SİZ KİMİ KANDIRIYORSUNUZ?
F Uzun
Merhaba,
Size de bravo! Döne döne sizin de geleceğiniz bu nokta mı oldu? Yoksa köşe yazısının sahibini bağlar, bizi bağlamaz mı diyeceksiniz?
Alttaki alıntılar,1 Mayıs değerlendirmesi ile ilgili ,”İŞÇİ SINIFININ İRADESİ KAZANDI” başlıklı yazıdan alınmıştır, ben hepsine itiraz ediyorum. Merak ettiğim, bu kadar mı körleşildiğidir.
“Asıl kutlama Taksim’de oldu. Burada, uzun, çatışmalı ve tartışmalı bir sürecin sonunda, Disk ve Kesk ile öteki bazı sendikalar Taksim’e yığınsal olarak çıktılar. Ayaküstü değil kürsüden, 1 Mayıs kutlaması yaptılar.
“Disk yönetimini birçok konuda eleştiriyoruz. Ama, eğri oturup doğru konuşalım; Taksim’in yeniden fethi konusunda gösterdikleri kararlılık, ısrar ve inat dolayısıyla bu eylemde payı olan Disk / Kesk yöneticilerini, Disk’li sendikaları yürekten kutluyoruz. SİP-TKP’ye de ‘aferin’! Özverili devrimci, komünist gençlerin polisle dişe diş mücadeleleri sayesinde onlar da Taksim’de bayrak sallayabildiler." (S. Can, TKP web sitesi)
Hayır beyler, hiç de işçi sınıfının iradesi kazanmadı ve asıl kutlama sizin gördüğünüz gibi Taksim’de kürsüden yapılmadı. Ve kutlanacak henüz bir kazanım yoktur. Ama 1 Mayıs’ta Taksim’e girme mücadelesi, asıl meydanın dışında, KESK / DİSK’in haberinin bile olmadığı sokak aralarında, bir ucu Mecidiyeköy’de, diğer ucu Dolapdere’de olan sokak aralarında oldu. Asıl kararlı kitle ve Taksim’e girmeyi en az KESK / DİSK patronları kadar hak eden bu kitle idi. Size de "siz kimi kandırıyorsunuz?" sorusu yakışıyor bu durumda.
Evet, artık kendini sol, hele komünist olarak lanse edenlerin artık kendine gelmesi, gelmiyorsa aslı neresi ise oraya dönmesi gerekmektedir.
DİSK ve KESK patronları, geçen yıl SSGSS mücadelesinde en babayani tonla nutuk atıp işçi ve emekçilerin geleceğini, Türkiye’nin tekellerinin kârlarının ve geleceklerinin garantisi için peşkeş çekmelerinin işçi ve emekçilerce unutulmayacağı korkusu ile, 1 MAYIS Taksim nutukları ile bu korkularını bastırmaya çalıştılar. Ve elbette öyle bir niyet ve de hazırlıkları da yoktu.
(Geçen yıl) bir gece öncesinden DİSK binasına çağırdıkları işçilerin kendilerini ciddiye almadığını gördüler. Sabahın ilk ışıklarından itibaren robocopların biber gazı ve boyalı suyu ile boğuşanları, gerçekten 1 Mayıs’ta Taksim’e girme kararlılığı ile geceden DİSK’e gelenleri görmediler bile. Polis bütün saldırıları ve DİSK binasına hapsedilen kitle üzerinde uyguladığı biberli terör ile tüm İstanbul’a, hatta Türkiye’nin bütününe korku saldıktan sonra, kolalı gömleği, briyantinli saçları ile DİSK binasına gelip, lütfedip,TAKSİM nutkunu geri çekmiş ve normal hayatına dönmüşler, “seneye mutlaka” demeyi de unutmamışlardır.
Geçen yıl TAKSİM’e girebilme şartları yok iken aniden nereden böyle bir babayanilik içine girdiklerini, SSGSS planında üst düzeyde yaşananlarda aramalısınız. Bu “1 Mayıs Taksim" olayı, geçen yılki A planının devamı olan B planıdır.
Bu yıl siz işçi sınıfının, sol güçlerin, emekçilerin, 1 Mayıs’ın anlamını bilenlerin TAKSİM’e girdiğini ve zafer kazandığını düşünüyorsanız, miyopluk bile yakışmaz, ya körsünüz ya da siz de tokalaşmalara prim vermeye başlamışsınız demektir, ya da ötedenberi öyle idiniz şimdi yavaş yavaş netleşerek aslınıza dönüyorsunuz, demektir.
