İŞÇİ SINIFINA KALKAN SOPAYusuf ZamirYusuf Zamir’in “enternasyonal forum” sitesinde yayınlanan yazısını Lenin’in devrim sonrasında “sosyalizm” olarak tanımladığı düzen ile burjuva Taylorizm arasındaki ilişkiyi biraz daha açması ve Parti anlayışındaki bazı sorunları öne çıkarması açısından aynen yayınlıyoruz. "Reel sosyalizm"in kendisini aklamak için servis ettiği resmi tarihe göre, devrimden sonra sanayi üretimini ayağa kaldırabilmek için işçilere Taylorcu disiplinin dayatılması zorunluydu, başkaca bir çözüm yolu yoktu. Oysa, işçilere Taylorcu disiplinin dayatılması, sadece, yabancılaşmış faaliyeti olumlayan pozitif güzergâhın sınırları dahilindeki bir zorunluluktu. Yabancılaşmış faaliyeti inkâr mücadelesinin açmakta olduğu negatif güzergâh ise farklı çözüm perspektifleri sunmaktaydı. Örneğin, Bolşevik partideki sol kanat, hazırladığı "Şimdiki Durum Üstüne Tezler" başlıklı manifestoda, Taylorcu dayatmayı eleştirmiş ve farklı bir bakış açısı getirmişti. Şimdiki Durum Üstüne Tezler, sol kanadı destekleyen haftalık Komünist dergisinde 20 Nisan 1918'de yayımlandı. Tezlere göre, bürokratik merkezileşmeye, komiserler yönetimine, yerel sovyetlerin bağımsızlığının ellerinden alınmasına ve aşağıdan yönetilen devlet-komünü tipinin reddine doğru bir gidiş vardı. Tezler, parça başı ücrete, işgününün uzatılmasına, fazla mesaiye karşı çıkıyor ve şu görüşleri ileri sürüyordu: "Üretimde kapitalist yönetimin geri getirilmesiyle sağlanacak çalışma disiplini, emek üretkenliğini aslında artırmaz, fakat proletaryanın sınıf otonomisini, faaliyetini ve örgütlenme düzeyini düşürür. İşçi sınıfını köleleştirmekle tehdit eder ve proletaryanın hem geri kesimlerinde hem de öncüsünde hoşnutsuzluğa yol açar. İşçi sınıfı 'kapitalist ve sabotörler'e karşı keskin sınıf öfkesi içindeyken, komünist partisi bu sistemi başarıya ulaştırmak uğruna işçilere karşı küçük burjuvazinin desteğini almak durumunda kalacağı için proletarya partisi olarak kendisini bitirecektir... "İşletmelerin kontrolü, yerel ekonomik konseylerin kontrol ve liderliği altındaki, işçilerden ve teknik personelden oluşacak karma kurullara verilmelidir. Bütün ekonomik hayat, ... işçilerin seçtiği bu konseylerin organize etkisine tabi kılınmalıdır." (The 'Left' Communists' Theses on the Current Situation, Aktaran: Maurice Brinton, The Bolsheviks and Workers' Control, http://libcom.org/library/bolsheviks-workers-control-solidarity-1918 ) Sol kanadın liderlerinden Osinski'ye göre, Taylorcu dayatma işçiler arasındaki dayanışmayı çökertecek ve işçileri bireysel işgücü satıcıları olarak birbirleriyle rekabete düşürecekti. Osinski'ye göre, "işçiler bir günde mümkün olduğunca çok para kazanmaya teşvik ediliyor ve öteki şeyler için ne zamanları ne de ilgileri kalıyor"du. (Aktaran: Carmen Sirianni, İşçi Kontrolü ve Sosyalist Demokrasi, İng., s. 143.) Osinski, çalışma disiplininin geliştirilmesine değil, fakat çalışma disiplinini geliştirme adına kapitalist yöntemlere başvurulmasına karşıydı. Osinski'ye göre, işçilerin uyması gereken üretim normları demokratik biçimde kurulacak olan halk ekonomi konseyleri