları arasındaki fiili ayrılığın, dolayısıyla insana  yabancılaşmış faaliyetin devam etmekte olduğunun itirafıdır. 
   
            Devlet mülkiyeti, doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının  birbirinden ayrılığından doğan özel mülkiyet ilişkisinin en uç noktaya  götürülmüş, en genelleşmiş biçimidir.  Üretim araçlarının devlet mülkiyeti altına alınması, doğrudan üreticilerin  şimdiki ve geçmiş emek faaliyetleriyle yabancılaşmış ilişkisini ortadan  kaldırmaz, sadece bu yabancılaşmış ilişkiyi genelleştirerek bütün topluma  yayar. 
   
  Üretim araçları devlet mülkiyeti altına alındığı zaman, yabancılaşmış emek,  dolayısıyla ücreti emek ile sermaye ortadan kaldırılmış olmaz. Sermayenin bireysel ya da hisse senetli sahiplik  biçimlerinin inkârı, sermayenin soyut bir genelliğe yükseltilmesinden başka  sonuç vermez. Bu toplumda devlet, bireysel sahiplerin elinden alınarak soyut  bir genelliğe yükseltilmiş olan sermayenin toplumsal iktidarını fiilen icra  etme işlevini üstlenmiş olur. 
   
  “Komünist toplumun (genellikle sosyalizm adı verilen) birinci evresinde,  ‘burjuva hukuku’ tamamen değil, ancak kısmen, ancak ekonomik devrim  yapıldığı ölçüde, yani ancak üretim araçlarıyla ilgili olarak yürürlükten  kaldırılmıştır. ‘Burjuva hukuku’ üretim araçlarını bireylerin özel mülkiyeti  olarak tanır. Sosyalizm üretim araçlarını ortak mülkiyet haline getirir.  İşte bu ölçüde, işte ancak bu ölçüde ‘burjuva hukuku’ ortadan kalkar.” (V. İ. Lenin,  “Devlet ve Devrim”, Ağustos - Eylül 1917, Toplu  Yapıtlar, İng., c. 25, s. 472.) 
   
  Devlet ve Devrim’in anlatımında  “ortak mülkiyet” ile “devlet mülkiyeti” terimleri sık sık birbirlerinin yerine  kullanılmıştır. Bunu akılda tutarak yukarıdaki altı çizili satırlara  bakıldığında, Devlet ve Devrim’in  ekonomik devrimi, üretim araçlarının devlet mülkiyeti altına alınması  sığlığında tanımlandığı görülmektedir. Alıntıya göre, böyle bir hukuksal  düzenlemeyi hayata geçiren “ekonomik devrim” yapılınca, komünist toplumun ilk  aşamasına geçilmiş olacaktır. 
   
            Ekonomik devrim, toplumsal üretim ilişkilerinde niteliksel bir dönüşümün  gerçekleşmesi demektir. Ekonomik devrim, bu bakımdan, toplumsal devrimin özgül  bir momentini ifade eder. Üretim  araçlarının devlet mülkiyetine geçmesi ise mevcut üretim ilişkilerinin teorik  çerçevesi içinde kalan bir dönüşümdür. Niteliksel olmayan böyle bir dönüşüm  için ekonomik devrim kavramının kullanılması çok fazla gelir. 
   
  Sosyalist ya da komünist toplumsal  devrim, doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının sahici birliğini  sağlayacak olan, yani yabancılaşmış faaliyeti ortadan kaldırarak yerine komünal  faaliyeti getirecek olan devrimdir. Bu devrimin yaratacağı komünal  insanlık, köklü toplumsal dönüşümlerin yaşanacağı uzun bir dünya-tarihsel geçiş  dönemi sonunda ortaya çıkacaktır. 
   
            Yukarıdaki alıntıda, üretim araçları üstünde devlet mülkiyeti kuracak bir  “ekonomik devrim”in ortaya çıkaracağı toplumu “komünist toplumun (genellikle  sosyalizm adı verilen) birinci evresi” olarak sayma iması vardır. İma edilen  kabulün, Marks’ın komünist (sosyalist) toplum teorisiyle bağdaşır hiçbir yanı yoktur. 
   
        Doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının sahici birliğini ifade eden  toplumsal mülkiyet, aslında mülkiyet  ilişkisinin inkârı demektir. Çünkü mülkiyet ilişkisi, doğrudan üreticilerin  kendi emek faaliyetlerinden yabancılaşması sonucu ortaya çıkmıştır. Özgürce birleşmiş doğrudan üreticiler kendi  faaliyetlerini kendilerine geri döndürdükleri anda, yani kendi faaliyetlerini  kendi komünal iradelerine tabi kıldıkları anda, yabancılaşma ortadan kalkacağı  için mülkiyet de ortadan kalkmış olacaktır.  
        
           Yusuf Zamir        
          20 Aralık 2010 
                  
          |