TKP
 
Yeniden Merhaba
Yayın İlkelerimiz
Yazılar - Arşiv
 
İşçinin Sesi Yayınları
Kitaplar
İşçinin Sesi
Çek-Al
Kavga - Kervan
Kaynak
İşçi Yaşamı
İşçinin Gezetesi
Binçiçek
cddrt
dtd
Isha Bulletin

Soviet News
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Marksizmin üç kaynağı ve üç bileşeni”

Türkiye’deki sol literatürde Marksizmin kaynağı ve bileşenleri üzerine yazılanların hemen hemen tamamı İkinci Enternasyonal’in yıldızlarından Karl Kautsky’den Lenin’in benimseyip yorumladığından ibarettir dersek çok yanılmış olmayız. Öte yandan Lenin kuşağının Marks’ın bugün çok önemli olduğu su götürmeyen çeşitli yapıtlarını ya hiç görmediği ya da okumadığı ise fazla bilinmez, sanki Lenin’e hakaret ediliyormuş gibi algılanır. Yusuf Zamir, daha önce ele aldığı bu konuyu yeniden kaleme alıyor. Aynen yayınlıyoruz.

Marks’ın teorisine dair bilinenlerin çoğu, Marks’ı pozitivist gözle okumaya dayalı yüzeysel yorumlardır. İkinci Enternasyonal’de oluşmaya başlayan pozitivist yorum, çeşitli kollara ayrılmış ve yer yer sahici Marks’la buluşarak çeşitli renklerde “Marksizm”lere yol açmıştır. Her kol kendi mücadele tarzını, kendi süreğini yaratmıştır.

Marks’ın en kapsamlı eserleri ölümünden çok sonra yayımlanmıştır. İkinci Enternasyonal’in Marks yorumu biçimlenirken, Marks’ın teorisini derinlemesine anlatan aşağıdaki eserler henüz ortaya çıkmış değildi.
1844 Ekonomi ve Felsefe Elyazmaları Marks hayattayken basılmadı, bazı müsveddeler kayboldu. Bulunabilen üç elyazmasından bazı bölümler ilk kez 1929′da Rusça yayımlandı. Eserin Almanca orijinali ilk kez 1932′de basıldı. İlk İngilizce çeviri 1959′da yayımlandı. Kenan Somer’in Fransızcadan yaptığı ilk Türkçe çeviri 1976′da okuyucuya ulaştı.

Alman İdeolojisi 1845-1846 yıllarında yazıldı. Ertesi yıl çalışmanın sadece ikinci cildinin dördüncü bölümü yayımlandı. Engels’in ölümünden sonra metinler Alman Sosyal Demokrat Partisi’ne geçti. Parti, metinlerin yarısını otuz yedi yıl boyunca azar azar yayımladı. Alman İdeolojisi‘nin en önemli bölümü olan “Feuerbach”, ilk kez 1924′de Rusça çevirisiyle çıktı. Eserin tamamı ancak 1932′de basıldı. Sevim Belli’nin Fransızcadan çevirdiği küçük bir bölüm 1968′de, daha büyük bir bölüm ise 1976′da yayımlandı.

Grundrisse 1857 Ağustos’u ile 1858 Mart’ı arasında yazılan yedi defterden oluşur. Grundrisse ilk kez 1939′da Moskova’da, akademik çevreler için çok sınırlı sayıda basıldı. Grundrisse‘nin genel okuyucu kitlesine sunulmak üzere ilk baskısı 1953′de Berlin’de yapıldı. Bundan on beş yıl sonra 1968′de Fransızca, 1973′de de İngilizce çevirileri yayımlandı. Sevan Nişanyan’ın Almanca aslından Türkçeye kazandırdığı bölümler 1979′da basıldı.

1898′de Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ni kuran Lenin kuşağı, yukarıdaki çok önemli kaynaklara ulaşamadı. O dönemde İkinci Enternasyonal’in şemsiyesi altında yetişen devrimci kuşak, Marks’ı esas olarak Kautski’nin yüzeysel yorumlarıyla tanıdı.