tarafından belirlenmeliydi. Konseylerin belirlediği üretim normlarına uymayan işçilerle çalışma arkadaşları ve yoldaşlık mahkemeleri ilgilenmeliydi. Ayrıca işsizliğin alabildiğine arttığı bir ortamda işgününü uzatmak saçmaydı, tam tersine, herkese iş bulmak için işgünü kısaltılmalıydı. Osinski, Komünist'in ikinci sayısında, işçi sınıfına karşı kalkan sopa ile devlet kapitalizmini ilişkilendirerek gidişata dair uyarıda bulundu: "Proleter toplumun, sanayi kaptanlarının fermanlarıyla değil, fakat işçilerin kendi sınıf yaratıcılığıyla inşa edilmesini savunuyoruz... Eğer proletaryanın kendisi emeğin sosyalist örgütlenmesi için gerekli ön koşulları nasıl yaratacağını bilmiyorsa, kimse işçi sınıfı için bunu yapamaz ve kimse işçi sınıfını bunu yapmaya zorlayamaz. Eğer sopa işçi sınıfına karşı kalkarsa, kalkan sopa ya başka bir toplumsal sınıfın etkisi altındaki toplumsal gücün elindedir ya da sovyet iktidarının elindedir. Eğer bu sopa sovyet iktidarının elinde olursa, o zaman sovyet iktidarı işçiler aleyhine başka bir sınıftan (mesela köylülerden) destek almak zorunda kalacaktır ve böylece proletarya diktatörlüğü olarak kendi kendisini yok edecektir. Sosyalizm ve emeğin sosyalist örgütlenmesi ya proletaryanın kendisi tarafından kurulacaktır ya da hiç kurulmayacak, onun yerine başka bir şey, yani devlet kapitalizmi kurulacaktır." (Aktaran: Maurice Brinton, The Bolsheviks and Workers' Control, http://libcom.org/library/bolsheviks-workers-control-solidarity-1918) İkili toplumsal iktidar döneminde sermayenin toplumsal iktidarı ile sermayeyi inkâr mücadelesinden doğan karşı toplumsal iktidarın birbirlerine karşı sopa kaldırması, dönemin doğası gereğidir. Hiç kuşkusuz, mübadele değerinin, paranın, sermayenin soyut toplumsal iktidarına, kısacası değer yasasının tahakkümüne son verilmesi için gereken maddi koşulların yaratılması uzun bir tarihsel döneme yayılacaktır. Bu tarihsel geçiş dönemi içinde, maddi koşulların yeterince gelişmemişliğini dikkate alan ama yığınsal inisiyatifin karşı toplumsal iktidarı örmesinin önünü kesmeyen ve aşağıdan baskıyla sürekli dönüşmeye zorlanan bir dizi dinamik uzlaşı biçimlerinin ortaya çıkması doğaldır. Ancak, yukarıdan sosyalizm çizgisinin işçi sınıfına Taylor sistemini dayatma siyasetini bu çerçevedeki bir uzlaşı olarak mütalaa etmek mümkün değildir. Çünkü hükümet, bir yandan Taylor sistemini dayatırken, öte yandan işçi sınıfının Taylor sisteminin pratik eleştirisini yaparak karşı toplumsal iktidarı örmesini engellemiştir. Hükümetin devlet sopasıyla Taylor sistemini dayatmasının pratik sonucu, fabrikalarda işçi sınıfını sorgusuz sualsiz itaat altına almak olmuştur: "Diktatöryel güçler verilmiş, Sovyet kurumları tarafından seçilmiş ya da atanmış diktatörlerin, Sovyet direktörlerinin tek adam kararlarına iş sırasında sorgusuz sualsiz itaat..." (V. İ. Lenin, "Sovyet Hükümetinin Acil Görevleri Üstüne Altı Tez", 30 Nisan - 3 Mayıs 1918, Toplu Yapıtlar, İng., c. 27, s. 316.) İşçi sınıfı açısından, kendi otonom mücadelesi içinde oluşturduğu ve her an için geri çağrılabilir fabrika komitelerinin onayından