SİYASAL KURTULUŞ  – TOPLUMSAL KURTULUŞ 
        
           
          Y.  Zamir 
          
          Tersine dönmüş dünyanın tekrar tersine döndürülerek düzeltilebilmesi  için, bütün dünya halklarının hep birlikte, yabancılaşmış emeği ve ondan  türeyen bütün yabancılaşmış faaliyeti her alanda inkâr sürecine girmesi  gerekmektedir. İnsanlığı kurtuluşa götürecek olan, yani evrensel komünal  insanlığı ortaya çıkaracak olan bu dünya-tarihsel seferberliğe sosyalist ya da  komünist toplumsal devrim denir. 
             
          Marks’a göre sosyalist ya da komünist devrimin önceki devrimlerden  farkı, tersine dönmüş dünyanın adeta DNA’sı demek olan yabancılaşmış emeği  ortadan kaldırmasıdır: 
           
          “Şimdiye kadarki bütün devrimlerde faaliyet tarzına hiç dokunulmadı.  Sorun bu faaliyetin sadece değişik bir dağıtımıydı, emeğin öteki kişiler  arasında yeni bir dağıtımıydı. Oysa komünist devrim, daha önceki faaliyet tarzına karşı yönelir, emeği (yabancılaşmış emeği – YZ) ortadan kaldırır.” (K.  Marks, F. Engels, “Alman İdeolojisi”, Kasım 1845 – Ağustos 1846, MESY,  İng., c. 1, s. 40-41.) 
           
          Marks’ın tersine dönmüş dünyanın merkezindeki insana aykırı ilişkileri  eleştirisi, yabancılaşmış emeğin, dolayısıyla onu doğuran toplumsal yarılmanın  eleştirisidir. Marks’ın ekonomi politik eleştirisinin açtığı zihinsel yol, en  sonunda, yabancılaşmış emeğin, dolayısıyla onu doğuran toplumsal yarılmanın  pratik inkârına, yani doğrudan üreticiler ile üretimin maddi koşullarının  birliğini sağlayacak olan komüne çıkar. 
           
          Marks’ın sivil toplum, sınıf, siyaset, devlet eleştirisinin açtığı  zihinsel yol da yine aynı toplumsal yarılmanın pratik inkârına, yani komüne  çıkar: 
           
          “İşçi sınıfı, kendi gelişimi içinde, eski uygar toplumun (sivil  toplumun – YZ) yerine, sınıfları ve onların uzlaşmaz karşıtlığını dışarıda  bırakacak bir birlik (komün – YZ) koyacaktır. Bu anlamda artık siyasal  iktidar (devlet – YZ) diye bir şey kalmayacaktır. Çünkü siyasal iktidar (devlet  – YZ), uygar toplumdaki uzlaşmaz karşıtlığın resmi ifadesinden başka bir  şey değildir.” (K. Marks, “Felsefenin Sefaleti”, 1847, METY, İng., c. 6,  s. 212.) 
           
          Siyasal iktidarın, yani devletin varlığı, toplumsal yarılmadan, sınıf  çatışmalarından, kamu gücünün mülk sahibi sınıflarda yoğunlaşmasından doğan,  tekil durumlara göre, kültürel, etnik, ulusal, dinsel ayrılıkları da içinde  barındıran bir sonuçtur. 
           
          Sosyalist ya da komünist devrim süreci, özel mülkiyet, meta, değer, para  gibi “ekonomik” ilişkilerin yanı sıra, toplumsal yarılmanın öteki tezahürleri  olan yalıtık bireyin, sivil toplumun, sınıfların, devletin, ekonomi ile siyaset  ayrılığının da pratikte inkâr edilmesi sürecidir. Toplumsal yarılmanın her  türlü tezahürünün pratikteki inkârı, halkın kendi toplumsal yaşamını kendi  ellerine alması demek olan komünlerin inşa edilmesidir. Komünler, toplumsal  yarılmanın tamamının resmi temsilcisi olan devletin elinden kamusal işleri geri  alarak devleti pratikte inkâr edecektir: 
           