DİSK’in sizce bir tabanı var mıdır? DİSK bütün örgütlerini en hareketli zamanda bile sizce toparlayabilip bir alana yönlendirebilir mi? Yönlenenler, her zaman olduğu gibi dosta düşmana karşı işçi sınıfının onuru konusunda hassasiyet gösterenlerdir. Öyle DİSK patronlarını ciddiye alan kimse kalmamıştır. Ama ne var ki, tam da bunun belirginleşmeye başladığı bir durumda, sizin gibi onlara sol ton, işçi sınıfının lideri şeklinde bir ton verme çabaları şaha kalkmaya başlamıştır.
Beyler, tarihin öyle bir mantığı vardır ki ve bunu defalarca göstermiştir ki, işçi sınıfını, yine işçi sınıfı adına, burjuvaziye peşkeş çekenleri hiçbir zaman affetmeyecektir. O nedenle Marksist sol bunu haketmek ve işçi sınıfını bu uzun, cesaret, kararlılık isteyen yürüyüşe toplamak için ahmaklığı bırakmalı, dün olduğu gibi işleri, üstelik de sendikacılıktan çoktan uzaklaşmış olan sendikacılara bırakmadan, madem ki size göre sınıf mücadelesi yükselme eğilimi gösteriyor, işçi sınıfını kendi mücadelesi için uykudan uyandırmalıdır.
Bu girizgahtan sonra, 1 MAYIS 2009 ile ilgili sizin de ufkunuzu açacağına inandığım, çeşitli gruplarda paylaştığım değerlendirmemi dikkatinize sunacağım.
(http://groups.google.com/group/fikret-uzun-yazilari)
Evet, sınıf mücadelesinin, öteden beri “bitti” diyenlerin körlüğüne ve bilinçli çarpıtmasına rağmen devam ettiği; burjuvazi, zenginlik, mülk sahipleri olduğu sürece bu zenginlikleri üretenlerin varlığını bizzat kendilerinin koruyacağının nesnel bir gerçeklik olduğu, ahmaklıktan uzak Marksist sol tarafından zaten bilinen bir durumdu.
Şimdi her ne hikmetse, dün “bitti” diyenlerin de sınıf mücadelesini dillerine doladığını görmekteyiz, ama bunu görebilmeyi bile DİSK, KESK patronlarına bağlamak, ahmaklığın değilse yaranmacılığın devam ettiğini göstermektedir.
Bu topraklarda Marksist damarın var olduğunu uzun zamandır söylüyorum ve bu damar sanmayın ki, bir taraftan sınıf mücadelesinden sözederken, diğer taraftan sınıf mücadelesini önceden belirlenmiş tuzaklara sevkedenleri görmezden gelecek ve buna izin verecek.
İşçi sınıfı tek kişi de kalsa ki, bu mümkün değil, kapitalistler var olduğu sürece, sömürü devam ettiği sürece, özel mülkiyet çelişkilerin kaynağı olduğu sürece sınıf savaşı da bitmez, işçi sınıfının devrimci rolü de bitmez.
Ne ki (işçi sınıfı) ağır bir hafıza sorunu yaşamaktadır ve bütün işçi sınıfı düşmanları, kapitalistlere yaranmanın peşinde olan sahtekâr solcular bu sorunu derinleştirmekte ve onları hala solcu olarak gören ahmak solcular bu sorunu aşacağına, bu sessizlikten kendilerine pay çıkarmakta ve daha çok sessizlik yaratmaktadırlar.
Şimdi, gerçekten işçi sınıfının adını ağzınıza, ona inanarak, samimi olarak alıyorsanız, ahmaklığı bırakıp, artık işçi sınıfına, emekçilere bu hafıza sorununu aşmada yardım edecek politikalar geliştirin. İşte o zaman hem yığınsallaşacak, hem de kalın çizgilerle, burjuvazi ile bulaşık olan teorilerden uzaklaşmış olacaksınız. Yığınlar o zaman sizi ciddiye alır ve sizin samimiyetinize inanır. Yığınlar artık hem babayanilik, hem de hamaset kokan nutuklara pek itibar etmemektedir. Sorunları, dobra dobra ve kesinlikle gerçek isim ve tarifi ile ortaya koymak gerekmektedir.
Bunlar benim size dostane uyarılarımdır ve tarihe not düşmek üzere yazılmıştır ve de sizlerden başka kimseler de bu notları incelemektedir ve daha da çok kimse inceleyecektir. Dikkate almak, ya da almamak sizin insiyatifinizdedir ve size dışardan bir müdahele değildir... Yani “üye değil, yandaş değil, sen de kimsin” deme aymazlığından kurtarmaktayım sizleri.
Henüz dost muyuz, bu süreçte dost olabilecek miyiz bilmiyorum ama siz yine de “dost acı söyler” sözünü hatırlayınız.