İkinci Enternasyonal’in fikri otoritesi sayılan Karl Kautski, 1908 yılında kaleme aldığı “Marksizmin Üç Kaynağı” adlı yazısında Marksizmi şöyle kategorize eder:

“On dokuzuncu yüzyılda modern uygarlığı üç ulus temsil ediyordu. Ancak her üçünün de ruhunu özümsemiş ve böylece kendi yüzyılının tüm kazanımlarıyla silahlanmış bir kişi, Marks’ın ürettiği devasa eseri üretebilirdi. Bu üç ulusun düşüncelerinin sentezi -ki bu sentezde bu üç düşüncenin tekyanlı yönleri kaybolmuştur- Marks ve Engels’in tarihsel katkısının başlangıç noktasını oluşturur…

“Marks ve Engels, İngiliz, Fransız ve Alman düşüncelerinde var olan tüm yüce ve bereketli yanları kaynaştırarak modern bilimsel sosyalizmi yarattılar.” (Karl Kautski, “Marksizmin Üç Kaynağı”, 1908, Fr., Marxists’ Internet Archive.)

Lenin, 1913 yılında yazdığı “Marksizmin Üç Kaynağı ve Üç Bileşeni” başlıklı makalesinde Kautski’nin yukarıdaki yorumunu daha net ifadelerle şöyle tekrarlar:
“Onun doktrini, felsefenin, ekonomi politiğin ve sosyalizmin en büyük temsilcilerinin öğretilerinin doğrudan ve dolaysız bir devamı olarak doğmuştur… Marksist doktrin, Alman felsefesi, İngiliz ekonomi politiği ve Fransız sosyalizminde temsil edilen, insanlığın on dokuzuncu yüzyılda yarattığı en iyi ürünlerin meşru mirasçısıdır.

“İşte kısaca ana hatlarını vereceğimiz Marksizmin üç kaynağı ve aynı zamanda üç bileşeni bunlardır.” (V. İ. Lenin, “Marksizmin Üç Kaynağı ve Üç Bileşeni”, Mart 1913, Toplu Yapıtlar, İng., c. 19, s. 23-24.)
Lenin’in İkinci Enternasyonal’den devraldığı bu bakışı en azından 1918′e kadar sürdürmüş olduğunu aşağıdaki alıntıdan anlıyoruz:

Marksizm Marks’ın görüş ve öğretilerinin sistemidir. Marks insanlığın en ileri üç ülkesince temsil edilen on dokuzuncu yüzyılın üç temel ideolojik akımını, yani klâsik Alman felsefesini, klâsik İngiliz ekonomi politiğini ve genel olarak Fransız devrimci doktrinleriyle sarmaşmış Fransız sosyalizmini sürdüren ve tamamlayan bir deha idi. Muhalifleri tarafından da dikkat çekici tutarlılığı ve bütünlüğü teslim edilen Marks’ın görüşleri, dünyanın bütün uygar ülkelerinde işçi sınıfı hareketinin teori ve programı olarak modern materyalizmi ve modern bilimsel sosyalizmi oluşturur. Marksizmin esas içeriğinin, yani Marks’ın ekonomik doktrininin bir sergilemesini yapmadan önce, genel olarak onun dünya görüşünün kısa bir özetini verme yükümlülüğünü duyuyoruz.” (V. İ. Lenin, “Karl Marks”, Temmuz – Kasım 1914′de yazılmış ve Lenin’in 14 Mayıs 1918 tarihli önsözüyle tekrar basılmıştır, Toplu Yapıtlar, İng., c. 21, s. 50.)

Yukarıdaki satırları Lenin’in yazmış olması, bu satırların Marks’ın düşüncesine doğru teşhis koyduğuna delâlet etmez.

Marks, klâsik Alman felsefesinin, İngiliz ekonomi politiğinin ve Fransız sosyalizminin “doğrudan ve dolaysız bir devamı” ya da onların “meşru mirasçısı” değildir. Marks, “on dokuzuncu yüzyılın üç temel ideolojik akımını … sürdüren ve tamamlayan” değildir. Klâsik Alman felsefesi, İngiliz ekonomi politiği ve Fransız sosyalizmi Marksizmin üç bileşeni değildir. Marks, bu üç kaynağı sentezleyerek kendi düşüncesini üretmiş değildir. Marks, tam tersine, bu üç kaynağı eleştirmiştir.