          “Komün, … devlet iktidarının, merkezileşmiş yürütmenin sahici  antiteziydi… Komün, bundan ötürü, devlet iktidarının şu veya bu biçimine,  devlet iktidarının yasal, anayasal, cumhuriyetçi ya da emperyalist (o  zamanki Fransız imparatorluk devleti kastediliyor – YZ) biçimine karşı bir  devrim değildi. Komün, bizatihi devletin kendisine karşı, toplumu kavruk  bırakan bu doğaüstü biçime karşı bir devrimdi. Komün, halkın kendi toplumsal  yaşamını kendi eliyle kendisi için geri alışıydı. Komün, devleti yönetici  sınıfların bir fraksiyonundan öteki fraksiyonuna transfer edecek bir devrim  değil, fakat bu iğrenç sınıf egemenliği aygıtını yıkacak bir devrimdi. Komün,  sınıf egemenliğinin yürütmeci ve parlamenter biçimleri arasındaki cüce  mücadelelerden biri değil, fakat bu her iki biçime karşı bir ayaklanmaydı…  Komün, imparatorluğun (devletin – YZ) kesin olarak inkârı ve bundan  ötürü de on dokuzuncu yüzyıl toplumsal devriminin (sosyalist ya da komünist  toplumsal devrimin – YZ) başlangıcıydı.” (K. Marks, “Fransa’da İç Savaş –  Birinci Taslak”, Nisan-Mayıs 1871, http://www.marxists.org/archive/marx/works/1871/civil-war-france/drafts/ch01) 
           
          Yukarıdaki alıntının mantıksal çözümlemesini şöyle yapabiliriz: 
           
          1) Paris komünü, sosyalist ya da komünist  toplumsal devrimin başlangıcıydı. 
            2) Neden? 
            3) Çünkü Paris komünü, 
            - “bizatihi devletin kendisine karşı,  toplumu kavruk bırakan bu doğaüstü biçime karşı 
            bir devrimdi”. 
            - “halkın kendi toplumsal yaşamını kendi  eliyle kendisi için geri alışıydı”. 
            - “bu iğrenç sınıf egemenliği aygıtını  yıkacak bir devrimdi”. 
            - “imparatorluğun (devletin – YZ) kesin olarak inkârı”ydı. 
           
          Marks, insana yabancılaşmış faaliyeti inkâr  edecek olan sosyalist ya da komünist devrimin ortaya çıkaracağı toplumsal  kurtuluşu, siyasal kurtuluşla karşılaştırarak, şöyle tanımlamıştır: 
           
          “Bütün kurtuluş (toplumsal kurtuluş, yani  insanlığın kurtuluşu – YZ), insan dünyasının ve insan ilişkilerinin insanın  kendisine geri dönmesinden ibarettir. 
           
          “Siyasal kurtuluş, insanın, bir yandan,  sivil (burjuva – YZ) toplum üyeliğine, egoist ve bağımsız bireye (yalıtık  bireye – YZ), öte yandan, yurttaşa, hukuksal kişiye indirgenmesidir. 
           
          “Ne zaman ki gerçek, tekil insan, soyut  yurttaşı kendi içine soğuracak ve tekil bir insan olarak günlük yaşamında,  kendi tekil işinde, ilişkilerinde bir insan türü varlığı (komünal varlık –  YZ) haline gelecek, ne zaman ki insan, ‘kendi öz güçlerini’ toplumsal  güçler olarak idrak edip örgütleyecek ve böylece toplumsal güçleri siyasal  güçler (devlet – YZ) kılığında kendisinden artık ayırmayacak, işte ancak  o zaman insanın kurtuluşu tamamlanmış olacaktır.” (K.  Marks, “Yahudi Sorunu Üstüne”, 1843, MIA.) 
           
          Siyasal kurtuluşun hedefi, yabancılaşmış emeği, yabancılaşmış faaliyeti  ortadan kaldırmak değildir. Siyasal kurtuluşun hedefi, tersine dönmüş dünyanın  oluşturucu çekirdeğindeki sapkın toplumsal ilişkileri ortadan kaldırmak  değildir. Siyasal kurtuluşun hedefi, tam tersine, bu ilişkilerin serbestçe  gelişmesinin önündeki siyasal engelleri temizlemek, böylece insanı yalıtık  birey olarak “özgürleştirmek”, eşit yurttaşlık hukukunu yerleştirmek, bu yolda  devlet – yurttaş ilişkilerini, devletin örgütleniş tarzını, iktidar  ilişkilerini, kısacası anayasayı yeniden düzenlemektir. 
           
          Her reel mücadele, toplumsal kurtuluş çizgisi ile siyasal kurtuluş  çizgisini içiçe barındırır. Her reel mücadelenin kendi gelişimi içinde öne  çıkan araç ve yöntemler, o reel mücadelenin hangi çizgiye doğru eğilim  gösterdiğini ortaya koyar. Halk içinde tartışılarak geliştirilen kolektif akla,  kolektif müdahaleye doğru ilerlenmesi, toplumsal yaşamın her alanını  dönüştürmeye, devlet alanındaki işleri geri almaya yönelen halk inisiyatiflerinin,  doğrudan demokrasi organlarının, özerk yapılanmaların, kısacası,  komünalleşmenin filiz vermesi, toplumsal kurtuluş çizgisinin öne çıktığının  kanıtlarıdır. 
           
          23 Nisan 2011
 
           |