geçmiş iş yöneticilerine itaat etmek başka şeydir, tepeden inme diktatörlere sorgusuz sualsiz itaat etmek başka şeydir. Taylor disiplinini, tepeden inme diktatörlere sorgusuz sualsiz itaati dayatan sopa, gerçekte, sermayenin, değer yasasının hükmünü icra eden sopa işlevi görmüştür. Fabrika komitelerini likide etme, fabrikalara diktatörler atama, böylece işçi sınıfını sorgusuz sualsiz itaat konumlarına geriletme sürecinin bir parçası olarak sendika temsilciliği seçimleri de devletin vesayetine bağlandı. 16 - 25 Ocak 1919 tarihli İkinci Rusya Sendikalar Kongresi'nde konuşan Perkin adlı delege, bu durumu şöyle protesto etti: "Eğer bir sendika toplantısında bir kişiyi komiser olarak seçmişsek, -yani işçi sınıfının bu konuda iradesini ifade etmesine müsaade edilmişse- o kişinin bizim komiserimiz olacağını, komiserlikte bizim çıkarlarımızı temsil etmesine müsaade edileceğini düşünürsünüz. Fakat hayır. Kendi irademizi -işçi sınıfının iradesini- ifade etmiş olmamıza rağmen, seçtiğimiz komiserin otoriteler tarafından onaylanması gerekmektedir... Bu, proletaryayı maskara yerine koymak demektir. Proletaryaya temsilcilerini seçme hakkı tanınıyor, fakat devlet iktidarı seçimleri geçerli sayıp saymama hakkına dayanarak, temsilcilerimize istediği muameleyi yapıyor." (Aktaran: Maurice Brinton, The Bolsheviks and Workers' Control, http://libcom.org/library/bolsheviks-workers-control-solidarity-1919) Parti "özne" - işçi sınıfı "nesne" Marks'a göre, insana aykırı dünyayı değiştirecek olan sosyalist toplumsal devrim, insanların koşulları değiştirmesi ile kendi kendilerini değiştirmesinin örtüştüğü yığınsal devrimci pratiğin eseri olacaktır: "3. Koşulların ve eğitimin değiştirilmesine dair materyalist öğreti, (Feuerbach materyalizmi - YZ) koşulların insanlar tarafından değiştirildiğini ve eğiticinin kendisinin eğitilmesi gerektiğini unutur. Bundan ötürü bu öğreti, toplumu, biri diğerinden üstün olmak üzere iki parçaya bölmek zorunda kalır. "Koşulların değiştirilmesi ile insan faaliyetinin ya da kendi kendini değiştirmenin örtüşmesi, ancak devrimci pratik olarak kavranabilir ve akla uygun olarak anlaşılabilir." (K. Marks, "Feuerbach Üzerine Tezler", (Orijinal), İkbahar 1845, Alman İdeolojisi, (İng), haz. C. J. Arthurs, s. 121.) "İnsan faaliyeti", hem nesnel dünyayı hem de insanın kendisini değiştirir. Son cümledeki "ya da"dan anladığımıza göre, Marks, "kendi kendini değiştirme" ifadesini insan faaliyetinin insanı değiştirici yanını öne çıkarmak için kullanmıştır. "Kendi kendini değiştirme" ifadesi, doğrudan doğruya insanın kendisini, zihniyetini, kültürel davranışını, toplumsal ilişkilerini dönüştürmeyi hedef aldığı için cümledeki maksadı daha kuvvetli vurgular. "Koşullar", yani insanlar arası maddi ilişkiler, "insanlar tarafından", yani yığınlar tarafından değiştirilir. Bu önerme, bir grup kararlı müdahalecinin ya da partinin sırf kendi gayretiyle koşulları anlamlı ölçekte değiştiremeyeceğini ima eder. "İnsanların", yani yığınların koşulları değiştirmesi ile kendi kendilerini değiştirmesi, aynı bütünsel sürecin, yani sosyalist toplumsal devrim