Seçimlerde Tavrımız
          Bu seçimlerde Kürt  seçmenlerin belirleyici ağırlık taşıdığı her yerde oylar BDP’nin desteklediği  bağımsız adaylara verilmeli; ülke genelinde ise oylar, Emperyalist Türkiye’nin  kaptanlığına soyunan AKP’nin tek başına iktidar olmasını, mutlak çoğunluğa  ulaşmasını engelleyici tarzda kullanılmalıdır 
          Seçimler, iyi burjuva  partisiyle kötü burjuva partisi arasında cereyan etmiyor. Bu açıdan, secimde  kullanılan her emekçi oyu, burjuvazinin olabildiğince bölünmüşlüğüne, iktidar  olacak partinin (ki somutta bu AKP’dir) mutlak çoğunluktan uzak düşmesine,  mümkünse tek başına iktidar olamamasına hizmet etmelidir.  
          Bir bakıma bu genel seçimlerin öteki genel seçimlerden  fazlaca bir farkı yok: TBMM’de temsil iddiasında ve seçilebilecek konumda olan  partilerin tümü (Kürt partisi dahil), burjuva partisidir. Milyonlarca emekçi  seçmen açısından yine alternatifsiz bir seçim  söz konusudur.  
  Öte yandan, Kürt ulusal hareketinin partisi  BDP ve ittifaklarının, şimdiki siyasal konumları ve bu seçimlerde görecekleri  işlev bir farklılık getirmektedir. Bu da seçimlere ilişkin taktik tavrımızı  belirlemede yardımcı oluyor. BDP, Kürt ulusal hareketinin legal partisi olarak,  Kürt seçmenlerin ezici çoğunluğunu temsil iddiasındadır. Bu özelliğiyle de, Türk  ve Kürt burjuvazileri arasındaki pazarlıkta taraf, ulusal sorunun “halli” yolunda  önemli bir halkadır.  
          *** 
          Seçim arenasındaki partilere topluca göz atınca şöyle bir tablo ile  karşılaşılmaktadır: 
          AKP: Hem Amerikancı hem de Allahçı burjuva özelliğini saklamıyor. Anadolu’da  serpilip gelişen ve ağırlığıyla ihracata dayalı yapısı nedeniyle bugün “emperyalist  Türkiye” hedefiyle en uyumlu olan kesimi temsil ettiğinin bilincinde, bunu da  savurduğu emperyalist naralarla dünyaya duyuruyor. Bizim sabık solcu dönekleri keşkek  dövücüsü olarak istihdam ediyor. Çünkü, “ileri müsülman”(!) Hatırı sayılır  ölçüde denetim altına aldığı T.C. devletinin küresel kapitalizme emperyalist  bir kuvvet olarak uyumu operasyonunun başını çekiyor. BOP projesinin eşyöneticisi  olarak ABD’nin delikanlı işbirlikçisi.  
            MHP: Kapitalizmin küresel gelişmesiyle düzeni bozulan,  ulusal devletçi, gelenekçi kır ve kent küçük  burjuvazisinin ortadan uç sağa uzanan yelpazedeki ittifaklarının Türk  milliyetçisi, şövenist, paranoyak partisidir. Ergenekonların, Susurlukların ve  adını bilmediğimiz daha nice tezgahların gönüllüsü olan bir güçtür. Ancak  bugün, milliyetçi-mukaddesatçı, fetihçi-“Allahçı” çizginin öncülüğünü AKP’ye  kaptırdığı için kan kaybetmektedir. 
            CHP:  Gelişmiş kapitalist yörelerin, büyük  kentlerin devletçi, Kemalist, yer yer şovenizme varan ölçüde Batıcı milliyetçi,  orta sol – orta sağ burjuva partisidir. Geleneksel olarak Alevi ve solak  seçmenden oy almaktadır. Devletin dini kontrolünden yana, sahte laiktir. Küresel  kapitalizmin ihtiyaçlarıyla ulusal devletin çıkarları arasında bugün bacakları  ayrılmıştır ama, “Emperyalist Türkiye” hedefine laik konumdan uyum yapmak için  can atmaktadır.  
          BDP: En nihayet bağımsız kimliğiyle yerden yükselip, “geç uluslar” kervanına  katılmaya çabalayan Kürt burjuvazisinin, burjuvalaşan feodallerin “Kürt ulusal  kimliği” altında birlikteliğini temsil etmektedir. Silahlı mücadelenin  kazandırdığı ivmenin etkisiyle Kürt küçük burjuvazisiyle kent emekçilerinin hatırı  sayılır çoğunluğu, bu partinin hedefleri için bugün el ele vermiş görünmektedir.  Türkiye Solunun kimi kesimleriyle içine girmiş olduğu ittifakı da seçim  sonrasında sol eğilimli bir “çadır” partisine büyütmeyi düşündüğü anlaşılmaktadır.  
          BDP’de temsil edilen gelenekten komünistlerin ders alıp, öğrenmesi gereken ana ögeler arasında; 
            - Kürt ulusal hareketinin muazzam bir  özveriyle verdiği demokratik hak ve özgürlükler mücadelesi,  
            - Kürt kadınını geleneksel, Allahçı Kürt  gericiliğinin cenderesinin kırılması mücadelesinde yığınsal olarak örgütleyebilmiş  olması sayılmalıdır. 
          Saadet Partisi dahil öteki partilerin ise, mevcut seçim sistemi içinde  kayda değer bir etkinlik taşımayacakları öngörülebilir.  
          *** 
             
          Siyasal partiler arenasını böylece  özetledikten sonra, “Komünistlerin bu seçimde tavrı ne olmalı” sorusunun yanıtını  verebiliriz. 
            Bu genel seçimlerde, her seçimde olduğu  gibi; 
          
            
              - stratejik olarak işçi sınıfının bütünlüğü ve  başarısı, burjuvazinin ise parçalanmışlığı ve başarısızlığı için mücadeleyi ön  plana almak, 
 
              - bu yolda, seçim platformlarından komünistlerin kapitalizmi, devleti, varolan  düzeni sergileyen mesajlarını topluma iletmek için yararlanmak esastır. 
 