Marks’ın düşüncesi şu tespitlerden hareket eder:

Marks’a göre “tersine dönmüş” bir dünyada yaşamaktayızdır. Dünya öylesine baş aşağıdır ki, insanların kendi faaliyetleri insanların kontrolünden çıkarak vahşileşmekte ve dönüp insanları tahakküm altına almaktadır.

Öyleyse der Marks, insanın kendi faaliyeti insanın kendi kontrolünde değilse, o faaliyet sahiden insana ait olamaz. İnsanın kontrolü dışına çıkarak insana hükmeden faaliyet, ancak insana yabancılaşmış faaliyet olabilir.

Klâsik Alman felsefesi, İngiliz ekonomi politiği ve Fransız sosyalizmi, insana yabancılaşmış faaliyetin zihinsel yansımalarıdır. Marks, bu üç kaynağı eleştirerek, onların insana aykırı faaliyetin zihinsel ufkunu aşamadığını ortaya koymuştur. Marks, böylece, zihinleri içine hapsolduğu tersine dönmüş dünyanın ötesine taşıyarak kurtuluş mücadelesine ışık tutmayı amaçlamıştır.

Marks’ın ekonomik bir doktrin getirdiğine dair bir efsane vardır. Lenin alıntısındaki “Marksizmin esas içeriğinin, yani Marks’ın ekonomik doktrininin” ibaresi, bu hurafeyi hem yansıtır hem de besler.

Marksizmin esas içeriği, Marks’ın ekonomik doktrini değildir. Çünkü Marks’ın ekonomik doktrini diye bir şey yoktur. Marks’ın yeni bir ekonomi politik ileri sürdüğü sanılan metinleri, aslında, Marks’ın ekonomi politiğe karşı getirdiği eleştirileri açıklayan metinlerdir. Marks’ın ekonomi politiği eleştirirken daha tutarlı açıklamalar yapmış olması, onun ekonomik bir doktrin bıraktığı anlamına gelmez.

Doktrinler, insanlara “doğru”ların neler olduğunu vaaz eder. Vaaz etme kavramı, “kutsal bilgi”yle şereflenmiş bir “eğiticiler” zümresinin varlığını, dolayısıyla “eğiticiler” ile sıradan insanların ayrılığını ima eder. Doktrinci yaklaşıma göre, “eğiticiler” sıradan insanları eğitmeli ve böylece tebliğ ettikleri “doğrular manzumesi” uyarınca toplumun değişmesini sağlamalıdırlar.

Oysa Marks, insanların uyması gereken bir doktrin ileri sürmemiştir. Marks, mücadelenin yaratacağı dünyanın doktriner bir resmini vermemiştir. Çünkü Marks’a göre geleceğin nasıl bir şey olacağı, “alim adamlar”ın zihninden fışkırmaz. Geleceğin nasıl bir şey olacağı, bütün dünya mülksüzlerinin, yani sıradan insanların eleştirel, devrimci, kurucu mücadelesi kendi yolunu adım adım açtıkça ortaya çıkacaktır.

Marksizmin esas içeriği insanlığın kurtuluşu teorisidir. Kurtuluşun teorisi, kurtuluşa giden yolu açan eleştirel, devrimci, kurucu mücadelenin zihne akışı olarak doğar ve dönüp pratiğe ışık tutar. Marks, insanın kurtuluş mücadelesinin tarih boyunca biriktiregeldiği eleştirel bilgiyi proletaryanın mücadelesinde zenginleştirerek yeniden üretmiştir.

Kurtuluş fiili bir gerçeklik olarak ortaya çıkmadıkça, kurtuluşun teorisi tamamlanmış olamaz. Teorinin tamamlanması zihinsel bir gayret meselesi değil, fakat eleştirel, devrimci, kurucu pratiğin gelişerek kurtuluşu fiilen yaratması meselesidir.

21 Ocak 2012