sürecinin iki yanıdır. Sürecin bu iki yanının iç içeliği, ancak yığınların devrimci pratiği olarak kavranabilir ve akla uygun olarak anlaşılabilir. İçinde bulunduğumuz tersine dönmüş dünyada, insanların kendi faaliyetleri vahşileşerek insanların kontrolü dışındaki soyut toplumsal güçlere dönüşmektedir. Dolayısıyla insanlar kendi faaliyetlerine değil, fakat insanların kendi faaliyetleri insanlara hükmetmektedir. Aslında özne olması gereken insanlar, kendi yabancılaşmış faaliyetleriyle yarattıkları sapkın toplumsal güçlerin, insana aykırı ilişkilerin, mülkiyetin, metaın, mübadele değerinin, paranın, ücretli emek - sermaye ilişkisinin, dünya pazarının tahakkümü altındaki nesne durumuna düşmüşlerdir. İkinci Enternasyonal zihniyeti, tersine dönmüş dünyanın zihinsel yansıması olan felsefeye karşı Marks'ın getirdiği eleştiriyi kavrayamadı. Yabancılaşmış faaliyeti karakterize eden teori ile pratik ayrılığını, özne ile nesne düalizmini aşamadı. İkinci Enternasyonal, "toplumu, biri diğerinden üstün olmak üzere iki parça" halinde tasavvur etti. Bir yanda düşünen özne, yani devrimci teoriyle donanmış parti vardı, öte yanda ise üstünde düşünülen nesne, yani bilisiz yığınlar vardı. İşçiler, içinde bulundukları köreltici koşullar yüzünden kendi başlarına devrimci bilince ulaşamazlardı. O halde, kutsal bilgiyle şereflendirilmiş "eğiticiler", işçilere dışarıdan bilinç götürmeliydiler. Oysa, Marks'a göre, devrimci bilincin kaynağı devrimci pratikti ve "eğiticiler"in kendileri de yığınların devrimci pratiği içinde teorik ve pratik olarak eğitilip dönüşmeye muhtaçtılar. Aydınlanma felsefesiyle malul İkinci Enternasyonal zihniyeti, işçi sınıfına "bilimsel doğrular"a göre yoğurulup yeniden biçimlendirilecek nesne muamelesi yaptı. Daha sonra, "reel sosyalizm"in servis ettiği takma akıl, işçi sınıfına nesne muamelesi yapma sapkınlığını şöyle sloganlaştırdı: "Devrimin öznel faktörü partidir!" "Devrimin öznel faktörü partidir" vurgulaması, işçilerin kendi üretim faaliyetlerini kendi kolektif iradelerine tabi kılma mücadelesini, yığınların kendilerini kendi faaliyetlerinin öznesi olarak kurma mücadelesini zihinlerde geriye kaydırır. Bu vurgulama, yığınları özneleştiren yığınsal devrimci pratiğin yerine, partinin öznesi olduğu ve yığınları katılmaya çağırdığı siyasal eylemi koyar. "Daha önceki bütün tarihsel hareketler (burjuva devrimleri - YZ) azınlıkların hareketleri ya da azınlıkların çıkarları doğrultusundaki hareketlerdi. Proletarya hareketi (proletarya devrimi - YZ) ezici çoğunluğun, ezici çoğunluğun çıkarları doğrultusunda, kendinin bilincinde olan bağımsız hareketidir." (K. Marks, F. Engels, "Komünist Manifesto", Aralık 1847 - Ocak 1848, MESY, İng., c. 1, s. 118.) Proleter devrimler, "kendinin bilincinde olan", yani kendi faaliyetinin öznesi olan ezici çoğunluğun eseridirler. Yığınlar, kendinin bilincine vardıkları ölçüde, kendi faaliyetlerini kendilerine geri döndürerek kendi kolektif iradelerine tabi kılarlar. Yığınlar, kendilerini kolektif özne olarak kurdukları ölçüde, kendi faaliyetlerini kendi kolektif iradelerinin nesnesi haline