             
          Genel ya da yerel tüm seçim platformları,  varolan burjuva düzeninin her yönden acımasız eleştirisi, kapitalizmin haksızlık  ve adaletsizliklerinin, sömürü ve yabancılaşmanin sergilenmesi, ele alınan  somut sorunlar üzerinden işçi yığınların gözünün, bilincinin açılması için değerlendirilmelidir.  
            İşçinin partisi kendi öz sınıf partisidir. Bu  açıdan bakıldığında, kendine işçi partisi olma misyonunu biçen partiler, seçim  platformlarını elbette kapitalizmin acımasız eleştirisi ve komünizm propagandası  doğrultusunda kullanmalıdır.  Bu stratejik çerçevede açıktır ki, seçimlerde hiçbir  burjuva partisi işçi sınıfına alternatif olarak gösterilemez. 
            Bununla birlikte, güncel sorunlar yumağı  açısından bakıldığında, “12 Haziran 2011 genel seçimlerinde ne yapmalıyız?”  sorusu somut cevap beklemektedir. 
            İşçi sınıfımız, sendikal ve yığınsal  örgütlülük açısından muazzam bir dağınıklık içindedir.  Çünkü, sınıfımızın öz partisi olmaya layık bir  partiye henüz rastlanmamaktadır.  
  Öte yandan, Komünistler;   
          
            
              - işçi sınıfının bölünmüşlüğüne son  vermeyi hedefleyen her girişimin, örgütlenmenin / eylemin / tavrın arkasında  olmalıdırlar; 
 
              - işçi sınıfına yönelik tüm bölücü,  ayrımcı, parçalayıcı, dağıtıcı etkilerle mücadele etmelidirler; bu uğurda  ezilen ulusun haklarını ve özgürlüğünü savunurken, ezilen ve de ezen ulus  emekçilerinin birlik ruhuyla eğitilmesine öncülük etmelidirler;
 
              - burjuvaziyi ve kapitalizmi her  tezahüründe sergilemeli, eleştirmeli; işçi sınıfına devrim ufkunu göstermeli,  kurtuluşun komünizmde olduğunu propaganda etmelidirler.  
 
             
          Somutta, burjuva partilerinin işçi sınıfının  dostu vb olmayacağı açıktır. CHP dost değildir. ÖDP seçimlerde devredışı  kalmış, EMEP Kürt partisinin platformunda yer almıştır. Legal TKP’nin kendine (!)  özgü çizgisinin “yurtsever” Türk milliyetçisi, şöven, devletçi rotada yol aldığı  tartışma konusu bile edilmemektedir.   
          Böyle bir seçim ortamında, oy verecek seçmenlerin  iki hususa dikkatini çekmek istiyoruz:  
          
            
              - Ezen ulusun fertleri olarak Türk emekçilerinin ezilen ulusun temsilcisi  BDP’ye destek olma borcu vardır. Türk emekçiler, ezilen ulus temsilcilerinin sözcülerinin  hak ve özgürlük mücadelesini savunmalıdırlar. Bu bağlamda, Kürt seçmenlerin belirleyici ağırlık taşıdığı her yerde oylar BDP’nin  desteklediği bağımsız adaylara verilmelidir.
 
             
            
              - Seçimler, iyi burjuva partisiyle kötü burjuva partisi arasında cereyan  etmiyor. Bu açıdan, secimde kullanılan her emekçi oyu, burjuvazinin olabildiğince bölünmüşlüğüne, iktidar olacak partinin  (ki somutta bu AKP’dir) mutlak çoğunluktan  uzak düşmesine, mümkünse tek başına iktidar olamamasına hizmet etmelidir. Sınıf  düşmanımız siyasal olarak kendi erk organında ne denli parçalanmış, eli kolu  bağlanmış olursa o denli iyidir. Bu açıdan da, ülke genelinde emekçi seçmene önerimiz, oyunu, Emperyalist Türkiye’nin  kaptanlığına soyunan AKP’nin tek başına iktidar olmasını, mutlak çoğunluğa  ulaşmasını engelleyici tarzda kullanması yönündedir. Emekçiler oylarını CHP  yönünde kullanırlarsa bu amaca hizmet edebilecektir.  
 
             
          Elbette ülkenin kaderi seçimlerde değil, verili  küresel ortamda yerel işçi sınıfının mücadeleyi hangi doğrultuda, hangi  şiddette ve hangi kuvvetlere dayanarak verdiğiyle (ve buna burjuvazinin verdiği  cevapla) çizilir. Ama seçimlerin bu mücadelenin verildiği genel çerçeveyi  belirlemede önemli olduğu da gerçektir. Emekçi seçmenlerin 12 Haziran’da sandık  başında bu hususları değerlendirmesini bekliyoruz.
            
           
          TKP web sitesi
          07 Haziran 2011
  |