VARLIK BARIŞI YASASI SAHTEKARLIĞINA HAYIR!A.KızıltoprakVarlık barışı adı ile 31/12/2009 tarihinde sonlandırılan, yurtiçinde ve yurt dışındaki gayri resmi servetlerin resmileştirilmesi için uygulanan Varlık Barışı Yasası kapitalist sistemin büyük sermayeye bir kıyağıdır. Baktığımız zaman, devlete fayda getirmemesine rağmen (ki devlete fayda sağlayıp sağlamaması komünistler için zaten önemli değildir) bu uygulama, içeriği bakımından sermaye gruplarının yapmış olduğu gayri yasal uygulamanın aklanması ve onların ileriye dönük kollanmasıdır. Kısaca, rakamlarla anlatalım: 100 birim parayı aklamak için, devlete yurtiçi varlıklar için 5 birim, yurtdışından getirilecek varlıklar için 2 birim vergi ödeniyor, 100 birim 95 birim (veya 98 birim) olarak yasallaştırılıyor. Bunun yanında sermaye grubu olası bir vergi incelemesinde kayıtlarında rastlanabilecek 100 birim matrahlık bir usulsüzlükten muaf tutuluyor. “Dürüstçe’’ (devlet idari beyan edilen hataları, yanlış ve üçkağıtçılıkları “dürüst” kabul ediyor) beyan edilip vergilendirildiği için! Buraya kadar bakıldığında olay kendine devletçilik atfedenlerin klasik bir peşkeş oyunu gibi durmaktadır, ama vurgun asıl olarak başka yerdedir. Uygulamanın gizli muhasebesel boyutunu açalım: 100 birim gelir % 8 ya da % 18 kdv: 8 - 18 birim kdv; 100 birim gelirin (kazanç olarak bakıldığında) % 15 gelir vergisi: 15 birim gelir vergisi; 100 birim gelirin (kazanç olarak bakıldığında) % 20 kurumlar vergisi: 20 birim kurumlar vergisi, böylece devlet kasasından çalınmış oluyor. Yani, sermaye grubu sahte bir fatura ile 100 birim gider kullandığında kazancını 100 birim düşürmüş olur ve bunu karşısından gelir vergisinden 15, kurumlar vergisinden 20 birim vergi ödememiş olur. Kullandığı giderin kdv oranına göre de, 8 ya da 18 birim ödeyeceği kdv’den yırtmış olur. Yani 100 birimlik bir sahte evrak ile en az 8+15=23 birim, en fazla 18+20=38 birim kâr etmiş olur. Tabii, sahte fatura ile cebinde kalan nakiti dışarıda tutuyoruz. Cebinde kalan nakit’i belgelendiremediği için kapitalistin devletin kıyağına ihtiyacı vardır. Devletin yardımıyla (Varlık Barışı Yasası’yla) elindekini aklamakta, 100 birimlik varlık için 5 birim ödeyip işin içinden sıyrılmaktadır. Hemen hatırlayalım ki yurtiçindeki varlıklar için %5 olan varlık barışı, yurt dışından getirilecek varlıklar için %2 dir. Vahşi yapısı gereği hiçbir izahat sorumluluğu duymayan sermaye ve onun devleti neden böyle bir yasa ile kendini aklama ihtiyacı duymaktadır sorusu akılları karıştırıyor olsa gerek. 1980’li yıllardan, bugünlere kadar süren kamu hizmetlerinin tasfiyesi sürecinde (küreselleşmenin gereği olarak “küçük” devlet anlayışı), sokaklarda tepkilerini ve savaşlarını örgütleyen kamu emekçilerine karşı bir tampon vazifesi görüp, bu sayede kendini aklama güdüsü olduğu kanısındayım. Bunun yanında, halkın gözünde en azından kamu hizmetleri için kaynak yaratmaya çabalıyor gibi gözükmek olsa gerek. Bu işin siyasi boyutu. Yasanın ekonomik ayağında da sermayenin üretim sürecinde illegal şekilde bulunan sermayenin legalleşmesi var. Çünkü bu yasada temizlenen paran, 6 ay sonra işletmenin sermayesine eklenebilecek. Tamamen toplumun sırtından yapılandırılan bu varlık yasası uygulaması sözde devletçi, ulusalcı çevrelerden zerre kadar tepki toplamadı. Mecliste yer alan CHP, MHP, BDP (eski DTP) gibi sözde muhalefetin “daha demokratik bir Türkiye”yi nasıl düşlediklerini görmüş oluyoruz. Meclis varlık barışı denilen sermaye aklamasını yasalaştırmakta hiçbir çekince görmemiştir. Amacım, sermayenin para bekçiliği, ya da devletin (sonuçta devlet sermayenin devletidir) kâr-zarar bilançosunu çıkarmak değildir. Ama her komünistin, kapitalizmin kirli yüzünü deşifre etme görevinden yola çıkarak geniş kitlelere ulaştırması gerekir! Bu bilgiler sümen altında bırakılmamalı, ya da farklı makyaj ile iyiymiş gibi sunulmaya çalışılması deşifre edilmelidir. Sermaye sınıfının tümü, milliyetine bakılmaksızın bu pisliğin içindedir. Sermayenin pisliğine karşı olan bizler, yani kapitalizme karşı insanlık düzenin yanında olanlar, toplum olarak bu pisliği temizlemek için komünist saflarda, komünist mücadele vermeliyiz; sistemle uzlaşmadan, hiçbir şekilde yolumuzu sistemle kesiştirmeden, sistemin alternatifi olmalıyız. Burjuvazinin ne demokratik cumhuriyeti, ne sosyal devleti, ne de alternatif uzlaşmacı başka bir biçimi toplumun önünü açabilecek çözümdür. Tek çözüm, sistemi tüm kirli kurumlarıyla al aşağı edip, yerine gerçek insanlar toplumunu oluşturmaktır. 01 Nisan 2010 |