getirirler. Bu anlamda, yığınsal devrimci pratik, insanı nesne derekesine düşüren, insanın kendi faaliyetini vahşileştirerek özne haline getiren "tersine dönmüş" dünyayı "tekrar tersine döndürerek" düzeltme hedefine yöneliktir. Partiler, "eğiticiler", yığınların eleştirel, devrimci, kurucu mücadelesi içinde an be an dönüşerek yeniden yaratıldıkları ölçüde sosyalist toplumsal devrimin kolektif öznesinin öncü bileşenleri olurlar. Her tarihsel devrimci momentte mücadelenin önünü açacak en uygun yol haritası, toplum mühendisliği kurmaylarının zihninden değil, fakat yığınların devrimci pratiğinden fışkırır. İşçi sınıfının eleştirel, devrimci, kurucu mücadelesi, her tarihsel devrimci momentte ortaya çıkan farklı çözüm önerilerini pratiğin diliyle tartışarak kendi yolunu kendisi yaratır. Örneğin, 1918 Rusya'sındaki tarihsel koşullarda, sanayinin toparlanması için kabaca iki yol haritası ileri sürülmüştü. Birincisi, yukarıdan sosyalizm çizgisinin savunduğu, işletmelerde Taylor sistemine ve "tek adam" diktatörlüğüne geçişti. İkincisi, işçi kontrolü mücadelesinin kısmen yaşama geçirmekte olduğu, işletmelerin "yerel ekonomik konseylerin kontrol ve liderliği altındaki, işçilerden ve teknik personelden oluşacak karma kurullar" tarafından yönetilmesiydi. Bolşevik partiye egemen olan yukarıdan sosyalizm çizgisi, kendisini işçi sınıfı adına tasarrufta bulunmaya çağrılı saydığı için, işçi otonomisinin pratik içinde yaratmakta olduğu yol haritasının fabrikalarda pratiğin diliyle tartışılarak geliştirilmesini, böylece sınıfın kolektif iradesinin oluşmasını engelledi. İşçi kontrolü mücadelesinin bastırılması, işyerlerinde "tek adam" diktatörlüğüne geçilmesi, Şubat devrimiyle başlayan ikili toplumsal iktidar döneminin sönümlenmesini hızlandırdı. İşçi otonomisinin ezilmesine, siyasal çok sesliliğin susturulması eşlik etti. İktidar partisi dışındaki devrimci parti ve örgütlerin üstüne Çeka salındı. İktidar partisi içindeki muhalif eğilimler baskı altına alındı. Örneğin işçi otonomisini savunan Komünist dergisi Mayıs 1918'deki dördüncü sayısından sonra çıkamadı. En nihayet 1921'deki 10. Kongre'de parti içi muhalefet yasaklandı. Böylece, işçi sınıfının, ezilenlerin kazandığı toplumsal iktidar mevzileri adım adım düşürüldü. Sovyetler, doğrudan demokrasi organları işlevsizleştirildi. Sendikalar, kitle örgütleri, parti üst yönetiminin kararlarını işçi sınıfına, emekçi halka dikte etmenin "volan kayışları"na dönüştürüldü. Parti ile devlet iç içe geçti, politbüro diktatörlüğünün temelleri atıldı. Tarih, Radek'in Komünist'in ilk sayısında yaptığı şu uyarıyı haklı çıkarır bir seyir izledi: "Eğer Rus devrimi burjuva karşı-devrimin şiddetiyle çökerse, bir anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğar. Ancak, eğer Rus devrimi sosyalist karakterini kaybederek çalışan yığınları hayal kırıklığına uğratırsa, bu darbenin yol açacağı sonuçlar Rus ve uluslararası devrimin geleceği için on misli daha kötü olur." (Aktaran: Maurice Brinton, The Bolsheviks and Workers' Control, http://libcom.org/library/bolsheviks-workers-control-solidarity-1918) 07 Mayıs 2010 |